(Para Vakıfları, Osmanlı İktisat Sistemi, Osmanlı'da Faizsiz Bankacılık, Kapitalizmi Yıkacak Tek Sistem:  Devlet-i Aliyye Maliyesi )

Kıymetli dostlar, maalesef ilmi, mantıki, vicdani deliller ortada olmasına rağmen akademisyenler yazarlar veya siyasetçilerin bir kısmı sırf Osmanlı ile aynı dünya görüşünü paylaşmadıkları ya da mesafeli oldukları için Osmanlı'nın iktisadi bir sistem kurduğunu kabul etmedikleri gibi Devlet-i Aliyye'yi sadece haraç, ganimet gelirleriyle geçinen aşiret gibi görmektedirler. Şeker üretemediğini, bankacılıktan anlamadıklarını, sanayileşemediklerini söylemektedirler. Bu tür söylemler ya cehaletten ya da ideolojik saplantılardan kaynaklanan temelsiz fikirlerdir. Halbuki elimizde ki belgeler, arşiv vesikaları, kaynak kitaplar, hatıratlar, mahkeme kayıtları, kadıların buyurdukları Devlet-i Aliyye’nin sağlam bir iktisat sisteminin olduğunu, bankacılıktan anladıklarını ortaya koymaktadır. Üstelik bu öyle bir ekonomik sistemdir ki sadece insan için vardır, sonuna kadar insan merkezlidir. İktisat tarihçilerimizden Sayın Mehmet Genç Beyefendi 30 yıllık uğraşı sonucunda arşiv vesikalarına dayandırarak yazdığı Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi isimli çok önemli eserinde bendenizin sizlere Osmanlı iktisadı ile ilgili arz ettiği hususları doğrulamaktadır. Ayrıca faizsiz bankacılık Osmanlı'da vardı diyerek yalanları ve iftiraları yerle bir etmektedir. Sevgili dostlar, Osmanlı kağıt paradan anlamazdı, üstelikte bankası bile yoktu diyenlere inat Sayın Mehmet Genç yıllar süren bir emekle bir yandan hocası ekonomi tarihçisi Ömer Lütfi Barkan'ın yolunu sürdürerek iğneyle kuyu kazarcasına bir çabayla ulaştığı arşiv belgelerini didik didik edip Osmanlı iktisadi yapısının günlük işleyişini tespit etmek ve buradan sistemin mahiyetini anlamaya yönelik çalışmalar yapmıştır. Diğer yandan daha önce Sabri Ülgener’in giriştiği, daha ziyade sosyolojik nitelikteki, bir arayışı iktisadi temelde sürdürerek Osmanlı sistemini çözümlemeye girişmiştir. Hatırlatmakta yarar görüyorum ki Sabri Ülgener, kapitalizmin kökeninde Protestan dünya görüşünü bulan Max Weber’in metodolojisini bizim tarihimize uygulamış, Osmanlı iktisadi yapısının arkasındaki zihniyet ve değerler dünyasını ortaya çıkarmaya çalışmıştı. Genç ise Osmanlı toplumunun iktisadi dünya görüşünün ötesinde, tabiri caizse, “sistemin mantığını” tespite yönelmiştir. Osmanlı iktisadının arkasında belgelerin bizleri götürdüğü noktadan hem Mehmet Genç'in hem de birçoğumuzun anladığı Tasavvuf, Fütüvvetnameler, simya, astroloji, para vakıfları, Ahilik Teşkilatı, loncalar, tekke derviş anlayışları bulunduğudur. Özetle söylemek gerekirse, Genç’e göre, “klasik döneminde” Osmanlı devlet yapısı iktisadî fonksiyonlar görmekteyse de bu fonksiyonlar sırf iktisadî bir mahiyet göstermiyor, insanı temel alıp onu koruyor, kuşatıyor ve kalkındırıyordu. Sevgili dostlar, Osmanlı Devleti’nde iktisadî mahiyette kararları alan veya uygulayanların iktisatta aldıkları kararlar ve hükümler de elimizin altındadır. Çünkü kazasker, kadı, defterdar, darphane nazırı, gümrük emini gibi görevlilerden kalan evraklar arşivlerimizde bulunmaktadır. Saygın iktisat tarihçimize göre, Osmanlı iktisat sisteminde prensipler vardır ve bunlar bütün iktisadi hayatın mahiyetini ve yönünü belirliyordu. Şimdi sizlere bu prensiplerden bazılarını yazmak istiyorum:

1-) İaşecilik: Halkın ihtiyacı olan tüm ürünlerin piyasada ucuz ve yeterli miktarda her daim bulunmasını sağlamak prensibidir. Bu prensibin günümüzde de uygulanması gerekmektedir ki insanlar alış verişlerini rahatça ve ucuz olarak yapabilsinler. İaşecilik uygulamasını rahatça yapabilmek için Osmanlı Devleti’nde bakanlar kurulunda İaşe Nazırlığı bulunmaktaydı. İaşe Nazırlığı ülke çapında devasa depolar inşa ettiriyor ve hayvancılık ile tarımla uğraşanlara hem ürün alım garantisi veriyordu hem de parasal olarak üreticilere destek sağlıyordu. Sultan III. Mustafa Han ve Sultan III. Selim Han dönemlerinde sizlere arz ettiğim hususları görmek mümkündür. Ayrıca Şahların Savaşı kitabında da anlattığım üzere Sultan III. Selim Han yiyecek, içecek depo ettirerek İngilizlere karşı harp kazanmış, halkın ekonomik gücü ve refahı artmıştır.

2-) Gelircilik: Devletin vergi gelirlerini azami seviyede tutmayı öngören bu ilke, vergi kaçağını önlemek üzere sıkı bir denetim mekanizması işletilmesini gerektiriyordu. Ancak vergi sadece kazanandan alınıyordu, dar gelirli ya da borçlu kişilerden ayrıca yeni iş güç kuracak olanlardan alınmıyordu. Aksine dar gelirliler, para vakıfları ve yardım sandıkları ile destekleniyordu.  

3-) Gelenekçilik: Osmanlı sisteminin başarısını sağlamış olan kuralların ve yönetim usullerinin değiştirilmeden sürdürülmesi demektir. Osmanlı tarihçilerinin çoğuna göre, sanılanın aksine bu prensip yüzünden sistemin yeni şartlara uyum sağlayamaması değil, birtakım siyasi ve sosyal etkenler yüzünden bu prensibin terkedilmesi Osmanlı sisteminin işleyişine zarar vermiş ve çöküşü başlatmıştır. Yani gelenekçilik Osmanlı Devleti'nin yükselmesidir, asla çöküşü değildir. 

Sizlere arz ettiğim hususlar yerli ve orijinal olan sistemdir. Devlet-i Aliyye'nin modelidir Osmanlı mucizesinin, yani Anadolu’daki benzerleri arasında en küçük beyliğin çok kısa sürede büyüyüp gelişerek 600 yıl ayakta kalabilen bir imparatorluğa dönüşmesinin sırrıdır. Bu sır ayrıca bizlere batıda ortaya çıkan kapitalist ekonomiye dayalı siyasi güçlerle niçin rekabet edilemediğini ve sistemin neden çöktüğünü izah eden bir çerçevede sunuyor. Zira biz kendi sistemimizden vazgeçtik ve bu vazgeçiş tükenmeyi beraberinde getirmiştir. Sevgili dostlar, bilmenizi istiyorum ki Osmanlı tecrübesi, dünya tarihinde benzeri olmayan derin, sırlı ve şanlı bir tecrübedir ve bu tecrübe eğer günümüzde okumayı bilirsek bizlere emin olun muazzam hedefler, ufuklar çizecektir. Çünkü Osmanlı muazzam, eşi benzeri olmayan bir çeşitliliği kontrol etmiştir ve her türlü farklılıkla birlikte yaşamayı denemiştir ve asırlarca da başarılı olmuştur. Üstelik hiç kimseyi incitmeden ve Müslüman kalarak bunu yapmıştır. Sevgili dostlar Osmanlı'nın tecrübelerinden bütün insanlık yararlanıyorken bizim sırtımızı dönüyor olmamız duygusallıktan da öte ilmi ve mantıki değildir. Tabii ki Osmanlı'nın tecrübelerinden biz de yararlanabiliriz, yararlanmalıyız. Tarihimizin en önemli dönemlerini teşkil ettiği için onu saygı ve muhabbetle anmak ve anlamak durumundayız ki başarıdan başarıya koşabilelim. Osmanlı neden bu kadar uzun yaşadı sorusuna muhakkak cevap verebilmeliyiz ancak bu şekilde gerçekler ortaya çıkacaktır. Osmanlı sanılanın aksine sadece kılıç gücüyle uzun süre yaşamadı Devlet-i Aliyye zihninde var olan iktisat ilmi irfanıyla ve yüksek ideolojik motivasyonuyla uzun süre yaşadı. Yani demek istiyorum ki belli bir inancı yoğun bir şekilde yaşayan bir elit tarafından yönetiliyordu. Osmanlı elitinin esas motivasyonu ise Müslümanların yönettiği bir dünya devleti olmaktı. Osmanlı'nın dünya devleti olması ve iktisadi düşüncesinin temelindeyse “İnsan ekonomi için değildir; ekonomi insan içindir.” anlayışı vardır. Anlaşıldığı üzere bu yapıda ekonomik faaliyetler insanın, toplumun ve devletin ihtiyaçları için mal ve hizmet üretirdi. Hal böyle olunca da kalkınmak ve refah ülkesi olmak hiç de zor olmuyordu. 

Kapitalist sistem rakipsiz mi? Şu anda maalesef öyle gözüküyor. Bununla birlikte irfanımızda, tarihimizde var olan bilgi ile kapitalizmi önce ehlîleştirebilir sonra da yeni insancıl bir iktisat tezi yazabiliriz. Mehmet Genç'e göre de Osmanlı’da da uygulanan faizsiz bankacılığı ve ekonomi modelini günümüzde de uygulamak mümkündür. Yapılacak tek şey modeli günümüz şartlarına uydurmaktır, o kadar. Sizlere anlattığım hususlar ve katılım bankacılığı ile ilgili tartışmalar akademik düzeye de taşınmış bulunmaktadır. Bu çok sevindirici haberin insanlık için faydalar getirmesini diliyorum. Akademisyenler, yazarlar, İstanbul, TBMM Milli Saraylar Müzesi'nde bu sistemi masaya yatırmışlar Türkiye'nin iktisadının Osmanlı iktisat modeliyle nasıl kurtulacağını tartışmışlardır. Akademisyenler, faizin kullanılmadığı sistemin, özellikle faize sıcak bakmayan kesimlerin de finans dünyasına katılımını sağlaması açısından çok önemli gördüklerini belirtmişlerdir. Kıymetli dostlar, gündeme düşen haberlere göre Osmanlı iktisat tarihçisi Mehmet Genç Beyefendi, faizsiz bankacılığın Osmanlı'da çok uzun yıllar önce keşfedildiğini vurguluyor. Genç'e göre Osmanlı iktisadı para vakıfları ve esham olmak üzere iki bölümden oluşuyordu. Para vakıfları, "kiralanmak üzere satmak" amaçlı çalışan kurumdan oluşuyor. Esham ise senetler anlamına geliyor. Kuala Lumpur Üniversitesi Öğretim Üyesi Murat Çizakça ise faizsiz bankacılığın temel işleyişinin esas riskin paylaşılması olarak açıklıyor. Buna göre kâr da zarar da banka arasında paylaşılıyor. Modern finansın yaşadığı problemlerin çözümünün Osmanlı iktisadında olduğunu söyleyen Çizakça'nın en büyük şikâyeti ise finansçıların tarih bilmemesi. Dostlar Osmanlı Devleti’nde ki iktisat anlayışının piyasaya verdiği güveni ve ekonomide oluşturduğu rahatlığı sizlere anlatabilmek için örnekler vererek yazımı nihayete erdirmek istiyorum. Osmanlı'da 1500-1900 arası enflasyon yüzde 1,2'dir. Osmanlı arşivlerine göre 17. yüzyıla duraklama demek için adamın aklını kaçırmış olması lazım. 17. yüzyılda üretim, keşif, paylaşım var, nasıl bir duraklama bu? Onu takip eden 18. yüzyıla da layık görülen sıfat gerilemedir. Ama Osmanlı arşivinden bu yüzyılında gerilemeden çok değişme ve gelişme yüzyılı olduğunu anlıyoruz, gerileme olduğunu anlamıyoruz. Hazret-i Allah'tan dileğim tarihimizden, irfanımızdan aldığımız güçle iktisatta, teknolojide ilerlemek ve insanlığın kaderini eskiden olduğu gibi yeniden adaletle merhametle yazmaktır vesselam.