Dulce, New Mexico’nun kuzeyinde dokuz yüz nüfuslu küçük bir kasabadır. Dulce’nin en önemli özelliği Archuletta Mesa’nın altında derin bir sır saklıyor olmasıdır. Söylentilere göre bu sır; hükümet uzaylı ortak biyogenetik laboratuvarlarında insanların ve hayvanların üzerinde korkunç deneyler yapılıyor olmasıdır. Bu üs civarında sık sık parçalanmış sığırlara rastlanmaktadır. Bazı araştırmacılar, parçalanmış sığırlar fenomeninin UFO’larla bağlantılı olduğunu söylemektedirler. Gerçekten de Dulce civarında sık sık UFO’lar, acayip ışıklar ve diğer hava fenomenleri rapor edilmektedir. UFO’ların görüldüğü bölgelerde parçalanmış sığırlara da rastlanmaktadır. Aşağıda okuyacağınız Amerikalı araştırmacı Paul Bennewitz’in Dulce üssü ile ilgili açıklamalarının bir dezenformasyon kampanyasının sonucu olup olmadığı açıkça belli değildir. Paul’un Dulce tesisiyle ilgili tek şahidinin açıklamaları için, onu yalancılıkla suçlamak taktik bir manevra olabilirdi ama gerçek dezenformasyon kampanyası, kamuoyunda Dulce hikâyesinde inanılacak hiçbir şey olmadığını söylemek olurdu. Paul Benewitz, bir UFO tarafından kaçırılan New Mexico’lu Myrna Hansen vakasını incelemişti. Hansen 1980 yılında bir yeraltı tesisine götürülmüştü. Christa Tilton, Temmuz 1987’de bir uzay gemisiyle gelen iki küçük gri uzaylı tarafından kaçırıldıktan sonra, “kayıp zaman” tecrübesini yaşamıştı. Tilton, kaçırıldıktan sonra güvenlik kameraları ve bilgisayarlı kontrol noktalarının bulunduğu yeraltında bir tünele götürüldü. O, transit bir araçla yüz taraması yapılan bilgisayar ekranının karşısına getirildi. Bilgisayar ona bir kimlik kartı çıkarttıktan sonra, rehberi tarafından yedi kat yeraltında bulunan bir tesisin birinci seviyesine geldiği söylendi. Christa’nın iddiasına göre, o yeraltındaki 5. kata kadar indirilmiş ve burada uzaylı araçlarının ve küçük gri yabancı varlıkların olduğunu görmüştü. Daha sonra götürüldüğü geniş bir odada bilgisayarlar tarafından kontrol edilen, geniş tanklara asılmış göstergeler ve bazı boru hatlarından çıkarak tankın içine giren geniş kollar görmüştü. Onun dikkatini bir uğultu sesi ve formaldehit kokusu çekti. Tilton bu sıvının tanklarda karıştırıldığı izlenimini edinmişti. Ona tankın muhtevası gösterilmedi. Christa, kaçırıldığı zaman şahit olduğu şeylerin çoğunun sonra resmini çizmişti. Bu esrarengiz tanklarla ilgili bilgiler, “Dulce Kâğıtları” adlı tartışmalı bir dosyada yine ele alınmıştı. Bu dosyada ayrıca Dulce yeraltı tesislerinin otuz adet siyah-beyaz fotoğraf ve bir de videobant bulunuyordu. İddialara göre, bu kâğıtları dışarıya 1979’a kadar Dulce’de güvenlik görevlisi olarak çalışan bir memur çıkarmıştı. 1979’un sonunda güvenlik memuru Thomas C, karşılaştığı korkunç gerçekler karşısında daha fazla suskun kalamayacağını anlamıştı. Dulce yakınlarındaki Amerikan Hükümeti-uzaylılar ortak yeraltı üssünde rahatsız edici çok şey duymuş ve görmüştü. Çetin bir iç hesaplaşmadan sonra tesisten ayrıldı. Birçok belgeyi de beraberinde götürdü. Küçük bir fotoğraf makinesi ile yeraltındaki çok katlı kompleksin otuzdan fazla fotoğrafını çekti. Ayrıca birçok belgeyi ve kontrol merkezindeki bir güvenlik videobantını beraberinde götürmüştü. Bu bantta laboratuvarlar, uzaylılar ve ABD hükümetinin yetkili personeli görünüyordu. Alarmı ve kamera sistemini kapatan Thomas, dışarı açılan yüz çıkıştan birinden yüzeye çıkmıştı. Thomas, orijinal belgeleri çok iyi sakladıktan sonra her birinden beşer kopya çıkardı. Thomas saklanmaya karar vermişti ve bu amaçla karısını ve çocuğunu evinden almaya niyetlenmişti ki, evinin önünde hükümet ajanlarına ait bir minibüsü beklerken gördü. Thomas yakın bir arkadaşının ihanetine uğramıştı. Ajanlar Thomas’ın karısını ve çocuğunu, tesislerden aldıklarını geri vermesi şartıyla (bu belgelerin, cd ve kasetlerin kopyaları Sun Campell'in elinde de vardır ve kendisi hakkında bilgi verilecektir) serbest bırakabileceklerini söylediler. Ailesinin biyolojik denemelerde kullanılacağını anlayınca, ortadan kaybolmaya karar verdi. Thomas böyle gizli bir entrikaya nasıl karışmıştı? Thomas, 20’li yaşlarının ortasında Batı Virginia’da bir yeraltı tesisinde çok gizli fotoğrafçılık eğitimi almıştı. O, yedi yıl Hava Kuvvetleri için çok gizli fotoğrafçılık yaptı. 1971 ‘de Santa Monica-California’da Rand Corporation için çalışmaya başladı. 1977’de Dulce tesislerine transfer oldu. Yeraltındaki görevine, derin yeraltı tüp mekik sistemiyle gidiyordu. Bu zaman içinde Santa Fe-New Mexico’daki bir güvenlik görevlisi, özel olarak UFO görüntüleri, hayvan parçalanması fenomenini ve bölgedeki Mason Wicca gruplarının faaliyetlerini araştırıyordu. Thomas’ın ve araştırmacının ortak arkadaşı olan bir şahıs, 1979’da Santa Fe’ye gelerek her ikisini de ziyaret etti. Ziyaretçi fotoğraflara, videobanta ve Dulce üssünden alınan belgelere de göz attı. Buradan bazı resimler çizildi ve böylece UFO araştırmacısı toplulukların “Dulce Papers” (Dulce Kâğıtları) diye bildikleri bilgiler ortaya çıktı. Thomas’ın iddiasına göre, (bana kalırsa burası da çok önemli) Dulce tesislerinde 18.000 kısa “gri” vardı; ayrıca o, sürüngenimsi humanoidler (insanımsılar) de görmüştü. Thomas’ın bir iş arkadaşı evinde, 1.83 m boyunda bir sürüngenimsi ile yüz yüze gelmişti (sürüngenimsi ırk, büyük çoğunluğu dördüncü boyutta bulunan ve dünya üzerindeki en güçlü ve en kötü insan zihinlerini kontrolü altında bulundurup beyinleri yıkayan genellikle ruhsal varlıklardır. Daha detaylı bilgiler Ömer Özkaya'nın ,“CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol Operasyonları” kitabında bulunmaktadır) Reptoid (Sürüngenimsi) duvardaki New Mexico ve Colarado haritaları ile çok ilgilenmişti. Haritalardaki renkli toplu iğneler ve işaretler, sığırların parçalandığı bölgeleri, kaçırılma olaylarının yoğun olarak yaşandığı yerleri, eski harabeleri ve şüpheli yeraltı uzaylı üslerini gösteriyordu. Çok katlı Dulce yeraltı üssü, üs güvenliği tarafından devamlı kontrol edilen merkezi bir sisteme sahiptir. Üssün güvenlik seviyesi aşağı inildikçe artıyordu. Thomas, gizlilik kategorisinde güvenlik derecesi olarak ULTRA-7’ye sahipti. Thomas’ın bildiği yedi aşağı kat vardı ama daha da fazlasının olması mümkündü. Birçok uzaylı yeraltındaki 5, 6 ve 7. katlarda bulunuyordu. Dulce’den Page’ye (Arizona’daki yeraltı tesisleri) daha sonra Nevada’daki 51. Bölge’nin altındaki bir üsle bağlantılar vardı. Dulce’den kalkan tüp mekik, Taos, NM, Colarado Springs, Colarado, Creed, Colarado, Sandia gibi yeraltı üslerinden geçtikten sonra, Carlsbad, NM’ye varıyordu. ABD altındaki tüneller ve yeraltı şehirleri şebekesinin birbirleriyle tüp mekik bağlantıları vardır. Dulce üssünde, kapılar ve koridorlar üzerindeki çoğu işaretler, uzaylı sembol dilinde yazılmıştır. Bu evrensel sembol sistemi burada yaşayan insanlar ve uzaylılar tarafından rahatlıkla anlaşılmaktaydı. Thomas’ın anlattığına göre, yeraltındaki ikinci kattan sonra, herkes çıplak olarak tartıldıktan sonra, üniformaları veriliyordu. Ziyaretçilere kapalı beyaz üniformalar veriliyordu. Herkesin ağırlığı güncel olarak, bilgisayar kimlik kartının üzerine işleniyordu. Ağırlıktaki herhangi bir değişiklik anında kaydediliyor, şayet 3 pound (1,360 Kg)’un üzerinde ise, fiziksel bir inceleme ve röntgenden (X-Ray) geçmesi isteniyordu. Bütün hassas bölgelerin ön tarafında göstergeler vardı. Kapı kontrol panellerinde ve döşemeyle kapı arasında da göstergeler vardı. Her şahıs bilgisayar kimlik kartını kapının yanındaki yarığa sokuyor ve nümerik kodunu anahtar tuşuna giriyordu, işlemler sırasında meydana gelebilecek en ufak bir aksaklık bile, oraya bütün güvenlik memurlarının toplanmasına yetiyordu. Hassas bölgelerde kimsenin bir şey taşımasına izin verilmiyordu. Bütün malzemeler, bir taşıma bandına konuyor ve röntgen cihazından geçiriliyordu. Aynı işlem hassas bölge terk edilirken de tekrarlanıyordu. Bütün asansörler manyetik olarak çalışıyordu ve asansör kabloları mevcut değildi. Işıklar dâhil her şey ileri manyetik bir sistem tarafından kontrol ediliyordu. Buralarda alışılmış ampuller yoktu. Tüneller fosforlu birimler ve şekilsiz emisyon şeritleri vasıtasıyla aydınlatılıyordu. Bazı derin tünellerde, bölgeyi geçici olarak aydınlatmak için bir çeşit fosfor pentaoksit kullanılıyordu. Bilinmeyen sebeplerden dolayı uzaylılar bu bölgelere yaklaşmıyorlardı. Yeraltındaki 1. kat yol bakımı için garaj ihtiva ediyordu. 2. katta trenler, mekikler, tünel delgi makineleri ve disk bakımı için garaj bulunuyordu. 4. katta, insan aurası, telepati, hipnoz ve rüyalar üzerine araştırmalar yapılıyordu. Thomas’ın dediğine göre, onlar insanların biyoplazmik bedenini, fiziksel bedenden ayırıp, bunun yerine uzaylı varlığın “hayat güç matrixini” yerleştiriyorlardı. Bu şekilde insanın “can” hayat gücü matrixini ortadan kaldırıyorlardı. Altıncı kat “Kâbus Salonu” olarak biliniyordu. Burada balıklar, kuşlar, fareler vb. hayvanların orijinal şekillerinin değiştirildiği genetik laboratuvarlar bulunmaktaydı. Bu katta ayrıca çok kollu ve çok bacaklı insanlar, kafeslerde tutulan 7 feet (2,13 m) uzunluğunda humanoid yarasa benzeri yaratıklar vardı. Uzaylılar insanlara genetik hakkında hem faydalı hem de çok tehlikeli birçok şey öğretmişlerdi. Griler ve reptoidler analitik zekâya sahip, teknolojiye yatkın yaratıklardı. Diğer bir uzaylı gurup olan Nordik insanlarla çatışma halindeydiler. Belki de gelecekte vuku bulacak büyük savaşa burada hazırlanıyorlardı. Bu sürüngenimsilerin bir özelliği de diğer canlı varlıklara karşı etik ve insani hiçbir duygu ve düşünceye sahip olmamalarıydı. Bu nedenle her türlü deneyi rahatlıkla yapabiliyorlardı. İnsan genetik haritasının çıkarılması (Genome projesi) için Amerikan Enerji Bakanlığının (DOE) içinde şu kuruluşlar bulunuyordu: “Ulusal Sağlık Enstitüsü”, “National Science Foundation (Ulusal Bilim Vakfı)”, “Howard Huges Medical Institute” ve tabii ki, DOE tarafından yürütülen Dulce yeraltı laboratuvarları. Thomas’a göre, uzaylılar androjinaldı (hem erkek hem dişi, çift cinsiyetli) ve ortaya çıkan canlı, partenogenezle (yani kendiliğinden üremeyle) çoğalıyordu. Dulce’de çok geçerli form veya üreme poliembriyoni idi. Her embriyo altı veya dokuz birey ortaya çıkaracak şekilde bölünüyordu. Thomas’ın Dulce’den ayrılmasına neden olan şey, 7. kattaki kafeslerde gördüğü ve ondan yardım isteyen insanlar olmuştu. Thomas’a göre, sıra sıra binlerce insan ve insan-uzaylı melezleri ve humanoid embriyolar soğuk hava depolarında tutuluyordu. Uzaylılar ne toprak, ne altın, ne madenler, ne su, ne de insanların sahip olduğu şeyleri istemiyorlardı. İstedikleri tek şey, dünyanın manyetik gücüydü. Uzaylılar bu gücü bizim bilmediğimiz bir şekilde kullanıyorlardı.