İçimi bir hüzün kapladı.Yağmurlar düşmeye başladı.Her Maraşlı o günlere gitmeye başladı. O günler derken; ne demek istediğimi herkes çok iyi biliyor.İnsan kışın geldiğine sevinemez mi sevinemezmiş!Yüreğimizde hüzün, gözümüzde yaş,aklımızda Maraş…Ağlamaktan ne yazacağını bilemez mi insan?Hepimiz öldük; bazılarımızı gömdüler… Yerlerde çamur, yaş,kar ayaklarımız yalın…Bazılarımızda terlik, ne oldu ne yaşadık anlamış değiliz.Keşke bir rüya olsa ama o da değil.Gecenin karanlığında yükselen feryatlar, ağlamalar,bağrışmalar çıkan yangınlar… O soğuk havada yanan içimiz. Koca koca yıkılan binaları elimizle kazıyarak ulaşmak istediğimiz sevdiklerimiz…Olmayacak duaya amin deyişlerimiz.Ne oluyor Allahım ne olur biri rüya desin! Altı şubat diyorlar adına, saatine dört on yedi… Tüyleri diken diken olurmuymuş insanın,deli gibi bir köşede yalın ayak otururmuymuş insan.Hayatımda bu kadar çaresiz kalmamıştım.Maraş bize bir örtü olacakken, bu sefer mezar olmuştu. Düşmana bile mezar etmiştik; Maraşı ama bu sefer tam tersi oldu.Ağlayamamak nedir bilir misin? O öldü,bu öldü onun evi yıkıldı. Kediler köpekler bile ney olduğunu anlamaya çalışıyordu.Sesimi duyan var mı diye bağıranlar, ama sesimizi duymayan sevdiklerimiz vardı artık Maraşta. Maraş bize gerçekten mezar olmuştu bu sefer.Ortalık mahşer yeri, cenazelerine ulaşanlar sevinçten mutluluktan havalara uçuyordu. Ben hayatım da ölümüzü bulduğumuza sevineceksin deseler kafayı yemişsiniz derdim.Arabamın önüne atlayan çaresiz insanlar, ne olur yardım edin diye bağırıyordu. Benim gibi çaresiz birinden medet umuyorlardı.Ben kimdim ki ya!Sevdiklerimi toprağın altından çıkaramayan;bir beceriksizdim. Bir ekmek almaya bile gücüm yoktu. Ekmek aklımıza gelmiyordu. Toprağın altında diri diri ölen insanlar, kelime-i şehadet sesleri,canlı canlı helalleşmeler, biz iki kere ölmüştük. Şubat soğuk derlerdi de,bu kadar soğuk olduğunu yeni öğrenmiştim. Şeyhadil mezarlığına gelen yaşlı bir teyze : “Allah rızası için yardım edin de,eşimi defnedelim” diye ağlıyordu Her taraf can pazarıydı, mezarlıklarda yer kalmamıştı.Kapıçam mezarlığı ana baba günü, sahipsiz cenazeler, binlerce kefensiz yatan insanlar… Akşam uyumuşlar sıcak yataklarında,sabah kapıçam mezarlığına gelmişlerdi; hiç akıllarından geçmezken. Akşamdan zengin yatan insanlar, sabah bir parça ekmeğe muhtaç olmuşlardı. Araba vardı ama yakıt yoktu. Ney yazacağım, ney diyeceğim bilmiyordum. Maraş’a artık kış iki defa gelmişti; annesiz kalan yavrular; yavrusuz kalan anneler vardı artık bu şehirde. Bu şehir artık bizi boğuyordu. Kara Maraş derlerdi ama, şimdi kapkara olmuştu. Yazacak mecalim de kalmamıştı. Bu şehire kış iki defa gelecekti artık…