Müslümanların ne zamandan beri, sadece ezberlediklerini, öğrendiklerini, dinlediklerini fakat akletmediklerini, beyinlerini çalıştırmadıklarını, muhakemeden mahrum kaldıklarını hatırlamıyorum. Ancak, ayet, hadis bilmeden fıkıh ezberlemek, ayetlerin anlamını merak etmemek, hiç bir ayet üzerinde kafa yormamak, anlamına hiç bakmadan hatim indirmek, mevlidi kutsal zannetmek, hocaefendileri, alimleri kutsal bilip her dediklerini ayet zannetmek gibi o kadar çok yanlış var ki, tamamının sebebi; akletmemek ve beyni çalıştırmamakla ilgilidir. Kılmış olduğu namazında Allah'ın huzurunda durduğunu, onunla neler konuştuğunu bilmeyen mü'min; namazının faydasını göremez. Rükuda, secdede ne dediğini anlamayan mü'min; Allah'a yaklaştığını tam olarak idrak edemez. Türkçe okuyalım demiyorum ama en azından okuduklarımızın anlamını bilelim, aklımızı ve beynimizi kullanalım. Hiç kimsenin kutsal olmadığını idrak edelim. Dini; özünden, kaynağından öğrenelim. Sohbetlerimiz; uçanlardan, kaçanlardan ibaret olmasın. Dinimizin gerçek hayatın ta kendisi olduğunu bilelim. Olağanüstülükler, sırlar, kerametler peşinde gezmeyelim. Sadece Allah'ın bizden istediklerine odaklanalım ve onları eksiksiz yapmaya çalışalım. Yoksa efendilerin istediklerini yapmaktan Allah'ın dediklerini yapmaya sıra gelmez. Aynı zamanda, efendilerin kitaplarını okumaktan Allah'ın kitabını okumaya sıra gelmez.

Hazıra konmayı alışkanlık haline getirmiş olan kardeşlerimiz, islamı öğrenmek için, çalışıp gayret göstermek yerine, işin kolayına kaçıyor ve dinleyerek, taklit ederek islamı öğrenme yoluna gidiyor. Dolayısıyla şovmenlerin tuzağına düşmek kolay oluyor. Televizyonlarda boy gösteren şovmenler, dikkat çekmek ve reyting toplamak için, islamın özünü anlatmak yerine, uç fikirleri anlatabiliyorlar. Bu da bazılarına çok cazip geliyor. Bunun dışında herhangi bir cemaate islamı öğrenmeye gidenler, orada da cemaatin, şeyhin reklamlarıyla karşılaşıyorlar. Bu da Peygamberinden çok şeyhini, abisini, ablasını seven, Allah’tan çok, sayılanlardan korkan bir neslin ortaya çıkmasına sebep oluyor.

Anlaşılan iş başa düşüyor. Herkes kendisiyle ilgili Allah’ın emirlerini öğrenmek zorunda. Hiç kimseden medet ummadan, tuzaklara düşmeden kollar sıvanmalı ve sahabe yöntemiyle yola çıkılmalı. Sahabe az öğrenir, öğrendiğini uygular, sonra biraz daha öğrenirdi. Öğrendiklerini hazmetmeden, samimiyetle yaşamadan yeni bilgilere geçmezdi. Kur’an’ın tabiriyle kitap yüklü eşekler gibi olmamaya özen gösterirlerdi.

İşte islamı böyle öğrenen ve böyle uygulayan Müslümanların hayatı çok farklı olacaktır. Kardeşlik, ibadet, kulluk, kul hakları gibi konulardaki anlayışları dünyaya örnek olacaktır. Mezhep farklılıklarını, başka memleketlerin Müslümanlarını anlayışla karşılayacak, hayatının merkezine imanı ve islamı koyacaktır. Yüce Yaratıcı, sorgulayan ve tahkiki imanı elde eden mü’minlerden olmayı cümlemize nasip etsin.

 

Yazarın www.maraspusula.com daki diğer yazıları.