Yazılan mektubun, gönderilen selamın bir ağırlığı olurdu evvelki yıllarda. Satır satır defalarca okunurdu mektup. Kalabalığa yazılmışsa, ilgililer toplanırlar, sükûnetle, sevgiyle ve heyecanla dinlerlerdi. Gönderilen selam ise, baş tacı edilir “Ve aleykum selam, getiren gönderen sağ olsun” denilir, arkasından gönderenin hal hatırı sorulur ve bir isteğinin olup olmadığı öğrenilirdi. Teknolojiyle birlikte yayılan mesaj alışkanlığı, bütün bu güzellikleri sildi, süpürdü. İçerikten, doğallıktan ve ruhtan yoksun mesajlar, kelimeleri, dili katletti. Mesajı okumanın zevki, heyecanı, saygısı, sevgisi, ruhu kalmadı. Bir çoğu hazır servis ediliyor zaten. Kopyala yapıştır metoduyla, ya da doğrudan paylaşımla kolaylıkla mesaj dağıtılıyor. Okuyanların bir kısmı yüzünü ekşitiyor. Hatta “Her mübarek gün ve gecede bana bunları yazmak zorunda mısın kardeşim?” diyenler dahi çıkıyor. Mesajları hiç okumadan silenlerin varlığını da unutmamak lazım.

Kitap dünyasında da durum farklı değil.

Yolda yürürken " Musul " kelimesinin anlamını merak ettim. İnternete girerek saniyeler içerisinde kelimenin anlamına vasıl olmuştum. Kitap koklamadım, ansiklopedi ve sözlük karıştırmadım. Vakit harcamadım, kafa yormadım. Tek yaptığım; kelimeyi yazıp enter tuşuna basmaktı. Aynı şekilde şehrimizde son dönemlerde meşhur olan şairlerden birinin şiirlerinin devamını görmek istedim. Çok kısa bir sürede istediğimden fazlasını bulmuştum bile.

Bütün bilgilerin sanal dünyaya yerleştirilmesinin, bilgiye bu kadar hızlı ulaşılmasının faydasından çok zararının olduğunu düşünüyorum. İnternet dünyasından öğrendikleri sayesinde, kendini allame zannedenlerin sayısı çoğaldı. Böyleleri; abur cuburla karnını doyurmaya çalışan ve vitaminsiz kalan çocuklara benziyorlar.

Parada, makamda, güçte olduğu gibi bilgide de hiç kimseye ihtiyaç duymayan müstağni tipler türedi. Hatta aradığı her şeyi internette bulduğunu düşündüğü için, kitaplarını kütüphanelere bağışlayanlar oldu.

Kitap aramanın, yazarını tanımanın, bulunan kitabın sayfalarını çevirmenin, sindire sindire koklamanın, belliklerin, işaretlerin, günlerce elde dolaştırmanın, hediye etmenin ve almanın, tekrar tekrar okumanın zevki yaşanmaz oldu.

Bilginin bu kadar ayağa dökülmesi, kıymetsiz hale gelmesi; beraberinde şüpheleri ve amelsizliği getirdi. Sosyal medya aracılığıyla, ne idüğü belirsiz, kaynaksız, mesnetsiz yazılar, bilgiler, ortalıkta dolaşmaya ve rağbet görmeye başladı. Örneğin Ortadoğu'ya yıllarını vermiş, kitaplar yazmış biri hiç tanınmazken, yazdığı bir cümle ile bütün ülkenin tanımaya başladığı insanlar, Ortadoğu hakkında fikirler yürütmeye ve algıları yönlendirmeye başladı.

Teknoloji çağında yaşadığımız için İnternetten kaçış elbette imkânsız. Ancak dozajı ayarlamak bizim elimizde. Kitap ve Kültür Fuarındaki; emeğini, beynini, gönlünü kitaba adamış yazarları, şairleri gördükçe, internetle olan bağların bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşündüm.

Özetle, hazıra konulan, emeksiz ve ruhsuz elde edilen her şeyin, verimsiz olacağına inananlardanım. Yazarlarımıza, şairlerimize, ilim ehlimize gereken ilgi ve saygının gösterilmediği kanaati taşıyorum. İnşaallah fuar vesilesiyle gönül dünyamızdan bilgi dünyasına yeni kapılar açılır.