Ezan, salavat ve duayı susturmak için kornalara basanların, ıslık çalanların çocukluğuna indiğimizde, çok farklı bir tablo ile karşılaşırız. Bu insanlar uzaydan gelmediler. Yüzde doksan dokuzu müslüman olan memlekette yetiştiler. Bazı illerde öğretmenlik yapan arkadaşlarım, yüzden fazla öğretmenin çalıştığı okullarında, oruç tutan öğretmen sayısının bir kaç kişiyi geçmediğini söylüyorlar. Bir kaç yıl önce Adana'da ve Mersin'de ben de şahit oldum. Sokaklarda ve caddelerde oruç tutan neredeyse yok gibiydi. Muhafazakâr bilinen şehrimizde de öyle değil mi?

Gençlerimiz eğlenmek için toplu halde yabancı şarkı söylüyorlar ve İngilizce, Almanca, İtalyanca, Fransızca söyleyen yabancı şarkıcıların neredeyse tamamını tanıyorlar. Türk halk müziği, sanat müziği gibi, ülkesinin müziklerini ve sanatçılarını tanımıyorlar.

Boş ver ecdadı, bizim dilimizi bile anlamaktan acizler. Tabir caizse, bizim konuşmalarımız naftalin kokuyor. Teessüf etmeyi, mesrur olmayı, şehadeti, guslü, farzı, vacibi, nafileyi, haramı, mekruhu, müstehabı, müsbeti, menfiyi vs bilmiyorlar.

Sevgilisi olmayan, namus mefhumuna ve aile kavramına inanan, zamanı geldiğinde evlenmek isteyen genç, neredeyse kalmadı. Evlat yerine kedi, köpeği tercih eden bir nesil geliyor.

Dizilerde, filmlerde, başrollerde oynayanların kıyafetleri dekolte ve isimleri Jale, Hale, Lale vs. olmak zorunda. Yanlışlıkla kapalı olan varsa, onların da isimleri Ayşe, Fatma, Emine ve rolleri de temizlikçi, köylü, kenar mahalle sakini, görgüsüz türünden olmalı. Erkeklerde de durum aynı. Ahmet, Mehmet, Recep, Şaban, Ramazanlar geri planda, komik, mafya türünden. Arda, Kaya, Uzay, Gediz gibi isimler başrolde. Maalesef, imamlar, müezzinler ve dindar görünümlü insanlar halen baskılardan, ezilmekten, itilmekten ve dalga geçilmekten kurtulamadılar.

İmam Hatiplerin, başörtülülerin ve dindar kesimin önlerindeki engelleri birer birer kaldırdık ama insanları ayrıştıran, hor gören ve din düşmanlığı kokan anlayışı değiştiremedik. En ufak fırsatta, salyalarını akıtarak saldırdıklarına defalarca şahit olduk.

Aslında bir beldedeki dindar olmayanların veya başka dinden olanların varlığı, gençlerin dinlerini daha iyi öğrenmelerine ve yaşamalarına yardımcı olur. Ancak burada durum farklı. Bu çocuklar bizim çocuklarımız ve bizim hatalarımızdan dolayı sahipsiz kalmışlar, örnek olmayı beceremediğimiz dinlerinden uzaklaşmışlar. Dindar olan gençlerimiz ise, her konuda dinin emirlerinin dışında yaşamaya mahalle baskısıyla ve zoraki sevk edilmişler. Nitekim başörtülü kızlarımızdan büyük çoğunluğu, tesettürü bilmiyor. Namaz kılanlar, namazı bilmiyor. Kredi çekmeyen fert neredeyse kalmadı.

Hülasa-i kelam, böyle devam ederse, sadece İzmir’de değil, bir çok ilde ezanlar, salavatlar, gereken ilgiyi görmez. Hatta susturulur. Uyanalım artık. Gençlerimiz elimizden kayıp gidiyorlar. Yaşamadığımız, inancı sadece dilde bıraktığımız dinimize, gençlerin sahip çıkmasını beklemek çok büyük hata olur.

Evlerimize kapandığımız şu günlerde, başımıza gelen musibetlerin sebebinden başlamak üzere, tefekkür etmemiz gereken o kadar çok konu var ki!

Ailemizle birlikte kafa kafaya vererek toplumu, yaşantımızı, eksiklerimizi, maneviyatımızı konuşmalıyız. Bir yandan kolları sıvayarak adımlar atmaya başlamalıyız. Kur'an öğrenelim. Ayetleri anlamaya çalışalım. Tevbe edelim. Sanki daha yeni müslüman olmuş gibi islamın emirlerini sıfırdan başlayarak bir daha öğrenelim. Bu salgın denilen imtihandan, inşaallah yenilenmiş ve bileylenmiş olarak çıkalım.