Ömer Faruk İspir ve Emre Şanlı'nın yazdığı,“Hankâh Balık Tapınağının Azizleri” kitabı Türk Polisiye Romanlarında yeni bir dönem başlattı.
 
“Bu kalem benim kaderimmiş”

 Ömer Faruk ispir, “Daha ben doğmadan ailem bir doktorun yanına gitmiş. Dr. Mehmet Remzi Sakarya evliya doktor lakabıyla da bilinen bir zatı muhteremmiş. Babama bir kalem verip, “Bunu doğacak çocuğun yastığının altına koyun,” demiş. Ortaokul yıllarıma kadar bu kalemi kullandım. Daha önceleri çok anlam veremesem de şimdi anlıyorum ki bu kalem benim kaderimmiş. Her halde hayatımızda Allah’ın izniyle Kalem Suresi’nin zuhuratlarını göreceğiz. Ben liseye geçerken kalem sırra kadem bastı. Sanırım vesileler dünyası olan yaşantılarımız da bendeniz için kalem görevini yerine getirmişti. Okuma yazmayı öğrendiğimden beri kendi kendime ufak karalamalar hep yapmışım. Validem hâlâ aklına geldikçe yazdıklarımı anımsatır. Değerlendirmediğimiz için de hayıflanır” dedi.

“Fantastik-bilim kurgu edebiyatına ne kadar müsait olduğunu kanıtlamak İstedik”

Emre kardeşimle birlikte kitabı yazmaya karar verdiğimizde önce bazı soruların cevabını kendimize vermemiz gerekiyordu diyen İspir, “Bu sorulardan birincisi “Markalaşma tutkusundan kaynaklanan bir tavırla aynı şeyleri yazan, aynı konuları tekrarlayan yazarlardan mı olacaktık?” Bunun için markalaşma merakını ve çok yazılıp işlenen konuları bir kenara bıraktık. İkinci önemli soru ise “Biz hangi medeniyete aitiz?” sorusuna cevap vermemiz olacaktı ki cevap tabi ki Türk-İslam medeniyetiydi. Ancak burada da şöyle bir sorun vardı. Bazı kalemşorların iddiasına göre, Türk-İslam medeniyetinin değerleri, kültürü ile fantastik-bilim kurgu romanı yazılamazdı. Zira medeniyetimizin içi onlara göre boştu. Yani Star Wars, Yüzüklerin Efendisi, Harry Pot ter, Da Vinci Şifresi gibi yapıtları biz yazamazdık. Bu kitabı yazarak aslında medeniyetimizin unsurlarının fantastik-bilim kurgu edebiyatına ne kadar müsait olduğunu kanıtlamak ve anlatmak istedik. Bu iki soruya verdiğimiz cevaplar kitabımızın ortaya çıkmasında etkili oldu” ifadesini kullandı.

“Hankâh, baş dergâh anlamına gelmektedir”

İspir, “Hankâh, Farsça bir kelimedir. Anlamı ise güvenilecek, sığınılacak emin yer, emin liman, koruyup kollayacak ve içinde oturulmaya layık mekân demektir. Birliği, cem halini, tevhid şuurunu da anlatır. Bütün bunların yanında. Tarihi kaynaklara baktığımız zaman Selçuklu padişahı I. Alaeddin Keykubat tarafından Hankâh-ı Mesudiye isminde Alanya-Kayseri arasında devletin ilim, irfan, kültür işlerinde yardımcı olması ve “Sufi Savaşçılar” ruhuyla Haçlılarla savaşması için kurulmuş bir yapı mevcuttur. Hankâh’ın merkezinin Alanya Kalesi olduğu düşünülmektedir. Bu konuyla ilgili kaynaklarda deliller mevcuttur” şeklinde konuştu.

“Görmeyi bilen gözler için Türk-İslam medeniyetinin izlerini kimse silemez”

Hankâh-ı Mesudiye tarihi kaynaklara göre sekiz kez düşman ordularını, Hristiyan Gnostikleri yenilgiye uğratmıştır diyen İspir, “ Yapılan ihanet sonucu Alaeddin Keykubat’ın Hankâh’ın başına atadığı Baba İlyas Vatikan’ın şövalyeleri tarafından şehit edilmiştir. Ordusu ise dağıtılmış gibi gösterilmiştir. Araştırmalarımız sonucu Hankâh, Selçuklu Devleti’ni korumak ve İslam dünyasına yön vermek için hiç var olmamış gibi sırra kadem basmıştır. Bizim inancımıza ve araştırmalarımızdan çıkarttığımız sonuca göre Hankâh-ı Mesudiye isimli Hz. Ali sevdalısı yapı Osmanlı Devleti zamanında bütün sufi tekkelerine ve orduya sızarak hayatiyetini devam ettirmiştir. Bu mana da görüyoruz ki yeniçeri ocağı Bektaşi, sipahiler Melami, Osmanlı bürokrasisi Nakşi ve entelektüeller de Mevlevi olmuşlardır. Osmanlı ordusunun ordu şeyhleriyle birlikte sefere çıkması, padişahların meşrebi sufiyeden danışmanlarının olması bu inancımızı kuvvetlendirmektedir. Kitapta, Hankâh sanki günümüz de varmış gibi batı medeniyetiyle mücadeleye devam ediyor” şeklinde ifade etti.

“Bizdenlik ilkesi amaçlanarak yapıldı

İspir, “ Hankâh’ta ne bulacağız? Hankâh’ı neden okumalıyız?  O yüzden kitabımızın kapsamından bahsetmek istiyorum. İnsanoğlunun bedensel ve zihinsel olarak varabileceği noktaların, tahayyül sınırlarını aştığını görüyoruz. Bilinç ölümsüzleştirilebilir mi? Bedenler, üstün bir insan anatomisine doğru gidebilir mi? İnsandan ilham alan teknik çalışmalardan sonra, teknik çalışmalardan ilham alan geliştirilmiş süper insan yaratılabilir mi? Ahlak bunun neresinde kalıyor? Bilim-kurgu tutkunlarının, yeni adem konusuna getirilecek ezoterik bir bakış açısı görmek isteyebilecekleri düşünüldü. Anadolu kültürünün kaynaklarını kullanan bir fantastik kurgu, Anadolu’nun kök geleneklerinden gelen mistik ritüeller, Grek harflerini veya pentagramı kullanan Avrupa paganlarının karşısında, 32 huruf, ebcet, remil gibi doğu kaynaklarını kullanan mistik unsurlarla yerli fanteziyi, yerli cemiyetlerin gelenekleri üzerinden anlatmak. İşte bütün bunlar, fantastik kurgu okuyucusunun görmek istediği "bizdenlik” ilkesi amaçlanarak yapıldı” dedi.

“Onlara çok minnettarız

Kitabımızı bitirdiğimiz de paylaşabileceğimiz insanlarla gösterdik diyen İspir, “Herkes elinden geleni bir şekilde yaptı. Mesela Kahramanmaraşlı ressam ve karikatürist Ahmet İhsan Aslantürk kitabımızı okuyup “Bu kitap alanında bir ilk ve muhakkak film olmalı,” deyip bizleri yüreklendirdi ayrıca başkarakterimiz olan Kenan Özden’in resmini çizdi. İkinci bir örnek daha vermek gerekirse şuan sosyal medya danışmanımız olan Sn. İrfan Demir Beyefendi’nin de hakkını ödeyemeyiz. Kitabımız için görseller hazırladı. Sosyal medya da bizlere yol gösterdi ve sağolsun göstermeye de devam ediyor” ifadesini kullandı.

 “Polisiye ve alanında ilk”

İspir, “ Sadık Yemni üstadımızın da takdiminde belirttiği gibi kitabımız sufist polisiye ve alanında ilk. Kitabımız dünya da olan olayların kendiliğinden olmadığını bazı mahfillerde ve gizli yerlerde yazılan senaryolarla bu olayların meydana geldiğini anlatmaktadır. Vatikan’ın ruhani bir kurum değil, üst düzey şirketlere hissedar, putperest bir krallık olduğunu anlatıyoruz. Kitapta geçen karakterlerin bizden ve samimi olmaları batı literatüründeki karakterler gibi hissiz ve ruhsuz olmamaları Emre kardeşimle bendenizin gözünde halkımızın hoşuna gidecek unsurlardandır. İnşallah kitabımızı kıymetli okurlarımızın beğeneceğini düşünüyoruz” dedi.

“Biz yazarlar için kitaplarımız, basılmış veya basılmamış, bizlerin çocuğu gibidir

Eğer gerçekten yazar olmak ve bu dünya da kalmak istiyorlarsa asla pes etmesinler İspir, “ Nasıl çocuklarımızı bir kenara atamıyorsak yazdıklarımızı da bir kenara atmamalı onları gerekirse daha da geliştirmeli veya değiştirmeli ve yazın dünyasına katmalıyız. O yüzden kitabım basılmayacak diye değil, ne olursa olsun bu kitabı bastıracağım diye düşünmeliler. Ayrıca öz eleştiriye açık olmalılar. Yazdıklarını herkesten önce kendileri eleştirmeli ki eksiklerini daha çabuk fark edebilsinler” dedi.

Ömer Faruk İspir kimdir?

K.Maraşlıyım. 15 Ağustos 1985’te İstanbul’da dünyaya geldim. Ailemle birlikte K.Maraş’ta yaşıyorum. K.Maraşlıların çok iyi bilip tanıdığı Eczacı Aslan İspir’in torunuyum. Rahmetli dedemin şehrime çok emeği ve hizmeti vardır. Küçüklüğümden beri kitap okumaya, bir şeyler yazmaya çok meraklıyım. Dedem de bu merakımı her zaman teşvik etmiştir. Bu merakımın bir ürünü olarak da sonunda kıymetli dostum Emre Şanlı ile birlikte Hankâh Balık Tapınağının Azizleri adlı romanla yazın dünyasın adımımı attım. İnşallah daha birçok da kitap yazacağım. Tarihe, kronolojiye, mitolojiye yoğun ilgi duymaktayım. Araştırmalarımı bu konularda yapmaktayım. Özelimde Tasavvuf edebiyatı, Tasavvuf tarihi, Selçuklu ve Osmanlı tarihi konusunda okumalar yapmak en önemli uğraşlarımdan.  

Emre Şanlı Kimdir?

Adana doğumlu bir fantezi edebiyat meraklısı, müfredatından hayli sıkılsa da, İstanbul Üniversitesi’nde iktisat okumaya devam ediyor. Başarabilirse(!) 2015-2016 sezonunda bitirecek. Fakat gönlü sosyolojide kaldı. Okumalarını, din sosyolojisi ve dinler tarihi alanlarında yapmayı tercih ediyor. Kadim geleneklere karşı oldukça tutkulu, özellikle Anadolu medeniyetinin bıraktığı yerli detaylara karşı oldukça dikkatli... Mistik müziği, Gospelleri, Klasik Türk Müziğini özellikle de Bektaşi nefeslerini muhteşem yorumlayamasa da, çok iyi dinler! Yine bir Bekir Sıtkı Sezgin parçasını mırıldanmayı bitiriyordu ki, Ömer Faruk İspir ile tanıştı.

Fazilet Çomruk / Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com