Hatırsız ve Hatırasız Kavramlar-II: Kültürel Çıplaklık yazımızın devamı...

...Evrensel mefhumlar, kavramlar insanoğlunun ortak hatırasıdır. Evrensel hatıralı kavramların her biri kendine özel toplumların kendi kültürel yapısına göre farklılık gösteren sembollere sahiptir. Eğer bunların içeriği toplumsal hafızanın anlayabileceği tarzda tercüme edilmeden ve şekillendirilmeden olduğu gibi empoze edilmeye kalkışılırsa evrenselliği ötekileşmeye, köksüzlüğe, kültür şokuna, yabancılaşmaya yol açar. Başka bir ifadeyle, her toplumun tarihi köklerinden gelen kendine ait özel, insani olarak genel ve ancak toplumun özel mefhum kodlarıyla renklenmiş ve anlam kazanmış, onu toplumun tarihi yapan, farklılıklar taşıyan değerleri ve onları anlamlı kılan mefhumları vardır. Bu özeldir ve bireyler nasıl biricik ise bu da o toplumu biricik ve kendisine has kılar.

Hatıralar, yaşanmışlığı taşıyan hisler ve değerlerle süslenmişlerdir. Bunlar bize yine hatıra olarak miras kalır. Bunlar nesiller arasında, hem kendileriyle hem tarihle hem de kültürümüzle bağ kurmamızı sağlayan özel yeteneklere sahip müstesna köprülerdir. Bu köprünün en önemli görevi bize her gün geçmişle gelecek arasında yolculuk yapma imkanı vererek millî ve yerli anılarımızın canlı kalmasına ve yenilenmesine fırsat vermektir.

Bu hatıralı kavramlar, birey olarak kimliğimizi örter, sarar ve şekillendirir. Biz yeni yaklaşımlarla onu zenginleştirir ve gelecek nesillere aktarmak için hazırlarız. Bunları, genç yaşanmışlıklar ve tecrübelerimizle zayıf olanlarından ayrıştırır daha güçlü hale getiririz. Böylece hem bizden öncekilerin hem de bizden sonrakilerin bir bütün olarak "parçalanmadan" ve "çıplak" kalmadan bir arada durmasına katkı sağlarız. Değişimi ve dönüşümü, bu kavramların bize verdiği tecrübeleri de dikkate alarak yaşarız. Böylece yabancılaşmayız, yozlaşmayız. Çünkü kavramların eskisini de yenisini de bilir, değerlerimizi tanır, önemser, hisseder ve onları yaşar içselleştiririz. 

Peki ya bu süreç böyle çalışmıyorsa? Büyükannelerimizin, annelerimizin gözlerinden artık ne anlatmak istediklerini anlayamıyorsak? Kafamızın içinde yabancı kavramların ekilen değerleri filizlenmişse? Ecdadın bizimle konuşmasına imkan kalmamışsa? Onların  ne fikrini, ne eserlerini, ne düşüncelerini, ne umutlarını, ne acılarını ne de sevinçlerini hissedemiyorsak? Hatıralı kavramların "hatırı" kalmamışsa? Bilim dünyası kendinden önceki verileri ele almadan, onları araştırmasına konu yapmadan, onların tecrübelerini değerlendirmeden ilerleyemezken, bir toplum nasıl olur da "hatırları olan" kavramları bir tarafa atar ve tamamen başkalarının hatıralarına öykünerek kendisine gelecek çizer?

Yoksulluk geçicidir, yoksunluk kalıcı izler bırakır. Hatıralı kavramlardan doğan milli mefkûreden uzak olmanın ortaya çıkardığı yoksunluk, bir medeniyetin başına gelebilecek en büyük felakettir. Bu nedenle Türkiye'de acilen değerler ve kavramlar sözlüğü oluşturulmalı ve bu sözlüğün içindekilerin ortak paydada birleşen bir gönülle anlaşılması sağlanmalıdır. Toplumun bütün kurumlarınca, 1000 yıl öncesine gidip gelebileceğimiz, gittiğimizde yabancılık çekmeyeceğimiz, bir bakışla birbirimizin ruh dünyasını anlayabileceğimiz modern yollar döşenmeli, raylı sistemlere harcanan bütçe kadar gönüllere köprü kurulmalı ve geleceğimizin genç nesilleri için 2023 Türkiye'si için çok acil yatırımlar yapılmalıdır. Çocuklarımıza, gençlerimize hatıralarımızla dolu bir hazineyi ve bunu geliştirmeyi, yaşatma imkanı ve özgürlüğü sağlayacak ölçüde  vermek gerekir.4

Türkiye'nin 2023'ü ve 2071'i hedeflediği bu günlerden o günlere "Hatıralı Kavramlar" ve "Öykülü Ortak Değerler" öncülüğünde yürünmelidir. Toplumu "kültürel çıplaklık" tan  kurtararak tarihiyle, kültürüyle, değerleriyle somut ve soyut kültür hazineleriyle tanıştırılmalı ve onu "Millî Mefkûre" hazinesine ulaşabileceği zihinlerle donatılmalıdır. Hatırasız kavramlarla temellendirilen eğitim sisteminin yetiştirdiği nesiller ne hendese ne de felsefe yapabilirler. Yapsalar yapsalar, çakma, sahte, kopya, çalma eserler yapabilirler ki bu asla bizim olmayacaktır.

Bunun içindir ki sayısal bilimin matematiği, kimyası, biyolojisi kadar edebiyata, tarihe, sosyolojiye, felsefeye, mantığa, dini ve ilmi anlayışı sağlamlaştıracak, yeniden teçhiz edilmiş müfredat ve programlara önem verilmelidir. Bunların eğitim yöntemlerini daha profesyonel yapabilecek yönetici ve öğretmen yetiştirmeye öncelik tanınmalıdır.  Bu "Millî Mefkûrenin", "Hatıralı Kavramların", kültürel hayatımızda yaşanmışlığı ve tadı olan, ruhumuza öyküsü işlenmiş değerlerin de ışığında olmalıdır.

Zor mu? İmkânsız mı? Gereksiz mi? Eğer "medeniyet tasavvur" u  yapacaksak zor değil. "Kader gayrete âşık". Kültür, sadece yasaların değişmesiyle değişmez. Yasal düzenlemelerin meyvesini verebilmesi "hatıralı kavramların, hatırlı kavramların" sözlükten çıkarılıp yaşanmaya, anlaşılmaya ve anlatılmaya başlanmasıyla mümkün olacaktır. Meşakkatli olacaktır, ama olacaktır. Bu bir kuruntu değil, rahmani bir his ve beklentidir. Bütün bu idealin gerçekleşmesi ise kültürel hatıraları olan, onları tanıyan, onların yaşaması için gayret gösteren "milletin hatırasına" yerleşen, milli, yerli, “mahir” liderlerin öncülüğünde olacaktır.
 

Mesele, "dil" meselesi değil; mesele, "dil" meselesidir, vesselam...

SON...

Not: Marka (Belediyeler) Dergisi Mahir Ünal Özel Sayısında Yayınlandı


Yazarın www.maraspusula.com daki diğer yazıları.

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com Nadir Yıldırım