Bir önceki yazımda, 15 Temmuz 2016 tarihindeki hain ve alçak darbe girişimiyle Ayasofya Camiin geçen haftalar içerisinde açılmasına karar verilmesi arasında bir bağlantı kurmuş ve “laikliği kurtarmak ana teması altında darbe bildirisi yayınlayan hain ve alçak kafalar, maazallah, 15 Temmuz 2016 gecesi başarılı olsalardı, Ülkede tek parti döneminde olduğu gibi yine dindarlara baskı ve zulüm dönemi başlar ve şu an yaşadığımız Ayasofya sevinci mümkün olmazdı” diye düşüncelerimi belirtmiştim.

Şimdi de 24 Temmuz ve Ayasofya Camii bağlamında görüş ve düşüncelerimi ifade edeceğim.

Bu gün 24 Temmuz 2020. Ayasofya Camiinde bugün ilk Cuma namazı kılınmak suretiyle, geçmişte 86 yıl müze olarak kullanılan şanlı mabedimize yeniden kavuşmuş olduk ve artık Ayasofya ibadete açıktır.

Öncelikle, Ayasofya’yı camii olarak ibadete açan, başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, emeği geçen tüm yetkililere en kalbi duygularımla teşekkürlerimi sunuyorum. Allah cümlesinden razı olsun.

Ve 24 Temmuz bir başka açıdan önemli.

Lozan Antlaşması da 97 yıl önce tam da bu günde imzalandı. Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923’de imzalandı.

Birden bire bu yazımızda “imzalandı” dedik ancak, “imzalanması” öyle çok da kolay olmadı. Niye kolay olmadığını yazımın tamamını okuduğunuzda anlayacaksınız. Şimdi burada şu kadarını söyleyeyim: “Lozan, gizli kapılar arkasında çok dolapların döndüğü ve psikolojik savaş dedikleri numaraların çevrildiği görüşmelere sahne olmuştur.” Lozan’da ne tür numaraların döndüğünü Lozan’daki görüşmelere İsmet İnönü ile birlikte delege olarak katılan Rıza Nur’un Lozan Hatıraları isimli kitabından okuyabilirsiniz. Rıza Nur kitabında diyor ki; “İsmet'e beş on defa söyledim: "Bu antlaşmayı yaptık. Bunda türlü gayeler vardır. Ona göre maddeler mevcuttur. Bunları senden benden başkası bilemez. Antlaşmanın her maddesinin altına bir sır, sebep, bir fikir, bir emel saklıdır. Antlaşmanın tatbikatının bu gayelere doğru fiilen yürüyebilmesi için “Antlaşmanın Uygulama Komisyonu” diye bir komisyon yap.
Bir de bu gayeleri gizli olarak yazalım, bu komisyona verelim, Ona göre nezaret etsinler. Hariçte ve dahilde ona göre tatbik ettirsinler Antlaşmaya aykırı her türlü işler yapılacaktır. Bu komisyon onları düzeltir. "Bunun ehemmiyeti, kıymetini bir türlü İsmet'e anlatmadım. Başvekil idi, yapardı, yapmadı. Halbuki bir yıl sonra Yunanistan buna benzer bir heyet yaptı.”

Lozan hezimet mi, zafer mi? İnsan bu soru üzerinde düşünmeden edemiyor. Lozan tamamıyla sır perdesi, acayip bir antlaşma. Antlaşmayı imzalayan şu Devletlere bir bakın hele: “Ülkemizle birlikte, Britanya İmparatorluğu’nu yani İngiltere’yi, Fransa’yı, İtalya’yı, Japonya’yı, Yunanistan’ı, Romanya’yı, Yugoslavya’yı Antlaşmayı imzalayan Ülkeler olarak görüyoruz.” Acayip değil mi? Kurtuluş Savaşı’nda yalnızca Yunanlılar ile savaşmış ve yenmişken, neden bunca Devlet ile antlaşma yaptık! Bilen varsa beri gelsin.

Lozan’daki Antlaşma için ilk görüşmeler, 28 Ekim 1922'de başladı. Barış şartlarını görüşmek için Konferansa önce Başvekil Rauf Orbay katılmak istemiştir. Fakat Mustafa Kemal, İsmet İnönü’nün katılmasını uygun görmüştür. Neden acaba?

20 Kasım 1922'de Lozan görüşmeleri fiilen başlamış, 4 Şubat 1923'te görüşmeler kesilmiştir. Neden acaba diye siz sormadan ben cevap vereyim: “Osmanlı borçları, Türk-Yunan sınırı, boğazlar, Musul, azınlıklar ve kapitülasyonlar üzerinde uzun uzun görüşmeler yapılmış, ancak kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul'un boşaltılması ve Musul konularında anlaşma sağlanamamıştır.” Musul üzerinde antlaşma sağlamayan İsmet İnönü, nedense aradan geçen 4-5 ay sonra, Lozan’daki Antlaşmayı kuzu kuzu imzalamıştır. Acayip değil mi?

Ah, ah! Acayip nice durum var Lozan’da.

Lozan görüşmelerindeki bir acayip durum da, Mısır Hahamı Yahudi Haim Nahum.

Biliyor musunuz bir Haham, yani Haim Nahum da Lozan Antlaşması için devrede idi ve orada adeta kamp kurmuştu. Bir hahamın Lozan görüşmelerinde işi ne? Bu da acayip bir durum. Bir haham Lozan’da, Türkiye ve diğer Ülkeler arasında kapalı kapalı arkasında delegelerle görüşmeler yapmıştır.

Neticede, Lozan görüşmelerinde güya Ülkemizi temsil eden İsmet İnönü taviz üstüne taviz vererek 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşmasını imzalamış ve yukarıda, “bir zafer mi, bir hezimet mi” diye sorduğumuz sorunun cevabı aşikar şekilde belli olmuştur. Lozan bir hezimettir.

Sen güya galip bir Devletsin, ancak, bazı şeyleri yapmaya ve taviz vermeye zorlanıyorsun. Bu nasıl bir galibiyet! Anlayan varsa beri gelsin.

İşte bugün 24 Temmuz, Lozan Antlaşmasının imzalanmasının 97. yıldönümü. Ve “Ayasofya’da ilk Cuma Namazı, 86 yıl sonra bugün yeniden kılındı ve Fatih Sultan Mehmed Han’ın emaneti Ayasofya tekrar aslına döndürüldü.” Elhamdülillah.

Maksadım anlaşılmış, mesajım alınmıştır umarım.

Çok fazla söze gerek yok. 24.07.2020 ve günlerden Ayasofya bugün. “Maşallah” diyorum. Kılıçla fethedilen şehirlerin Ulu Camiilerinde hutbeye kılıçla çıkmak gelenektir. Ayasofya'da 86 yıl sonra kılınan ilk Cuma namazındaki hutbeye kılıçla çıkılması da çok güzel oldu. “Maşallah” diyorum. Ayasofya’daki bugünkü ilk Cuma’da ben de olmak isterdim. Bedenim Ankara’da, ruhum İstanbul’da.

86 yıllık esaretten sonra, bugün özgürsün Ayasofya. Bu huzuru, mutluluğu sonsuza dek tüm insanlık görsün Ayasofya.

Bu duygu ve düşüncelerle “Hayırlı Cumalar” diliyorum. Allah nice nice güzel müjdeli günler yaşatsın Bize. İnşaallah.