9 Nisan Cumartesi akşamı Ak Parti Kahramanmaraş İl teşkilatının Edip ve şairler için Ramada otelde verdiği akşam yemeğine katıldık. Şahsen veya ismen çoğunu tanıdığın İl yönetimindeki arkadaşların yaş ortalaması düşük ama ilim, irfan, izan ve tecrübe ortalamasının çok yüksek olduğunu fark ettim. Bu gençler yarınlar için büyük umutlar vaat ediyor. Özellikle İl Başkanı Ahmet Özdemir yaptığı konuşma ile bütün şair ve dipleri kıskandırdı diyebiliriz.

       Geceye şehrimizin en sanatkar en mütevazi şahsiyeti Arif Yücel damgasını vurdu. Yaptığı esprilerle dinleyenleri kırdı geçirdi.

       İnci Okumuş gibi şairlerin, şiir beden diline işlemiş olmalı ki şairde olması gereken şuur, edip de olması gereken edep fazlasıyla göze çarpıyordu. Bu arada henüz edip olamadığı için buna dair edebi de edinmemiş olanlar, eserlerinden, maharetlerinden, kimsenin farkına varamadığı hikmetli sözlerinden bahsettiler. Bunlar özellikle çok konuştu. Buna dair Mahir Bey’in ilginç bir anekdotunu aktarayım:

       Bir eline Bahaeddin Ağabeyin kitabını aldı diğer eline de başka birinin ve dedi ki “şu elimdeki eserdir, şu elimdeki üründür”. Çok isabet etmişti. Edebiyatın edep kısmından mahrum kalanlar derleme toparlama karalanmış şeyleri eser zannedebilir ama adamın zaten ufku o kadar. Bu eserleri de eserden anlamayan bürokratlara götürüp kamu kesesinden bastırıyorlar. Maddi manevi israf. Edip ile edep arasında sadece bir harf var.

       Edip edepli ve mütevazı olmalı. Yazar veya şair olduğunu kendisi söylememeli. Başkaları söylemeli. Eseri kendisine “müthiş” gelebilir ama önemli olan başkalarının nasıl gördüğü ve ne anladığıdır. O yemekte kendisini tanıtan kimselerin vaktin darlığına rağmen uzun uzun kendisinden sanatından ve eserinden bahsetmesi “edep” konusunda bazı noksanlıklar olduğunu ortaya koydu.

       Bu şehrin tam keşfedilmemiş bir mütefekkiri var. Haki Demir. Cumartesi akşamları birlikte yaptığımız “aklı selim” programı olduğu için bu yemek davetini kabul edememiş. İl yönetimindeki arkadaşlar Mahir Bey’in yanına kimi oturtalım diye sorduklarında Haki Bey otursun demiştim. “O gelemiyor” dediler. Ben aradım. Tv programının iptal olduğunu gelmesini istirham ettim ama adam o bildik ilkeli duruşundan zerre kadar taviz vermeyerek, “bir kere gelemem dedim, şimdi gelmem hoş olmaz” dedi. Haki Bey hak ettiği karşılığı bulduğu an değişim başladı diyebiliriz.

       Çalma çırpma eserlerle kendisini yazar diye yazdıranlara da rast geldik. Mahir Ünal’ın bildiğimiz pek çok maharetinin yanında bireysel ilişkilerde de çok mahir olduğu anlaşıldı.

       Davete gelenler karşılarında bir Bakan değil candan bir arkadaş buldular. Cana yakın ve sevecen, bilgili, samimi ve içten tavırlara hayran kaldılar. Kültür başkenti Kahramanmaraş’a Kültür bakanlığının verilmesi ve buna da Mahir Bey’in uygun görülmesi çok isabetli bir tercih olmuş.

       Bahaaddin Karakoç yaşını başını almış her büyük şair gibi hayli sinirliydi. Adını Bahaettin yazmışlar buna çok kızdı. Yalnız Türkiye’de değil dünyada bilinen bir şair olduğunu hala adının yanlış yazılmasına anlam veremediğini söyledi.

       Şahsen tanışmadığım ama herkes gibi uzaktan tanıdığım Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Fatih Erkoç ile bu yemekte yan yana düştük. Bu fakiri takipteymiş. Yazdıklarımı okuyormuş. Başkanın tevazuu, inceliği ve nezaketi beni çok etkiledi.

       Bu arada adını söylemeyim ama ilimizin bir yöneticisi ilimizdeki konferanslar için her daim bu fakirin adını önerdiğini velakin bazı dirençlerle karşılaştığını söyledi. “Bunu anlamayacak ne var efendim dedim paralel her yerde”. Hele bazılarını kendisini tanıtırken yıllar evvel işgal ettiği önemli bir makamı son işi olarak anlatması hayli dikkat çekti. Bu arada sosyal medya icat olduktan sonra şair ve yazar sayısında ani bir patlama yaşandı. Adının önüne bu tür sıfatları yazmakla şair veya yazar olunmuyor. Eserin kabul görürse insanlar sana şair veya yazar diyorlar.

 

Yazarın www.maraspusula.com daki diğer yazıları.