Tarihler mahsüllerin devşirileceği zamana göre hatırlanırmış o zamanlar. Annem de beni bir zeytin zamanı dünyaya getirdiğini söyler hep. Zeytin zamanı; Kasım, önündeki ve arkasındaki aylara tekabül eder genellikle. Köklerini kalbime saldığı günden bu yana onun yerini hiçbir şey dolduramaz ve bu sır sadece ağaçla benim aramdadır.

Biz 90’larda günümüzün tamamını bir zeytin ağacının gölgesinde geçirirdik. 5 ile 7 yaş aralığında 20 çocuğu o büyüttü. Kreşimiz de anaokulumuz da bir ağacın gölgesiydi bizim. Yapraklarından, dallarından, meyvesinden, heybetinden faydalandık sonuna kadar. O kadar ki zeytin ağacının bir dalında Murat, bir dalında ben uyurdum. Diğer dallar boş kaldıklarına üzülmesinler diye onlara da başka anlamlar yüklerdik. Annelerimiz bizi bulamadıklarında evlerimizin kesişme noktasındaki ağacın üzerinde uyurken bulurlardı. Ağacın dalları salıncağımız, yatağımız, oyun parkımız oldu. Hatta bir keresinde dişlerimizi bile onunla temizledik. Sonra öğrendik: - Muaz b. Cebel hazretleri bir gün, bir zeytin ağacına rastlamış. Ondan bir parça dal kopararak dişlerini fırçalamış ve sonra şöyle demiş: ‘Ben, Peygamber Efendimiz’i şöyle derken işittim: Zeytin misvakı ne hoş bir misvaktır. O benim ve benden önce gelen peygamberlerin misvakıdır…

Gazze’nin kardeşi Maraş’taki mahallelerde her çocuğun bir zeytin (Şeceratin Mübareketin)  ağacı vardır. Biz de Maraş’ın herhangi bir mahallesinde 20 çocuktuk. Şimdi çocuklarımıza anlatıyoruz; bir ağacın dostluğunu, kardeşliğini, anneliğini, bir milletin hamas’etini…

Antik Yunan’da Zeytin Ağacı kutsal kabul edilirmiş. Barışın, kutsallığın, bereketin, bilgeliğin ve saflığın temsiliymiş. Hatta ismi Hayat Ağacıymış. Öyle ki efsaneye göre tanrıçalar günümüzden 6 bin yıl önce halka zeytin ağacı yetiştirmeyi ve verdiği ürünlerden faydalanmayı öğretmiş. Zeytin dalı zaten malumunuz…

Ama bizim babalarımızın ağaçlarla olan ilişkisi demek Tur-i Sina’ya dayanırmış.  Bundan sebep mahalleyi karış karış tohumlamışlar zamanında. Zamanında dedelerimizle, dedelerimizin dedeleriyle…
Bilirlermiş; zeytin ağacının kök sistemi o kadar sağlammış ki, ağacın yer üstü yapısı don, yangın veya hastalık gibi felaketler nedeniyle yok olsa bile kendini yenileyebilirmiş. Binlerce yıl yaşayabildiklerini anlatırlarmış birbirlerine. Kim bilir bizi kucağında uyutan o ağaçlar kaç kuşa yuva, kaç kışa şahit oldu. Henüz beş ile yedi yaş arasında meyve vermeye başlarmış Zeytin Ağacı. Hem üretken, hem cömertmiş. Bizi onların bu üretken ve cömertlikleriyle büyüttü ailelerimiz. Tıpkı Aksadaki anneler gibi…

Aksanın bahçelerindeki zeytin ağaçlarının toprağı Peygamber kokarmış. Her bir tanesinde bin sır saklıymış. Çocukken kesişim noktasındaki ağacın bana anlattığı sır gibi midir bilmem…?

Bugün duydum ki kafirler, Nablus’ta bizim olanı kendileri sahiplenip; canice, dallarını kıra kıra, yapraklarını döke döke, işkence ede ede topluyorlarmış. Bize baba kucağı olan, yaprakları incinmesin diye tane tane şefkatlediğimiz zeytin ağaçlarımızı da katlediyorlarmış. 

O ağaçlar; her on dakikada bir tanesinin Allah’ın rahmetiyle buluştuğu  Filistinli çocukların, annelerinin, babalarının, dedelerinin… dedelerinin… 

Zeytine and olsun ki…

Zeytindağı bizimdir. Filistin özgürdür. Direniş mübarektir…