Kitap Nedir? 

El cevap: Kitap; üç beş kuruşa iyisinden bir paket sigara parasına dünyaları satın almanın diğer adıdır.

Kişisel gelişim uzmanı dostum Yazar Murat Tunalı ile yılın belirli dönemlerinde bir araya gelir, üniversiteden kalan alışkanlıklarımızı sürdürür gezer, tozar, oturur çay içeriz. Sonra arada bir tavla son zamanlar da ise playstation karşısına geçeriz. O Real Madrid'i alır ben de Barcelona'yı alırım. Üç beş maç yaptıktan sonra Murat, çok güzel oynadın, süper oynadın, der sonra can alıcı cümleyi kullanır "nasıl yendim ama seni!"

Bu gün durum başka Ben yendim Murat Tunalı'yı...

Bu sohbetlerden birinde, yanlış hatırlamıyorsam 2007 yılıydı, yeni çıkmış kitabımın tanıtımı amacıyla yerel yöneticilere, siyasetçilere, gazetecilere, yani okuyacağına inandığımız, okuduktan sonra iki cümle geri bildirim de bulunur hülyasına kapıldığımız kim var ise onların adreslerine yeni çıkan kitabımızı  gönderiyordum. Murat Tunalı, "Kardeşim hata yapıyorsun. Bedava kitabı bu ülke de kimse okumaz. Sen bu ülkede kitap çaldığı için hapse atılan birini duydun mu? Kitabın gönüllüsü gider kitapçıdan alır. Kim olduğuna da bakmaz. Şöyle uzanır bir kitaba sayfalarını çevirir, kendisine hitap ediyorsa ilgisini çekmişse parasına da bakmadan alır" demişti. Bende cevap olarak " Olur mu canım, şimdi ben gecemi gündüzüme katacağım, olanca zahmetlerle insanların okuyacağı bir kitap hazırlayacağım, bundan zerre kadar bir menfaat ve çıkar beklemeden imzalayıp adresine göndereceğim, sadece iki satır yorumunu bekleyeceğim. Bu ülkede benim isteğime kimse cevap vermez mi? Demiştim. Acı acı yüzüme bakmış ve bu konuyu bir daha hiç konuşmamıştık. Ben altı yıldır yeni çıkan her yeni kitabımı her yıl yüzlercesine ücretsiz, kargo bedeli de bana dahil olmak üzere hediye eyledim. Altı yıl boyunca aynı playstation maçından sonra Murat Tunalı'nın benim halimle dalga geçer gibi söylediği "nasıl yendim ama" sözünü işitirmiş gibi oldum. Gönderdiğim her kitabın okunmadan raflara gömüldüğünü, ya da sırf para ödenmeden alındığı için ucuz adam muamelesiyle karşı karşıya kalışlarını arkalarından seyredip kaldım.        

Ben yendim Murat Tunalı'yı  bu gün durum başka...

Bizans'ta Çanlar Sustu-1453 adlı romanım çıktığında saf duygularımın kurbanı olarak, Murat Tunalı'ya inat, okuyacağını düşündüğüm siyasetçi, gazeteci, öğretmen, müdür ne bileyim dostum arkadaşım, sevdiğim tanıdığım tanımadığım kişilere imzalı, imzasız çok sayıda kitap gönderdim. Sonra her yıl olduğu gibi çekildim köşeme ve başladım beklemeye...   

Dün bir mail geldi Göksun Gündem Gazetesinin sahibi Nurettin Dal Bey'den, önce normal bir yazışma sanmıştım ama okuyunca dumura uğradım. Gelen mail bu ülkede emeğe saygı gösterenlerin de olduğunu haykırıyordu. Bu mail hediye edilen bir kitabında okunup eleştirilebileceğini, kıymet verilebileceğini gösteriyordu. Beni haklı çıkardığınız için teşekkür ederim Nurettin Dal Bey. Kaybettin sevgili dostum bu ülkede bedava gelen bir kitaba değer veren, okuyan ve eleştiren, ona kıymet veren birisi çıktı. Buyurun gelen maili okuyun. Tekrar tekrar teşekkür ederim Nurettin Bey...

Selamünaleyküm Mehmet Hocam;

Biraz geç oldu ama “Bizans’ta Çanlar Sustu” kitabını okuyup bitirdim. Öncelikle yüreğine ve kalemine sağlık çok güzel bir tarihi roman olmuş. Birçok insanın bildiği fethin yanında Maraş’ı anlatan bölümler harika olmuş. Ayrıca Sultan Mehmet’in hocalarının nasihatleri her insanın ders alacağı ve hayatının her anında aklından çıkartmaması gereken önemli bilgiler.
Kuşatmanın başladığı ilk andan, Fetih anına kadar geçen sürede Sultan Mehmet’in komuta ve idaresine biraz detaylı yer verebilsen daha harika olurdu diye düşünüyorum.
Yazım hatalarını söylememe gerek yok, zaten bildiğin ve senin canını sıkan mevzu. Ancak, kafaya takacak boyutta bir yazım hatası olmadığını söyleyebilirim.
Kitabın en çok ilgimi çeken tarafı ise “Kurtlar Vadisi” dizisinde izlediğimiz “İhtiyarlar Heyetinin” ve o derin yapılanmanın ilk Türk devletinden itibaren devam edip geldiği oldu. Aynı şekilde “Tapınak Şövalyeleri” de o dizide gündeme gelen yapılanmalardan biri. Bununla ilgili merak ettiğim bazı hususlar var. Böyle bir yapılanma gerçekten var mı? Eğer varsa bunun hem dizide, hem de sizin kitabınızda yer alması deşifre etme anlamına gelmiyor mu? Bu yapılanmanın günümüzdeki durumu ve Molla Hüsrev’in Nalbant’a söylediği Türk ailenin durumu nedir? Ayrıca büyücü kılıklı kadının Fatih’e Ayasofya ile ilgili söylediği sözler ve Fatih’in vakfiyenin sonuna yazdırdığı sözler çok ilgimi çekti. Bu bölümlerle ilgili beni aydınlatırsan sevinirim.
Kitabın sonunda Molla Hüsrev’in Fatih’e verdiği kara kaplı kitap, “ROMA”.  Yeni kitabınızın ipucu gibi anladım umarım yanılmıyorum.
Allah’a emanet olun.

Üç koca yıl sonrasında hala sözümüzün ardındayız... Hediye kitap hala kıymetsiz, hala bu ülkede okumak için kitap çalan biri yakalanıp yargılanmadı... Selam ve dua ile...