Bugün bize üstün ve hakim medeniyet olarak sunulan Batı Uygarlığı, aslında medeniyet sınıfına girmez, giremez. Çünkü Medeniyet insana ait bir mefhumdur. Batının kültür ve bilgi evreni ise kendisi başta olmak üzere insanı, bir hayvan çeşidi olarak tanımlar. Son 300 yılda insanlığın başına gelen bütün felaketlerin, sömürgelerin ve savaşların temelinde bu vardır. Güçlü olanı haklı gören bu anlayış Hakkı gasp etmeyi doğal hale getiren bir felakettir, tabii afetlerden farkı ise organize olmasıdır.

Batı uygarlığının temellerinin neler olduğuna kısaca bakalım; içinde ahlaki ve insani bir kıymet var mıdır yok mudur, kendiliğinden ortaya çıkar.

* Batı uygarlığı insanı, "Homo Ekonomicus" olarak tanımlar. “Homo-ekonomicus”, özü itibariyle tüketmeyi öğrenecek kadar akıllanmış bir hayvan çeşididir.

* Batı uygarlığı materyalisttir, yani ufkunu maddeye mahkum etmiştir. Ferdi ve içtimai münasebetlerin tek tayin edici unsuru madde ve maddi menfaattir.

* İnsani münasebetlerinde, hukuk, ahlak ve edep yoktur, sadece kuvvet ve iktidar esastır. İnsanlar maddi varlığını sürdürebilmek için yıkıcı bir rekabete mahkum edilmiştir. Çıplak güce dayanan hayat altyapısı, tam olarak hayvani insiyaklarla teçhiz edilmiştir.

* Çelişkiden beslenir ve çatışmayla varlığını devam ettirir. Çelişkilerin çekme ve itme gücü olmasa, hiçbir insani hamle yapma gücüne sahip değildir. Tıpkı hayvanlar alemindeki çelişkilerin oluşturduğu insiyaki hareketler gibi bir insan ve toplum tasavvuru vardır. Ruhu kabul etmediği için çelişkilerin tabii kuvvetleri dışında insani bir tefekkür ve hareket merkezi kabul etmez. Tarihlerinde asiller, rahipler, şehirliler, köylüler ve kölelerden oluşan kast sistemi, bugün için “homo-ekonomicus” olarak varlığını devam ettirmektedir.

* Birtakım dahi filozoflar, istidatlarının tabii ve zaruri neticesi olarak tefekkürler meşgul olmuş, böylece felsefe ortaya çıkmıştır. Fakat Olympos tanrılarının, en adi insanlarda bulunan ahlaksız özelliklerini şuur altına yerleştirmiş olan batı kültür iklimi, felsefenin asla hakikat peşinde koşan bir tefekkür mecrası haline gelmesine mani olmuştur. Netice olarak felsefe de, dâhilerin serserilikleri haline gelmiş, çelişki ve çatışma ikliminin düşüncede devamını sağlamıştır.

* Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğunu fethetmesini hazmedemeyen batı kültür iklimi, önce Hıristiyanlıktan intikamını aldı ve onu kendine benzetti, paganlaştırdı. Hz. İsa Aleyhisselam’ın tevhid dinini, teslisle çok tanrılığa bulaştırdı ve pagan anlayışını Hıristiyanlığın kalbine yerleştirdi. Paganizm, batıdaki hayvanlığın tarihi kökleriydi, Darwin’in binlerce yıl önceki selefiydi. Paganlaşan Hıristiyanlık, ortaçağ Avrupası’nı dini kisveyle tam bir hayvan çiftliğine çevirmişti.

* İnsanların hayvan olduğu düşüncesi önce siyasi sahada gelişmiş, Makyavel “Prens” isimli eserinde kralın halka hayvan muamelesi yapması tavsiye edilmiştir. Hayvanların hayvani metotlarla yönetileceği açıktır, halkı (insanları) hayvan olarak kabul etmek, siyaseti; hayvan çiftliğinin yönetim müessesesi haline getirmektir. Siyasi sahada ortaya çıkan bu kafa yapısının, nihayet Darwin ile birlikte “bilimsel” hezeyan haline gelmesi tabiidir.

* Evrim teorisi ve onun mütemmim cüzü olan "Doğal seleksiyon" teorisi; hem insanın hayvan olduğunu hem de tamamen bir hayvan hayatı yaşadığını, yani asla insan olamayacağını iddia eder. İddia safhasında kalsaydı, “bir hayvanın hezeyanları” der geçerdik fakat batının kültür ve bilgi evreni bunun iddia olmadığını, aksine “bilimsel kesinlik” taşıdığını kabul etmiş ve böylece hayvan olduğunu kendisi açısından itiraf etmiştir. Burada dursalardı yine dert etmezdik, zaten batılıların hayvan, batının da hayvan çiftliği olduğu doğrudur fakat onlar burada durmadılar ve tüm insanlığın hayvan olduğunu iddia ettiler. İşte bizim savaşımız burada başladı. Zira biz insanız, atamız da insan, bize hayvan muamelesi yapanlarla değil dünya savaşı, galaksi savaşı bile yaparız.

* Hıristiyanlığın hakim olduğu devirlerde asiller ve rahipler zümresinin hayvan çiftliğine çevirdiği batı coğrafyası, Hıristiyanlığa karşı isyan hareketi olan Reform ve Rönesans ile birlikte din dışı (laik-seküler) bir hayat kurmuştur. Batıyı hayvan çiftliğine çeviren Hıristiyanlığa karşı başlatılan isyanın neticesinde bir insanlık hareketi doğması beklenirdi, ne var ki batının tabiatı hayvan olduğu için hayvanlığın başka bir çeşidi, seküler biçimi ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlıktan kurtulmasına rağmen kendi tabiatından kurtulamayan batı, bu defa da “bilimsel hayvanlık” istikametinde ilerlemiş, evrim teorisini nihai gerçek olarak kabul etmiştir.

* Hıristiyanlıkta kendi dışındakileri hayvan gören batı, sekülarizm ile birlikte kendini de hayvan görmeye başlamıştır. Kendini de hayvan gören ve hızlı şekilde kendine seküler hayvanlaştırma programını uygulayan batı tüm ölçülerden ve sınırlardan bağımsızlaşmış ve tam bir hayvani barbarlığa savrulmuştur. Amerika kıtasında yaşayan 100 milyon civarındaki Kızılderililerin 95 milyonunu katletmiş, sadece bir coğrafyadaki katliamı, kendinden önceki insanlık tarihinde yapılan katliamların toplamını aşmıştır.

* Bir dönem en büyük sektörün insan (köle) ticareti olduğu kültür coğrafyasının adı batıdır.

* Köleliğin kaldırıldığı devirlere denk gelen sanayi devrimi, köleliği kaldırmaktan intikam alırcasına “işçi” sınıfı oluşturmuş, sanayi devrimindeki işçilerin hayat şartları kölelik şartlarından çok daha gerilere gitmiştir. İki öğün yemek karşılığında on altı saat çalıştırılan köleler, tercih hakları olsaydı köe olmayı seçerlerdi.

* Sanayi devrimiyle birlikte sömürge sahasını artıran batı, hayvanlığın zirvesine çıkmış olmanın refleksiyle tek düşman olarak Osmanlı-İslam medeniyetini ve coğrafyasını görüyordu. Zira Osmanlı, yeryüzündeki tek insanlık adasıydı ve ona baktıkça hayvanlığını ve barbarlığını fark ediyordu. Kendisi hayvan olduğunu ikrar ediyordu ama insanlığa kendinin en gelişmiş hayvan türü olarak efendilik yapmak istiyordu. Ne kadar gelişmiş olursa olsun neticede hayvan olduğu için, insan medeniyeti olan Osmanlı karşısında barbar kalıyordu. İnsanlığı hayvanlaştırmak ve en gelişmiş hayvan türü olarak onların efendisi olmak için insanlığın temsilcisini, Osmanlıyı yok etmek ihtiyacı hissediyordu.

* Yirminci asırda beklediği fırsatı buldu, Osmanlıyı yıktı. Yirminci asra kadar batı coğrafyası hayvan çiftliği idi, Osmanlıdan sonra dünyayı hayvan çiftliğine çevirdi.

* Hayvan olduklarını söyleyen (bir anlamda ikrar eden) batılılar, traji-komik şekilde insan hak ve hürriyetlerinden, hukuk ve hukukun üstünlüğünden bahsettiler. Bir hayvan türünün insan hak ve hürriyetlerinden bahsetmesi, tarihin en komik hadisesidir. Nitekim bir asır sürmeden anlaşıldı ki, insan hakları gibi doktrinler, insanlığı sömürmenin yeniçağdaki araçlarıdır. Zira işgal ettikleri ülkelerde milyonluk kütleler halinde insan katlettiler, ülkeleri yönetmek için darbe yaptırdılar ve darbeleri desteklediler.

* Kendi topraklarında kiliseye hapsettiği Hıristiyanlığı sömürge aracı haline getirdi ve dünyaya ihraç etmeye başladı. Misyonerlik faaliyetleriyle dünyayı Hıristiyanlaştırmaya çalışan batı, Hıristiyanlığın yeniçağdaki seküler hayatını kendi dışındaki dünyada tahkim etmek için kullandı.

* Bir koldan insanlığı hayvanlaştırma faaliyeti, diğer koldan Hıristiyanlaştırma faaliyeti dünyayı işgal etti. Fakat İslam alemini hem hayvanlaştıramadılar hem de Hıristiyanlaştıramadılar. Bu sebeple İslam dünyası için ayrı bir faaliyet tarzı geliştirdiler, adına da oryantalizm dediler. Oryantalizm vasıtasıyla İslam’ın muhtevasını boşaltmak ve bir tür Hıristiyanlık üretmek çabasına girdiler. Bunun için de İslam alemine soktukları ajanlarla farklı İslam anlayışları adı altında hezeyanlar saçmaya ve dinde reform yapmaya çalıştılar.

* Çağdaşlık, Asrilik, Medenilik, Bilimsellik, Akılcılık gibi kavramlara sihirli etkiler yüklemeye çalıştılar ve nispeten başarılı oldular. Bu kavramlar üzerinden toplumları etkilediler ve kültür emperyalizmini başlattılar.

* On dokuzuncu asırda batının hayvanlığı o kadar bariz hale gelmişti ki, sosyalist-komünist hamle zuhur etti. Ne var ki sosyalizm, batıya ve batının hayvanlığına bir itiraz değildi, aksine batının kendi kültür ve düşünce evreninin bir eseriydi ve sadece kapitalizme karşı isyan ediyordu. Bu sebeple Marksizm, evrime en fazla sahip çıkan ideoloji oldu. Kapitalizmle şiddetli kavgasına rağmen, temeldeki hayvanlığa karşı hiçbir itirazı yoktu ve aksine hayvanlığı tahkim etti. Batının, kapitalizmle ulaşamadığı büyük Asya coğrafyasına (Rusya ve Çin’e) sosyalizm ulaştı ve batının insanlığı hayvanlaştırma projesini kendi ideolojisiyle devam ettirdi. Sosyalist-kapitalist bloklar arasında başlayan soğuk savaş, temelde hayvanlaştırma projesinin iki şubesiydi. İnsanlık, soğuk savaş döneminde, iki hayvan çeşidi arasında tercih yapmaya zorlandı.

* Yirminci asrın sonlarına doğru İslam’ın tekrar diriliş sürecinin başlaması batıyı korkuttu. Zira batı biliyordu ki, İslam insanlığı temsil ediyordu. İslam ayağa kalkarsa kendi hayvanlığı ve barbarlığı açık şekilde görünecek, dünyada fark edecekti. Hızlı şekilde soğuk savaş bitirildi ve tek düşman olarak tekrar İslam seçildi.

Batının genelde İslam’a, özelde Türkiye’ye karşı başlattığı küresel savaş ve kuşatmanın temelinde, İslam’ın ve onun karargah olan Türkiye’nin, tekrar insanlığı ikame ve kendilerinin hayvanlığını ifşa edeceği korkusu yatıyor. Türkiye, sadece kendi savaşını vermiyor, hem ümmetin hem de insanlığın savaşını yürütüyor. Bu sebeple mesuliyetimiz çok büyüktür.

* Türkiye, hızlı şekilde karargah olmanın şartlarını yerine getirmeli, müesseselerini inşa etmelidir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin yapması gereken ilk iki iş; Ahlak Beyannamesini ilan etmek ve Ahlak Şurasını kurmak, Medeniyet Beyannamesini ilan etmek ve Medeniyet Şurasını kurmaktır. 'Karargah Anadolu Dergisindeki' Yazım.

 

Maraş Pusula Haber - maraspusula.com / Yazar, Şevki Karabekiroğlu

'Karargah Anadolu' dergisi birinci sayısı çıktı