Bir internet sitesine röportaj konuğu olan Konar, kendisinin mesleki yolculuğunu ve iletişim, medya, haber sektörlerinde çalışmak isteyenler için tavsiyelerde bulundu.

Bize biraz kendinden, bugüne kadar aldığın eğitimlerden bahseder misin?

Ben İbrahim Konar. Kanal D Ana Haber muhabiriyim. 1986’da Kahramanmaraş’ta doğdum. Üniversiteyi kazandığım döneme kadar hep Kahramanmaraş’taydım. Çocukluğumda da ailemizin bakkalı vardı büyüklerimiz hep esnaflık yapardı. Ben de gözümü açtığımdan beri hep ticaretin ve esnaflık kültürünün içinde büyüdüm.

İlkokuldan itibaren berber çırağı olarak hayata atıldım. Rahmetli babam aynı mahallede berber olan eniştemin yanında çırak olarak çalışmamı istemişti. Üniversiteyi kazandığım döneme kadar aralıksız 12 yıl boyunca berberlik yaptım hatta şuan bir berber salonu işletebilecek yetkide olan ustalık belgesine sahibim.

İlkokul ortaokul ve liseyi Kahramanmaraş’ta okudum. Lisede ticaret meslek lisesine gittim. O dönemde meslek lisesi biraz sıkıntılıydı. Ben de ticaret meslek lisesini bırakıp açıköğretimden liseyi tamamladım ve 2008 yılında Marmara Üniversitesi Radyo Sinema Televizyon bölümünü kazandım.

Ticaret Meslek Lisesini bırakmanın sebebi, iletişim fakültesini istediğin için o dönemde katsayı farkına göre puanların kesilmesi miydi?

Aslında evet, puanlar öğretmenlik ve diğer meslek bölümlerinde puanlar kesildiği için biraz ürkütücü geldi. Bir de zaten benim bir mesleğim vardı, berber ustasıydım. Neden bir başka mesleğe ayrıca emek vereyim diye düşündüm. Fakat ağırlıklı nedeni puanların kesilmesiydi tabi.

Açık liseye devam ederken Kahramanmaraş’ta 3 yıl dershaneye gittim. Son senemde dershane sınavlarında dereceler yapıyordum. 2008’de sözel2 alanında güzel bir puan alınca Marmara Üniversitesi ile yollarım kesişti, 2012’de Lisans eğitimimi tamamladım. Akademik kariyer de yapmak istiyorum fakat habercilik çok yoğun. Eğer kendimi tam anlamıyla eğitime tekrar verebilirsem yüksek lisanstan devam etmek de düşüncelerim arasında.

Gazeteci olmaya karar verdiğin en önemli an neydi? Şu oldu ve ben kesinlikle gazeteci olmalıyım dediğin an var mı?

Zaten bir mesleğim olunca e bu da esnaflık olunca insanlarla çok içli dışlıydım. Aile yapısı olarak da insanlarla iletişim kurmakta çok rahattık. Aslında ilk etapta ne olursa onu yaparım kafasına girmiştim. Memur olayım, öğretmen olayım gibi karardaydım. Tartışma programlarını, gündeme dair konuları takip etmeyi çok severim. O dönemde de haber spikerleri, sunucuları dikkatle takip ederdim. Her konuda bilgi sahibi olmak, insanlara gündeme dair olanları aktarmak çok ilgimi çekiyordu. İnsanlarla etkileşim halinde olmak beni çok cezbetti. Üniversite sınavında da güzel puan aldım, neredeyse her bölüm geliyordu. Atamalarla ilgili sıkıntılardan dolayı öğretmenlerin özel sektöre yönelmesi gibi konuları düşündüm o dönemde. Bir yerde yolun tıkandığını düşündüm. Aklımda iletişim medya vardı. Zaten bir bilinmeze gireceğim, bari tam bir bilinmez olsun; sonu ne olursa olsun diyerek Radyo Televizyon Sinema bölümünü yazdım.

Tercih süreci biraz sancılı oldu. Çevremdeki herkes doktor, hemşire, öğretmen gibi garanti işlere yönelmemi bekliyordu. Onlar için sürpriz oldu tabii. Hatta dershane hocalarım bile istersen başka bölüm yaz, burada torpilin çevren yoktur aldığın puan boşa gitmesin dediler. Fakat ben çok kararlı davrandım, içime bu mesleği yapmalıyım diye doğdu. Hani mızrak çuvala sığmaz sözü vardır ya benimki de o misal…

Peki burada torpilin, çevren yok sözüne karşı yaptığın stajlar mı seni şuan olduğun konuma getirdi? Şuanda çalıştığın kurum Türkiye’nin önde gelen kanallarından biri. Kanal D’ye gelme yolculuğun nasıl oldu?

Marmara üniversitesinde okurken birçok işte çalıştım. Ajanslarda, okulda… Birçok yere burs için başvurdum. Sürekli kariyer fırsatları arayışı içindeydim. Ücretsiz programlar, kariyer planlamaları, zirveler, konferanslar; hep kendimi parlatacak yerlerde bulunmaya özen gösteriyordum. Şunu öğrendim ki, mezun olanlar iş bulamamaktan ve uygun bir pozisyon görememekten çok isyan ediyorlar. Ben de bu işi öncesinde yapmam ve mezun olmadan bir işe girmem lazım dedim. O zamanlar benden 2 üst sınıfta olan sevgili arkadaşım Açelya Bozkurt, Show Haber de çalışıyordu. Stajyer arayışından bahsetmişti. Başvurmuştum. 2011 yazında, üniversite 3. Sınıfta, Show TV magazin programlarına stajyer olarak başladım. Normalde stajım 1 aydı, sürekli staj sürem uzadı. O dönemde de Show TV Levent binasından Ayazağa binasına taşınırken ekibini büyütüyordu. Bana da okurken aynı zamanda çalışmamı teklif ettiler. İkinci öğretim okuyordum. Gündüz iç yapımlar yönetmen yardımcısı olarak hep Show TV’deydim, akşam da okula gidiyordum. Buraya getiren süreç de torpil değil çevre oldu. Arkadaşımın yönlendirmesi ile staja başladım ama buraya getiren süreç de bir aylık stajımda gösterdiğim çaba oldu.

Sonraki dönemde Show TV el değiştirdi ve pozisyonum değişti, prodüktör olarak Show Haber Merkezi’ne geçtim. Sonrasında 2013 yılında muhabirliğe adım attım. Yaklaşık 5 yıl Show Haber’de muhabirlik yaptım. 2018 yılında Kanal D Ana Haber’e transfer oldum. 4 yıldır da Kanal D Ana Haber’de muhabirim.

Bende süreç tamamen çevremin başlamam için yardımcı olması ve sonrasında emeklerimde devam etti. Torpil hiç görmedim.

İletişim İletişimcinin işidir ya, torpil işin içine girse süreklilik sağlanamaz değil mi?

Torpille işe girenler, çalışanlar bir yerde devam ettiremiyor. O gömleğin uymadığını gördüğümüz çok arkadaşımız oldu. Gerçekten bu sektörde içinden gelen bulunmalı.

Gençlerden en çok duyduğum şey haber spikeri olmak istedikleri. Özellikle oyuncu ve modellerden bu konuda çok soru alıyorum. Çok istiyorlar, sonsuz saygı duyuyorum ama habercilik; haber toplama ve iletişimini sağlama kısmı apayrı bir şey. Sadece kamera önü olarak bakamayız. Bugün herkes; avukat da, doktor da hangi meslek olursa olsun haberciliğe soyunabiliyor. Fakat biz gidip avukatlık ya da doktorluk yapamayız. Maalesef medyanın böyle bir dışarıdan geçiş yapılabilir bir alan olarak görülmesi durumu var.

Evet bir model, oyuncu kamera önünde haber sunabiliyor ama savaşta, yangında, selde haber yapamıyorlar, onları öyle olaylarda nedense göremiyoruz hiç. Asıl haberciliğin devam etmesi için bunlara ihtiyaç var. Bu da ancak eğitimle mümkün.

Eğer yetkim olsaydı İletişim Fakültesi mezunu olmayan ve eğitimini tamamlamayan kimsenin sektörde, özellikle habercilik kısmında çalışmasına müsaade etmezdim. Ne yazık ki sürekli buna maruz kalıyoruz. Böyle bir kontrol mekanizması olsaydı medya sektöründeki işsizlik de bir nebze çözüme ulaşırdı.

Yeni medya sayesinde neredeyse herkes haber yayabiliyor. Twitter Elon Musk tarafından satın alındı biliyorsun ve anonim, yumurta hesapların hepsini temizleyeceğini söyledi. Bu hem doğru haber yayılması hem de siber zorbalığın önüne geçilmesi için önemli katkı sağlar mı? Nasıl değerlendiriyorsun?

Kesinlikle, bana kalsa sosyal medya hesapları kimlik numarası ile alınabilecek durumda olmadı. Şahsen ben yıllardır siber zorbalar ile mücadele ediyorum. Birçok mahkemem var fakat hala bunun önüne geçilemiyor. Kamuoyunda tanınan kişilerin çoğu bundan muzdarip.

Diğer yandan sahte hesaplardan yalan haber yayan gruplar var. Hatta bu gruplar aynı anda sürekli aynı konudan bahsederek trendi, gündemi değiştiriyorlar. Hatta paylaşımları ile işlediklerin suçun önüne geçiyorlar. Bu nedenle sahte hesapların kaldırılmasının güzel bir adım olacağını düşünüyorum

Önde gelen kanallarda ve gazetelerde çalışmak isteyen iletişimciler bulundukları şehir nedeniyle kendilerini gösteremediklerini ve coğrafyanın kader olduğunu söylüyor. Sence gazetecilikte coğrafya kader midir yoksa kader gayretle mi şekillenir?

Tam isabet 😊 Kahramanmaraşlıyım ve orada olsam bu işi böyle yapamayabilirdim. Bazı bölümlerin tamamen şehir yapısı ile şekillendiğini düşünüyorum. Üniversite çok iyi olabilir ama şehir ona uygun değildir bazen. İletişim bölümü okunacaksa tamamen İstanbul’da okunması gerektiğini düşünüyorum. Sadece televizyon, gazete olarak düşünmemek lazım. Burada birçok ajansın, şirketin, STK’ların, spor kulüplerinin hepsinin basın departmanı var. Yani medyanın kalbi İstanbul diyebilirim.

COĞRAFYA KADER DEĞİL, KADER GAYRETLE ŞEKİLLENİR…

Farklı şehirlerde okuyup yerel basın yerine ulusal basında çalışmak isteyenlere tavsiyen nedir?

Biran önce İstanbul’a gelmeliler. Okulları devam ederken yaz stajlarını İstanbul’da yapmaya gayret etmeliler. Okurken staj asistanlık yaparlarsa bir yerlerle temas kuruyorlar. Önce staj yapılmalı ve medya ile ilgili her konuda İstanbul üzerinden ilerlenmeli.

Bir gazetecinin körelmemesi için gereken özellikleri nelerdir sence?

Gazetecinin habercinin konfor alanından sürekli çıkması gerekiyor. Sadece kitap okuyarak medya sektöründe yer bulunamaz. Keşfetmesi, işe açık olması ve sürekli iletişim kurması gerekiyor. İyi bir medya mensubu ne mesai saatine bakar ne de iş ortamına. Habercilik zaten bir yaşam tarzı, sadece bir meslek değil. Bunu yaparken gönülden yapmalı ve sürekli araştırmalı. Her ortama girebilmeli ve oradaki insanlarla temas kurabilmeli.

Kendimden örnek vereyim, şartlarımı zorlayarak sürekli yurt dışı seyahati yapmaya çalışıyorum. 2 hafta önce İtalya’ya gittim. Geçtiğimiz yaz tatil için Balkan turunu seçtim. Orta Avrupa, Uzak Doğu turlarına da katıldım. Bunları mesleğimin parçası olarak görüyorum. Bizim vitrinimiz boş ve edindiğimiz tecrübeler ile o rafları doldurabiliyoruz.

Sigorta primi yatsın, mesai saati dolsun şeklinde çalışmak haberci için çok boş sistem. Haberci dijital medya, sosyal medya dahil her alanı da iyi bir şekilde kullanmalı ve insanlara kendisini kapatmamalı.

Tüm bunlardan yola çıkarak haberciye iş verilmez haberci işi alır diyebilir miyiz?

Tabii ki, haber toplantılarında görev paylaşımı yapılıyor, gündem konuşuluyor. Bireysel kaynaklar da toplantılara sunuluyor. Bunların hepsi birer kilometre taşı. Haberci hem gündemdeki haberi takip eder hem de kendisi gündem yaratır. Bu bir çarktır. Sosyal medya burada çok önemli. Fakat yanlış bilgi kirliliğine karşı da dikkatli olmalıyız.

Sosyal medya kullanımın da tamamen haber yaymak ve projelere yer vermek üzerine. Bu projelere nasıl karar verdin?

Sosyal medya üzerinde canlı yayın yapan ilk profillerden biriyim. Başlangıçta ne yaptığımı anlayamadılar ve çok farklı şeyler söylendi. Fakat temam hep belliydi; engelli bireylerin sesini duyurmak, sanatçılar ile görüşmek, konular hakkında uzmanlardan fikir almak… Sonrasında yayınlar daha da büyüdü. STK’lar, oyuncular, şirketlerin yöneticileri gibi önemli isimler ile çok güzel projeler yaptık.

Çok aktif kullandığım için Instagram’da rozetlerle bağış toplanabilen özellik ilk benim hesabıma geldi. Bu özelliği sosyal medyada güçlü kitlesi olan fenomenlere sorduğumda bile tam olarak bilmiyorlardı. Yayınlar yaparak sosyal sorumluluk projesine dönüştürdük ve elde edilen gelirler ile engelsiz yaşam vakfı ve Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’ne 100’den fazla tekerlekli sandalye bağışı yaptık. Yine hem Yaşam Gönüllüleri’ne hem de HAÇİKO Derneği’ne mama yardımları yaptık. Bunlar haberleştirildi. Bu çalışmalar ile önemli kurumlar ile daha yakın olarak çalışmalarını daha yakından gözlemleme şansı elde ediyorsunuz. Haliyle bireysel olarak da bir kurum yönetir gibi haberciliğinizi ortaya koymuş oluyorsunuz.

Yeni medyanın tam ortasındayız özellikle pandemiden sonra çok önem kazandığını düşünüyorum. Sosyal medyadan uzak duran habercileri anlayamıyorum ama saygı duyuyorum. Bu bir duruş ve tarz meselesi. Güzel kullananlara çok yakışıyor.

Sosyal medyada göz önüne çıkma yolculuğun nasıl oldu?

Mağduriyetlerle ilgili yayınlarda çok katılım oldu. Örneğin dolandırılan insanlarla yayın yaptığımızda organizasyon daha hızlıydı. Kadın hakları, hayvan hakları gibi konular bu kadar önemliyken konuk da önemli bir isimde daha hızlı yayılıyor ve insanlar toplanıyor. Bu yayınların çoğu farklı yerlerde haber de yapıldı. Bu da sizinle ilgili olan bir şeyi birçok insanın paylaşmasına vesile oluyor.

Mesleki olarak en zorladığın an neydi, nasıl başa çıktın?

Büyük suç örgütleri ile ilgili haberler yaptığımızda zaman zaman tehditler alıyoruz. İsmimizi karalamak için çalışmalar yapıyorlar. Bu sadece benim için değil diğer tüm meslektaşlarım için de yaşanan ve zor atlatılan durumdur.

Fiziki takip edildiğim, ölüm tehditleri aldığım oldu. Tüm bunları gerekli makamlara iletiyoruz. İşimizi yaptığımız için bir sorun olmadı ama olur mu olabilir. Bu ülkenin magandası bitmez, haliyle riskli bir iş.

Tüm bunlarla ne yok sayarak ne de tamamen kafaya takarak başa çıkıyorum. İnce bir çizgi var. Çok kafaya takarsak bu defa ruhsal olarak yıpranırız ama görmezden gelirsek de tehlikeyi büyütürüz. İnce bir çizgi var. O çizgiyi iyi görmek ve süreci iyi yönetmek lazım.

Tüm bu sıkıntıların yanında güzel yönleri de var. Dünyaya açılıyorsunuz, geziyorsunuz, insanların duymak istediklerini ilk siz duyuyorsunuz. Yanlış işleri gündeme getirip eleştirerek düzelmesine katkı sağlıyorsunuz. Sıkıntılar da bunlara değiyor.

Gazeteci olmanın özel hayatında da zorlaştırdığı anlar oluyor mu? Bunları nasıl aşıyorsun?

Etkileşime çok açık olduğumuz için özel hayatımız çok ihlal ediliyor. Bir yerde otururken tedirginiz. Mesleki bir yıpranmışlığımız da var; herkes çok rahat eğlenirken bizler ise gündeme dair başka şeyleri düşünürken kendimizi buluyoruz.

Tedbir olarak; bir yerde otururken değil de oradan kalktıktan daha sonra paylaşım yapıyorum mesela. Çünkü binlerce haber yapmışızdır; katil, hırsız, zorba, dolandırıcı… Bunları yok sayamayız. Zorbalığa maruz kaldığım, hakkında suç duyurusunda bulunduğum kişiler bile oldu.

BİLGİ ALMA VE BİLGİ YAYMA İÇGÜDÜSÜ BENİ ÖĞRETMENLİĞE SÜRÜKLEDİ

Biraz da öğretmen kimliğinden bahsetmek isteriz. Hangi okulda hangi alanda eğitim veriyorsun? Seni eğitmen olmaya sürükleyen motivasyon neydi?

Özel Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi’nde Sinema TV öğretmenliği yapıyorum. Çok güzel gidiyor. Sevgili Yelda Kırçuval ve Murat Özteke’nin davetleri vardı. Ben de geçtiğimiz yıl derslere girmeye girmeye başladım. 9,10, 11 ve 12. Sınıfların dersine giriyorum. Haberciliğe, yapım ve yönetmenliğe; haber, sinema ve televizyon sektörüne yönelik dersler işliyoruz. Kaynaklardan projenin hayata geçirilmesi ve duyurulmasına dair her şeyi keşfediyoruz. Ben de öğrencilerimden çok fazla şey öğreniyorum. Çok enerjik ve pozitifler, dolular. Okulda resim, müzik, tiyatro ve sinema tv bölümlerinin olması çok güzel. Biri belgesel çekiyor biri tiyatro sahnesi kuruyor… O kadar keyifli ki, daha lise öğrencisiyken hepsinin uğraşları var. Tüm öğretmenlerin ne kadar kutsal iş yaptıklarını daha iyi anladım.

İyi bir iletişim öğrencisinin olmazsa olmaz alışkanlığı ne olmalıdır?

İletişim fakültesi mezunları mutlaka araştırmacı olmalı ve okul bitmeden staj, asistanlık gibi pozisyonlarla sektörün bir parçası olmaya başlamalılar. Okul bitince çok rakipleri olacak. Bu nedenle okul bitmeden temas kurup adım atmalı ve oraya maaş gütmeden sarılmalılar. İş demek sadece maaş demek değil. Çok uzun yıllar resmen bedava çalıştım. Bu sektörü sadece para için yapamayız zaten. Eğer böyle düşünürlerse ileri dönemlerde büyük imkanlara sahip olabilirler. Birçok kişinin maaş için bırakıp başka alanlara yöneldiğini gördüm. Biraz sabretseler istedikleri yere geleceklerini düşünüyorum. Atalarımızın bir sözü var; Sabırla koruk helva olur.

Eğer alanında azimle bir yere odaklanırsa daha güzel olur. İki tavşan kovalayan ikisini de kaçırır. Biraz da kendilerini doğru analiz edip doğru tanıtmalılar. Yeni mezunların çok üst perdeden konuştuğunu görüyorum. Bunu yapmamalılar. Fazla özgüven hiçbir zaman iyi değildir. Hiç kimseye selam vermedikleri kimse ile görüşmedikleri izole bir hayatları var. Kendilerini dış dünyaya kapatıp hem meslekten uzaklaşıyor hem de kendilerine travma yaşatıyorlar.

Yeni mezunlar nasıl iş aramalı?

Belki çok iddialı olacak ama iş sadece cv ile aranmaz. 10 yıllık haber muhabiriyim bir kere bile Cv’ye ihtiyaç duymadım. Bu tabii benim için o zamanın şartları ile geçerli bir durumdu ama şimdi de sadece Cv’ye sığınıyorlar. Habercilerin Cv’nin dışında yansıtması gereken birçok özelliği var. Bunları temas kurarak, iletişimle gösterebilirler.

Önceki soruda da bahsettiğim gibi, maaş konusunda hemen takılmasınlar. Evet, hayat çok zor ama bu kadar şirket sahibi insan direkt şirket sahibi olarak yüksek maaşla mı başladı? Bunların hepsi bir süreç. Bu süreci sabır ve azimle yaşamaları, edinecekleri tecrübelere odaklanmaları lazım. Sadece maaşa odaklanmak robotik bir duruma dönüşüyor. Sırf maaş için işe başlamakta gecikenler zaman kaybedebilirler. İyi bir iletişimcinin Cv’si yaptığı işlerdir. Sosyal hayatını da işverene hissettirmesi lazım.

Mutlaka okunmalı / izlenmeli dediğin yapımlar var mıdır?

O kadar fazla ki, şuan özel birkaç isim bile versem sıkıştırmış olacağım. Habercilikle ilgili yapım, belgesel, kitap kaynakları çok fazla. Seçerek birçoğunun okunması gerektiğini düşünüyorum.

Peki, bir gün senin kaleminden bir kitap okuyacak mıyız?

Umarım 🙂 Gördüklerimi, yaşadıklarımı kısaca tüm deneyimlerimi yazmak istiyorum. Önemli isimlerle önemli konuları konuştuğum daha çok röportaj tadında bir kitap olmasını istiyorum. Benim edebi bir yanım yok, o şekilde yazamam ama habercilikle ilgili güzel bir eser sunabilirsem ne mutlu bana.

Son olarak okuyucularımıza söylemek istediklerin var mıdır?

Medya iş dünyasına dair naçizane önerim azim ve sabır. İnsanlar kısa sürede zıplamak istiyor. Etkileşime açıksa, sürekli insanlarla temas kuruyorsa, kişi ve kurum ziyaretlerini yapıyorsa oralardan özel bağlantılar edinebilir. Yeni mezunların mutlaka bütün kapıları zorlamasını öneriyorum. Medya kuruluşu yöneticileri ile temas kurup kendilerini sık sık hatırlatmalarını öneriyorum.

Çalışanlar için basın bültenleri çok önemli. İletişimciler bu tür organizasyonlara kesinlikle gitmeli. Gala gecesi, maç, gezi, iftar yemeği ne olursa olsun; mental yorgunluk yaşamadan katılabildiklerine katılmalarını öneriyorum.

Amerikalı yazar Sarah Frier “Filtresiz: Instagram İş Dünyasını Şöhreti ve Kültürü Nasıl Dönüştürdü” kitabında Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’ün Instagram’ı nasıl 1 Milyar dolara satın aldığını anlatıyor. Bu kitapta Zuckerberg’ün şu sözü muhteşem “En büyük risk, risk almamaktır…” O yüzden herkesi risk almaya davet ediyorum.