Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yıldönümü münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayelerinde gerçekleştirilen 100. Yıl Kutlama Etkinlikleri kapsamında düzenlenen “100. Yılında Kahramanmaraş İstiklal Ruhu” konulu yetişkinler arası şiir yarışması, lise ve dengi okul öğrencileri arası şiir yarışması ve ortaokul öğrencileri arası resim yarışmasında dereceye giren yarışmacılar belli oldu.
Yetişkinler Arası Şiir Yarışmasında Dereceleri Dört Farklı İl Paylaştı
18 ve üstü yaş grubunda düzenlenen şiir yarışmasında ödülleri dört ayrı ilden katılan yarışmacılar kazandı. Yetişkinler kategorisinde 448 şiirin katıldığı ve Şair/Yazar/Akademisyen Prof. Dr. Mehmet Narlı, Şair/Yazar/Akademisyen Dr. Tacettin Şimşek, Şair/Yazar Duran Boz, Şair/Yazar/Eğitimci Ramazan Avcı ve Şair/Yazar Adem Turan’ın jüri olarak görev yaptığı yarışmada dereceye şu şairler girdi:
Türkiye Birincisi: Süleyman Aydemir, Dulkadiroğlu/Kahramanmaraş
Türkiye İkincisi: Rasim Yılmaz, Tokat
Türkiye Üçüncüsü: Emre Genç, Alanya/Antalya
Mansiyon: Arif Odabaş, Başakşehir/İstanbul
Yarışmada birinci olan Süleyman Aydemir’in şiiri aşağıdadır:
Rumuz: Âşiyan
ŞEHİTLER EVİ
"İkra"
Oku ki değişsin alınyazın
Gökyüzü bir açık
Penceredir sana
Ve yemin olsun ki
Şubatı mum alevi gibi titreten Allah’a
Maraşlı,
Çiseleyen ölümden sağanağa koşandır
Bahara meyletmeyip fırtınada coşandır
Tarih, vahşi bir haçlı kalıntısı
Zaman, kıyısı bir uçurumun
Ve bayrak
Rüzgârı dalgalandıran bayrak
Senin için atan kalbe Maraş denir
Senin için bileylenir şiir
Ve demircinin çekicinde destanlar söylenir:
Şu karşıki dağda
Ölüm olsa durulmaz
Ökkeş hasta olur da
Düşmanlara vurulmaz
Haktan gelir her cefa
Neden niçin sorulmaz
Senem Ayşe ölür de
Cephelerde yorulmaz
Sessizlik
Doru ve kıvrak bir at gibi kişner
Sükûtun Rabbine sığınır Maraşlı
Allahu Ekber Allahu Ekber
Şubat ayında Maraş
Göğe doğru süzülen bir kuştur
Maraş ya ölümdür ya kurtuluştur
Gölgeler bir çerağ
Naciye Nine’nin avucunda
Gazyağından tüter kelimeler:
Duman duman yükseliyor umudum
Şu ateşin aleviyle bir oldum
Bir çıradır Sütçü İmam’ın yüreği
O tutuştu mu Maraş tutuşur
Namluya mahşeri bir kıyamet sürülür
Çünkü Maraş’ta namus için yaşanır
Namus için ölünür
Maraş’ta çocuklar
Üç dört yaşlarında birer kahraman
Tahta atlarında duadan kalkanlar
Öfkeden kılıçlar yükselir
Çocuklardan biri kaşını çatsa
Çetelerin tüfeğinden ses gelir:
Düşman düşman dedikleri bir ince yeldir
Size korku saçan bulut bize kefendir
Hele bir çık kalesine başını eğ de
Maraş’ın poyrazına cihan bedeldir
Zaman sağılır bu poyrazda
Efrasiyab olup eser edeler
Hürriyet için
Beklenmez sırası şehitliğin
Ölüm tütsülenmiş bir sefer tasıdır
Ölümsüzlük için değil ölmek için
Toprağa basılır
Çünkü toprak hürriyettir
Hürriyet; Arslan Bey’dir
Kılıç Ali Bey’dir
Abdal Halil Ağa’dır
Rıdvan Hoca’dır
Hürriyet
Hürriyet uğruna ölmekten başka neydir?
Yarışmada ikinci olan Rasim Yılmaz’ın şiiri aşağıdadır:
Rumuz: Muhtar
DİRENİŞ ŞAFAKLARI
İmanın aynasında parlıyor alın yazın
Ateşin girdabında mahşer yeri bu savaş
Mazlumun sinesini vuruyorken ansızın
İnşirah vadediyor işte Kahramanmaraş
Ateşin girdabında mahşer yeri bu savaş
Tarih sayfalarında istiklal yazar adın
Çevik adımlarınla aştın sıra dağları
Ay yıldızlı bayrağı yüceltmekti muradın
Hainlere korkuydun yırttın bütün ağları
Çevik adımlarınla aştın sıra dağları
Göklerde sela sesi yankılandı dualar
Bir yetimin gözleri umut bekledi senden
Vatanını evlattan kutsal saydı analar
Bayraklaşan ülkünle vazgeçmedin ülkenden
Bir yetimin gözleri umut bekledi senden
Şubat'ın ellerinde buz tutuyorken zaman
Özgürlüğün tahtında kurulmuştu bu şehir
Asaletli duruşun düşmana vermez aman
Savaştı tek çaresi, bulunmuştu panzehir
Özgürlüğün tahtında kurulmuştu bu şehir
Direniş şafakları kurtuluş güneşinde
Ölüm kusan silahla çoğalmıştı bir sabah
Sütçü İmamlar tektir rastlanmaz ki eşine
Yüreğinde tevhitle yükselmişti bismillah
Ölüm kusan silahla çoğalmıştı bir sabah
Mercimekli tepeden bombalar yağıyorken
Esaretin hükmünden söküp attın işgali
Yirmi ikinci gece bir güneş doğuyorken
Cephe aldı düşmana genç, yaşlı, tüm ahali
Esaretin hükmünden söküp attın işgali
Küffara korku saldı isimsiz kahramanlar
Maraş'ın ayak sesi geceyi uyandırdı
Ölüme nikâhlandı yine yılmadı canlar
Bir ateş çemberi ki cehennemi andırdı
Maraş'ın ayak sesi geceyi uyandırdı
Yedi düvel bir olsa bu millet boyun bükmez
Esaret kabul etmez ya ölür ya öldürür
Türk milleti asildir eğilip de diz çökmez
Ne pay eder vatanı ne düşmana böldürür!
Esaret kabul etmez ya ölür ya öldürür.
Yarışmada üçüncü olan Emre Genç’in şiiri aşağıdadır:
Rumuz: Dik Kalem
General Davut
Eskimekten dörde katlanmış kör bir ihtiyar geldi
Bir Tanrı selamı ötede durdu:
“Oğul bura Yemen mi?
Neden bir uzun havanın ağırlığı var sokaklarda?
Neden çığlıklar asılmış bıyıklarınızın ucuna?”
Tez davrandı bir bıyıksız, bir ağzı dişsiz yumurcak
Belli, tez davranmış büyümekte de
Nicedir almamış eline oyuncak
Kafasında yana yatık bir külah
Sağ omzunda üç okkalık bir silah
Sol omzunda bir boşluk ki sızılı
Künyesinde “Gazi Davut” yazılı
“Gel ha dedem” dedi, “bura Maraş elidir
Anadolu’m gülzar, Maraş onun gülüdür!
Gülü incitirler dede, gülzarı dağıtırlar
O yüzdendir bu sessizlik…”
Bir alay orduya baş gibi başı dik
Devam eyledi Davut:
“Ama bak bu meyveli zeytin dede, bak bu rüzgârlı kavak
Bak bu buğday, bu un, bu ekmek, bu tüten ocak
Bu sahipsiz gök, bu ağalı toprak şahittir
Maraş ile aramızda ahittir:
Olmadan Davut’a mezar
Olmayacak düşmana gülzar!”
*
Davut’un sözü kati, imanı gibi
Davut fırtınalı denizlerin limanı gibi
Boyu ufaktan da ufak, yüreği devden de dev
Bir çete milisi Davut
Ayağında büyük işi kıl şalvar
Omuzunda büyük işi yük
Vücudu sade kemik, sade deri
Ve sade nefes, sade ruh, sade yürek
Bir Kuvâ-yi Milliye askeri…
*
“Gördüm” dedi kör ihtiyar
“Gördüm, çekilmiş burçlara bayraklar
Çekilmiş onur boydan boya
Sen yüreğini ferah tut, General Davut!
Gördüklerim içinde çokça umut var…
Gördüm ki şu mavi kayalı dağ içinde bir türkü
Şu mavi boyalı gök içinde bir şahan
Şu mavi oyalı yazma içinde bir gelin
Yazmanın içinde namuslu bir baş
Başın içinde bir fikir
Salınır durur:
“İlle de hürriyet, ille de hürriyet!”
*
“O gelin benim anamdır” dedi Davut
“Gidip dönmeyince babam Yemen’den
Aldı gül cemalinin aydınlığına beni
Dedi küpe olsun kulağına bu sözüm
Koy elinden oyuncağını öksüzüm
Çocukluğunu unut
Ama unutma hürriyeti Davut
Bak, düşman ağılı bir yılan, düşman ceberut
Bak, o geleli beri
Dipsiz bir kuyuya düşmüş, inliyor vatan
Al hele eline şu mavzeri
Vur ha yılanı gözünden
Vur ha yan bakanı şakağından
Vur kaçanı topuğundan
Vur ki devrilsin küffar
Vur ki Maraş ili gönensin
Kurtuluşa inanmayan inansın…
Kurtuluş, hey kurtuluş!
Bir öksüz çetenin mavzerinde tüten kurtuluş
Bir Cuma duasında el açılan
Gülsüz bir çalıda öten kurtuluş
De haydi çık gel doğudan
De haydi çık gel batıdan
Çık gel kuzeyden, gel güneyden
Yoluna can verdiğim kurtuluş
Kol verdiğim kurtuluş
Yar verdiğim kurtuluş
Ellerinde gülle gel
Göğüsünde canla gel
Milyon milyon kolla gel
Gel ki görsün seni öksüzüm…”
*
Davut düştü on dördünde toprağa
Kurtuluşu görmedi
“Ama duyuyorum” dedi Davut
“Yüz yıl öteden sesler duyuyorum
Duyuyorum şen seslerini çocukların
Tıkırtılarını matbaaların
Sabanın toprağı yarışını, tohumun uyanışını
Ve paydos paydos bağıran düdüğünü fabrikaların
Ve göndere çekilişini yıldızlı bayrakların…
Durmanın zamanı değil, bildirin duyulanı
Bildirin Senem Ayşe’ye, bildirin Kılıç Ali’ye
Mustafa Kemal’e Sivas’ta
Sütçü İmam’a Kanlıdere’de
İnebolu’da Yörük Selim’e…
Sarı saçlılara bildirin, kara saçlılara, kır bıyıklılara
Çelenkli mezarlara, isimsiz mezarlara, mezarsızlara
Esaret bitti deyin
Maraş’ın imdadına
Bin melek yetti deyin
Bir ormanın aşkına
Bin fidan gitti deyin…
Ben General Davut, bildirin, söylüyorum:
Hür toprağın altında kefensiz uyuyorum
Sizi duyuyorum, sizi duyuyorum!”


