ULUSAL ölçekte bir iş kurmak için herhalde bir çok unsurun biraraya gelmesi gerekir.

Mesela zamanlaması çok iyi bir fikir ve çok iyi bir yönetim anlayışı ve kadrosu bu unsurların en başında geldiğini düşünüyorum.

Ama unutulmaması gereken üç şey daha var: İnanç, azim ve kararlılık

Gördüğümüz ve dinlediğimiz kadarıyla işte Kahramanmaraş menşeili KİPAŞ Holding’in yerelden çıkıp ulusala, oradan da küresel bir şirket olmaya götüren en büyük unsur da bu olsa gerek diye düşünüyorum.

Tekstil, gıda, çimento, beton, eğitim ve en önemlisi de enerji…

Bir dünya markası Lee Cooper

Bugün dünyanın en stratejik sektörlerinde küresel bir şirket haline gelen KİPAŞ Holding, bu düzeye gelene kadar engellerle dolu yollardan geçerek ve çok çalışarak muazzam servetler elde etmiş.

Ekonominin duayenleri, “parayı yönetmek, kazanmaktan daha zordur” derler…

AMİRAL GEMİSİNDE ZİYARET

BİZ parasında değiliz de acaba KİPAŞ Holding patronu Hanifi Öksüz, bu muazzam servetin içinde kendini nasıl yönetiyoru merak ettik ve geçtiğimiz hafta randevusuz falan çat kapı, şirketlerinin “Amiral gemisi” olan merkezde ziyaret ettik.

Dedik ki kendisine; “Sanki kendinizi Kahramanmaraş’tan tecrit etmiş gibisiniz. Mesela neden kent içinde bir manava gidip iki kilo domates, üç kilo soğan alıp avama karışmazsınız? Ya da Trabzon Caddesindeki bir butikten neden kendiniz gidip bir gömlek almazsınız?

Çayından bir yudum çekti ve şu cevabı verdi: “Kendimi tecrit etmiş olmaktan bende çok memnun değilim ancak üzerimde sadece şirketin ekonomisi değil, aileleriyle beraber 40 bin kişinin sorumluluğu var. Tökezlemeden lastiği patlatmadan bu aracı kullanabilmeliyim. Böyle olunca da senin dediğin gibi halkın hoşuna gidebilecek şeyleri evet yapamıyorum…”

Haklı mı haksız mı okur değerlendirsin ama bu sütunların yazarı olarak sanırım ben çok bencilim çünkü bu konumda olsam bu fedakarlığı yapmam, “benim de bir hayatım var” derdim.

HER ŞEYİN EN İYİSİ KENDİNDE Mİ?

PEKİ bu muazzam servetin sahibi “her şeyin en iyisini mi yer, en markalı şeyleri mi giyer, en güzel yerlerde mi yaşar?” diye sordum.

Okur lütfen görgüsüzlük yaptığımı düşünmesin, bir kıyası ortaya çıkarmak için söylüyorum: O anda bu garibin üzerinde lacoste marka bir kazak, Hanifi Bey de ise hiç bilinmeyen bir marka gömlek vardı.

Tam öğle vaktiydi; “Yemek yer misin?” diye sorunca, “Vakit probleminiz vardır, nereye gideceğiz?” dediğimde “Aşağıya yemekhaneye ineceğiz. Çalışanlarımızla beraber yemeğimizi yiyoruz.” diye yanıtladı.

Tabi ben dumur! J

Velhasılkelam aslında bu muazzam servetin sahibinin iş dışındaki yaşamı bizden farklı değilmiş.

Ama biz yine de biraz daha fazla para harcadığını canlı canlı görsek, pazardan elma armut alırken rastgelsek, Sanayideki Ali Usta’nın (Önyurt) esnaf lokantasında pilav üstü kuru yedikten sonra “lokantadaki bütün esnafın bu öğün yemekleri benden” diyebilse, çok daha mutlu olabileceğine inanıyoruz…

Ha bir de unutmadan, Maraş ağzı ile şu Lee Cooper’in da bir behresini görsek fena mı olurdu? J (Değerli Ahmet Öksüz’e de bir mesaj vermiş olalım)

Bu yazıyı okuduktan sonra Albay Kel Muammer Usta’nın diyeceği de şu olur: “Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar…”

Bitti…

YATACAK YERİ YOK

BU STK’LARIN

KAHRAMANMARAŞ’IN merkezinde ve kırsalında bunca yoksul dururken önceliği “filanca ülkede su kuyusu açacağız, falanca ülkede yoksul doyuracağız” diye milletten para toplayan STK’ların…

YATACAK YERİ ÇOK

BÖYLE ZENGİNLERİN

BU memlekette kazandığı servetin fitre ve zekatını, “Öncelik, memleketimin fakiri fukarası” diyerek bunu reklam etmeden Kahramanmaraş’taki yoksul ailelere dağıtan koca yürekli işadamlarının…