Salebimiz var, keçilerimiz var. Markete girdiğimizde 'Maraş dondurması' arıyoruz.’ Diyen dertli yazar bakın Yozgatta bir haber sitesinde yer alan köşe yazısında neler kaleme aldı;

“YOZGAT Çamlığının iç kısımlarında 'karlık' denilen çukurlar, dere yatağının bulunduğu kesimlerde ise 'buzluk' olarak adlandırılan alanlar mevcuttu. Buzdolabının henüz keşfedilemediği dönemlerde kış aylarında yağan kar biriktirilip, dere yatağında tutulan suyun buz tutması sağlanıp, yaz aylarında başta dondurma olmak üzere, diğer içeceklerin soğutulmasında kullanılırmış.

Yozgat'ta anlatılanlarla birlikte dondurma ve merşubatın yaygın olarak yapıldığını, en azından son dönemlerini hatırlıyorum. Keçi besiciliği orman köylerinde yaygın olduğu gibi, her sürünün içerisinde de 5-10 keçi yer alırdı. Keçinin sütünden yapılan dondurmalar, şimdiki gibi salonlarda, marketlerde değil, 'dondurmak gaymak!' nidası ile üç tekerlekli, üzeri tenteneli dondurma arabalarında veya tehliz ile iyice sarmalanmış, sırtta taşınan bidon türü kaplar içerisinde mahalleler dolaşılarak satışa sunulurdu.

Akdağmadeni ilçesi ormanlık alanlar içerisinde kendiliğinden yetişen salep bitkisi, Kahramanmaraş'a gönderiliyor. Orada işlenip, dondurma ve salep olarak bize sunuluyor. Keçi varlığımız da var. Keçinin daha çok derisinden, kılından faydalanılıyor. Keçi sütünün değeri yeterince bilinmiyor. Halbuki, annenin sütten kesilmesi sonrasında bebeklere genellikle keçi sütü içirilirdi. Unutuldu. Salebimiz var, keçilerimiz var. Kahramanmaraş, bizim salep ile dünya markası yarattı. Markete girdiğimizde 'Maraş dondurması' arıyoruz. Şimdi Kahramanmaraş'a rakip olmak mümkün değil. Ancak, elimizdeki nimetlerin farkına varıp, kendi markalarımızı yaratma imkanımız var. Bunu yapmadığımız sürece sorunumuzu çözemeyiz.”