Batı medeniyetinin binlerce yıllık tarihine yön veren bazı temel
Değerleri vardır. Bunlar özetle şunlardır.

a. Batı medeniyeti insanı “Homo Ekonomicus” olarak tanımlar. İnsanın en temel özelliği ekonomik durumudur.

b. Batı medeniyeti materyalisttir yani maddecidir. Bireysel ve sosyal ilişkilerde maddi ölçüler belirleyici rol oynar.

c. İnsan ilişkilerinde hak ve erdem değil, güç ve kuvvet esastır. İnsanlar maddi varlığını sürdürebilmek için sürekli bir mücadele içinde olmalı ve güçlü olmalıdır. Güç elde etmek için başkalarının elindeki şeyleri almak, doğanın insanları zorladığı bir zorunluluktur.

d. Çatışmacıdır. Maddenin gücün ve kuvvetin merkezde yer aldığı bir yaşam tarzı içerisinde çatışma kaçınılmazdır. Bu sebeple Batı toplumlarında insanlar sınıflar halinde yaşarlar. İlk ve Orta çağlarda ana hatları ile şu sınıflar mevcuttur.

-Asiller ve rahipler
-şehirliler
-köylüler ve köleler

Bu sınıflar arasında bitmeyen kavgalar ve köle isyanları batı tarihinin en görünen özelliklerinden biridir.

e. Batı toplumunun bu çatışmacı ve ayrıştırıcı yapısına karşı Sokrates, Platon, Aristo gibi filozoflar eşitlik, hak, hukuk, ahlak erdem gibi kavramları hatırlatmaya çalışmışlar ama onlar bile insanların eşit yaratılmadığı fikrini kabul etmişlerdir. Aristokrasi dediğimiz, bazı zümrelerin üstünlüğünü peşinen kabul eden anlayış Aristo tarafından kuram haline getirilmiştir.

f. Darwin tarafından teorisi ortaya atılan “Doğal seleksiyon” doğada var olan belirleyici ölçünün “güç” olduğunu, güçlü olanın zayıf olanı ezerek veya yok ederek hayatını devam ettirdiğini ifade eder. Bu gerçek yalnız hayvanlar aleminde değil insanlar aleminde de geçerlidir. Güçlü olan hayatına ve yoluna devam etmeli zayıf olan ise kaderine razı olmalıdır.

g. Aynı anlayış Darwin’den yıllar önce Makyevel tarafından siyasi boyutlarıyla ortaya konulmuş, gücü elinde tutanın –yani devletin- gücünü ve varlığını sürdürmek için başvuracağı her yolun meşru ve mubah olduğunu söylemiştir. Bu anlayış sekülerizm (dünyevilik), Pragmatizm (Faydacılık), Pozitivizm (Bilimcilik) Rasyonalizm (akılcılık) hedonizm (zevkçilik) gibi kavramlarla da desteklenmiştir.

h. Yeni çağda Batı toplumunda güç dengesi değişmiştir. Haçlı seferleri ve Coğrafi keşifler sonucunda zenginleşen şehirli sınıfı Fransa ihtilali ile beraber toplumsal tabakaların en tepesine yerleşmiş, bu tarihten itibaren belirleyici olan sosyal sınıf şehirliler yani Burjuvazi olmuştur.

i. İlk ve orta çağlarda güçlü, haliyle de haklı olan ve hukuk sistemine de bu üstünlüğü açıkça yansıtan Asiller ve Rahipler zümresi kendisinin altında kalan zümrelere karşı her türlü haksızlığı yapmaktan perva etmemişti. Fakat yeniçağda güçlenen Burjuva sınıfı gücünü sadece Avrupa içerisinde göstermedi. Açık denizlerde yola çıkıp ulaştığı her coğrafyada vahşi bir sömürge ve talan düzeni kurdu. Gücü hak olarak gören bu anlayış, farklı coğrafyalarda yaşayan insanların ellerinde avuçlarında ne varsa onların kanı ve gözyaşı pahasına almaktan çekinmedi. Amerika kıtasında yaşayan 100 milyon yerlinin yaklaşık 95 milyonu bu vahşi saldırılarda hayatını kaybetti.

j. Sömürgeceiler maddi yönden güçlenmek ve kuvveti ellerinde tutmak için ahlaki kaygılar içine düşmediler. Yalnız yetişkin erkekleri kadınları ve çocukları da zincirlerle ayaklarından bağlayıp köle pazarlarında sattılar. 

k. Sanayi devriminden sonra sömürge tarzı değişti. Üretim, hammadde, Pazar, işletme, sermaye, emek gibi temel ihtiyaçlar ortaya çıktı. Bu ihtiyaçları karşılamak üzere dünyanın değişik bölgelerinde sömürge ağları oluşturmaları gerekti. Sömürgeler yeni sanayi düzeninin can damarı idi. Çünkü bir sanayi işletmesini kurmak için gerekli olan sermaye, sömürge yapılan ülkelerden elde edilen servet sayesinde oluşuyordu. Bu işletmelerde çalışacak olan ucuz iş gücü de yine sömürgelerde mevcuttu. Üretilen malları pazarlamak için de yine sömürge lazımdı. Bu yüzden büyük devletler ve büyük şirketler sömürge savaşlarına giriştiler. Sömürge piyasasından daha önce İspanya ile Portekiz uzaklaştırılmıştı ve İngiltere ile Fransa iki büyük güç olarak kalmıştı. 7 yıl savaşlarında İngiltere Fransa’yı da yenerek sömürge piyasasının yegane hakimi oldu.

l. Maddi yönden güçlü olmak ve güçlü kalmak için hiçbir ahlaki kurala takılmayan Batı emperyalizmi bu sömürge çarkını önünde en büyük engel olarak İslamiyet’i görüyordu. Çünkü İslam= İnsan demekti ve insanın birbirine zulmettiği hakkını gasp ettiği hiçbir uygulamamayı asla kabul etmiyordu. Nitekim pek çok sömürgede İslam eksenli cihat hareketleri başlamış ve bunlar batılı emperyalistleri çok uğraştırmıştı.

m. 20. yüzyılda İslam sorununu çözmek için iyi bir fırsat yakalandı. Osmanlı Devleti I. Dünya savaşında yenilince gerek İslam dünyası gerekse elde edilen Osmanlı toprakları Mandacılık esasına göre yeniden biçimlendirildi. Bunların hikâyesini ileriki konularda etraflıca göreceğiz.

n. Batının insan hakları, demokrasi, özgürlük, liberalizm, teşebbüs hürriyeti gibi kavramları savunması daha çok kendi içindeki çatışmaları ortadan kaldırmak ve 20 yüzyıl başlarında Sosyalistler tarafından savunulan eşitlik ve hürriyet gibi tezlere alternatif oluşturmak amacı taşıyordu. Değilse onların demokrasi falan zerre kadar umurlarında değildir. Onların çıkarlarına hizmet eden kralları demokrasilere on kez tercih ederler. Nitekim 2012 de Mısır’da yapılan askeri darbeyi desteklemekten zerre kadar çekinmemişlerdir.

o. Sömürgeler üzerinden müthiş bir güç ve servet edinen Batı emperyalizmi sömürge ağlarını kaybetmemek be bu çarkı döndürmeye devem etmek için bir takım araçlar geliştirdi.

p. Bu araçların en başında misyonerlik geliyordu. Sömürgeciler tarafından finanse edilen misyonerler gittikleri ülkelerde kilise açıyor Hıristiyanlık propagandası yapıyor ve bu dini yayıyordu. Bu çalışma başarıya ulaştıkça sömürenlerle sömürülenler arasındaki fark kapanıyordu. Artık insanlar ülkelerindeki emperyalistleri “yabancı” görmüyordu.

q. Bu misyonerler o ülkelerde okullar açıyorlar ve bölgenin kalburüstü insanlarının çocuklarını alıp bu okullarda eğitiyorlardı. Bu yoldan Batı kültürünün ezici üstünlüğünü kabul eden seçkin zümreler oluşturuluyor, bu zümreler sömürgeciler için doğal müttefikler haline geliyordu

r. Batılılar bilimsel alemde elde ettikleri üstünlükle farklı kültürleri kendi çıkarları doğrultusunda tanımlıyor, onları kendi dünya görüşlerine yakınlaştırıyorlardı. Misalen İslami ilimlerin kendine özgü teknik ve yöntemlerini batılı bilim ölçüleri ile örtüşmüyor diye bilimsel ve formel bulmuyorlar, kendi mantık açılarından İslami ilimlere açıklık getirmeye uğraşıyorlardı. Mesela Miraç olayını fizik kanunlarına aykırıdır diyerek reddediyorlardı.

s. Çağdaşlık, Asrilik, Medenilik, Bilimsellik, Akılcılık gibi sihirli kavramları sahiplenip bunlar üzerinden o kültürler üzerinde üstünlük elde ediyorlardı. Buna kültür emperyalizmi deniyordu.

t. Kültürü yozlaşmış toplumları yönlendirmek kolaydır. Çünkü onlar sizin onların zihnine yerleştirdiğiniz kodlar üzerinden düşünmeye başlarlar. İşinize gelmeyen şeylere akıl ve bilim dışı dersiniz ya da çağdışı damgası vurursunuz kimse itiraz edemez.

u. Batılı sömürgeciler ilk başta ilkel vaziyette sürdürdükleri sömürme işlemlerine daha prensipli ve planlı bir yol çizmeye başladılar. Kıyılara koloniler kurdular ve bu kolonilerden ülke içlerine demiryolu ağları döşediler. Böylece ülke kaynaklarını vagonlarla kıyılara getirip buradan gemilere yükleyerek Avrupa’ya taşıdılar.

v. Hatta daha sonraları bu kolonilere üretim tesisleri kurarak götürüp getirme derdin de kurtuldular. Orada ürettikleri malları yine orada pazarladılar.

w. Kendileri için büyük tehlike arz eden İslamiyet’i aldıkları tedbirlerle etkisiz hale getirdiler. Önce Hilafeti kaldırarak aralarında birlik vesilesi olan siyasi mekanizmayı dağıttılar. Sonra bu dağılan yapıları küçük küçük parçalara bölüp başlarına bir takı kuklalara atadılar. Sonra da onların önüne 99 yıllık imtiyaz sözleşmelerini koyup imzalattılar. (Bknz: Sykes-Picot ant.) 

x. Ne var ki Sovyetler Birliğinin kurulması ve Sosyalist yönetim tarzlarının bazı İslam ülkelerinde de uygulanmaya başlanması, manda haline getirilmiş İslam ülkelerinin teker teker ayaklanıp bağımsızlık elde etmeleri I. Dünya savaşı sonrası kurulan manda düzenini bozdu

y. 1990 yılından sonra İslam dünyasına yeniden biçim vermek için kollar sıvandı. 1991 yılında 1. körfez harbi, 2003   yılında 2. körfez harbi, ardından Afganistan saldırısı geldi. İran ve Suriye de hedef tahtasında idi ama Türkiye’nin engellemesi yüzünden başarılı olamadı. 2010 yılından sonra Arap Baharı denilen bir süreç başladı. Amaç bölgeyi yeniden dizayn etmek ve minimize etmekti. Fakat bu güne kadar dış siyasette sessiz duran Türkiye de olaylara müdahil oldu. Mısır’da İhvan hareketi iktidar oldu.

z. Bu durum Batılıları ve özellikle İsrail’i çok rahatsız etti. Güneyinde 80 milyonluk İhvan yönetiminde bir Mısır ve Kuzeyinde 77 milyonluk Türkiye kabul edilecek bir tehlike değildi. Mısır da Tahrir Türkiye’de Gezi olayları başladı. Mısır rejimini yıkmayı başardılar. Ama Türkiye’de başaramadılar. ABD büyükelçisi “Bir İmparatorluğun çöküşünü göreceksiniz” dedi ama göremediler. Bu büyük mücadele halen sürmektedir.

 

Yazarın www.maraspusula.com daki diğer yazıları.