Kahramanmaraş’ta çekilen Yedi Güzel Adam dizisinin başrol oyuncusu Uraz Kaygılaroğlu geçtiğimiz Cuma katıldığı Beyaz Show’da Kahramanmaraş’taki ani evliliğini anlattı.

Yedi Güzel Adam dizisinin çekimleri için Kahramanmaraş’a geldiği sırada Melis İşiten ile birlikte olan Kaygılaroğlu, dizinin senaryosu gereği 2.bölümde nikah masasına oturmuştu. Gerçek Nikah memuru ile karşılaşınca nasıl evlendiklerini anlattı.

O anları Beyaz Show’da anlatan Kaygılaroğlu, ‘Melis’ sete gelmişti o gün benim yanımda bekliyordu. Hazırlıktayız makyaj yapılıyor. Yanda da Nikâh memuru var. Aksanında, Kahramanmaraş şivesi yoktu. Merak edip sordum. Abi seni İstanbul’dan mı getirdiler? Türkçen düzgün, kendine özgü duruşun vs. dedim. Ben Maraş’ın gerçek nikâh memuruyum. Rica ettiler geldim dedi.

HİÇ KİMSEYE HABER VERMEDEN EVLENDİK

Aaa bizde evlenecektik Melis’le dedik. E öyleyse yarın gelin evlendireyim dedi. Melis’e döndüm, Yarın evlenmek ister misin dedim. Olur bana uyar dedi. Memura sordum abi bunun prosedürü falan yok mu nasıl yapacağız dedim. Siz evlenmek istiyorsanız gelin yarın evlendireyim dedi. Ertesi gün gittik, hiç tanımadığımız insanlar nikah şahidimiz oldu. Hiç kimseye haber vermeden evlendik.

BABASININ BOĞAZINDA ÇORBA KALDI, BOĞULUYORDU

Evliliği duyurmaları ile birlikte aldıkları tepkileri anlatan Uraz Kaygılaroğlu, ‘’Ailelerimiz tepki gösterdi. Arkadaşlarımızdan bize kızanlar oldu. Melis’in babasının çorba boğazına durdu boğuluyordu’’ dedi.

SEZON FİNALİ SONRASI GÖNÜLLERİ ALDILAR

'Yedi Güzel Adam' dizisinde şairlerden 'Adil Erdem Bayazıt'ı canlandıran Uraz Kaygılaroğlu, oyuncu sevgilisi Melis İşiten ile 23 Haziran 2014’te Büyükada'daki Aya Nikola Otel'de düzenlenen düğünle evlendi.

Nikahta olduğu gibi habersiz değil, bu sefer tüm aile üyeleri ve yakın dostlarının katıldığı düğünde keyifli anlar yaşandı.

KAYGILAROĞLU AİLESİNİN YENİ ÜYESİ ‘’ADA’’

Baba Uraz Kaygılaroğlu, doğum ile ilgili duygularını şu sözlerle dile getirdi: "Hoşgeldin aşkım, hoşgeldin sevgilim! Hayatımı sana adayacağıma yemin ederim Ada. Seni çok seveceğiz küçük kız! Bana hayatımın en güzel hediyesini veren biricik karım, seni bi başka seviyorum."

Kaygılaroğlu, yaşadıkları süreci de şöyle anlattı: "Melis tamamen doğal (epiduralsiz) doğum yapmak istediğinden son 24 saat inanılmazdı. Dürüst olmak gerekirse çocuğu hiç düşünemiyorsun bu süreçte, Melo o kadar sancı çekip bağırıp ağladı ki aklım fikrim onun acısının dinmesindeydi.

Saatler geçtikçe hangi amaç için acı çektiğini bile unuttum, sadece ağrı bitsin istedim. Şunu söyleyrbilirim ki meğer bir süper kahraman ile evlenmişim. Bir mucizeye tanıklık ettim. Şükür sana vee teşekkürlerin bir diğeri Selenay Atabaş Güven'e!

Canım dostum, spor hocası olarak hayatımıza girip hayatımızda bu kadar büyük bir rol oynaman... Sen olmasan Melis ile bu iş bizim için çok ama çok zor olurdu. Bir dakika bile karımın yanından ayrılmayan, ben seslere dayanamayıp salya sümük ağlarken bir kaya gibi orada Melo'nun yapması gereken hareketleri yaptırmaya devam ettin...5 Aralık... Ada..."

Kızım olacağına ihtimal dahi vermedim!

Oyuncu Uraz Kaygılaroğlu, InStyle’a verdiği röportajda hem komedi macerasını hem geçen ay dünyaya gelen kızı Ada’yı anlattı.

Ben galiba 18 yaşından beri baba olmak istiyorum. Babamı 4 yaşında kaybettim. Babasız büyüyen bir çocuk olarak özlemim vardı hep. “Ben birine baba olayım da kendimde eksik gördüklerimi ona yaşatayım” gibi bir isteğim, hissiyatım olmuştu. Bir de hep oğlum olacak diye düşündüm. Kızım olacağına ihtimal dahi vermedim hiç.

İkinciye belki?
- Belki de... Adı belliydi, babamın adı olan Mehmet Ali koyacaktık, “Mali falan deriz” diyorduk. Kısaltması bile hazırdı yani! Pat dedi kız oldu. İsim bile düşünmemiştik. Melis (eşi Melis Kaygılaroğlu) “Kız olursa Ada koyarız” demişti, ben pek üstünde durmamıştım. Düşünmedim bile, o kadar bir eminlik.

Ada’nın özel bir anlamı var mı sizin aranızda?

- Melis Antalya-Kaş’ta büyümüş. Orası yarımada. Öyle bir çağrışımı olsa gerek. Ama aslında Ada güçlü bir şey. Denizin ortasındaki tek yaşam alanı. Etrafında hiçbir şey olmadan ayakta durabilen, bir şeyler üreten ve gelen misafire bir şeyler sunabilecek olan güçlü bir yapıyı simgeliyor. Herkes adaya ulaşmak ister ya hani. Öyle bir durum. Herkes Ada’ya ulaşmak istemesin tabii ama, kız babasıyım en nihayetinde. Neyse, bir 10-15 sene daha rahatım o konuda diye düşünüyorum (gülüyor). 

O halde klişe geliyor: Siz bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız üç şey ne olur?

- Kızımı almam herhalde. Ben orada zorluk çekerken onun da zorluk çekmesini istemem (gülüyor).

En başından komedide bulmuşsunuz kendinizi.

- Ama bundan önceki dizi komedi değildi. “Yedi Güzel Adam” diye bir iş yaptık. Dönem işi olması cezbetti; kostümler, İspanyol paçalar, yüksek beller.

Kostüm departmanıyla nasıl ilişkiniz?

- Çok seviyorum. Sanat ve kostüm bence diziyi yaşatan şeyler.
Gerçek hayatta nasıldır modayla aranız?
- Severim giyinmeyi. Çünkü 25 yıl giyinemedim ben. Şişman olduğum için eskiden. Beğenip beğenip, “Bu bana olmaz ki” derdim. Kilo verince istediğim gibi giyinir oldum (gülüyor).

İlk kilo vermeye başladığınız dönemi nasıl hatırlıyorsunuz?

- Çalışmadığım bir döneme denk geldi. O yüzden zor olmadı. Fenerbahçe sahilde oturuyorduk annemle o dönem, önce Caddebostan’a kadar yürüyordum. Sonra mesafeyi artırarak Bostancı’ya kadar gider oldum. Her gün sahilde bir-bir buçuk saat yürüyüşlerle öyle bir serüven oldu benim için. Düzenli bir program yapınca sonuç alıyorsunuz.

Sette yediklerinize dikkat edebiliyor musunuz?

- Ediyorum. Set yemeği bana uygun değilse dışarıdan söylüyorum. Taviz yok.

40 kilo büyük bir rakam, bambaşka bir insana dönüşmüş gibi hissediyor musunuz?

- Evet. Kariyerim ikiye ayrıldı, öncesi ve sonrası diye

Nedir en büyük değişiklik peki gelen rol teklifleriyle ilgili?
- Şişmansan bu ülkede kimse sana âşık rolü yazmaz. Hayatta biriyle sevgili olamazsın. Hikayenin kahramanı olamazsın. Bir şeyi başaran değil başaramayan adamı oynarsın. Başarana yardımcı olan adamı oynarsın. Bizde böyle en azından, ama örneğin Amerika’da yazılıyor şişmanlara başrol, ülkenin çoğu obez olduğu için belki de...
Neler izliyorsunuz televizyonda? 

- Bu sıralar “Peaky Blinders” izliyorum. Ondan önce “The Crown”ı izledim. Bayağı iyiydi. “House of Cards” da yine en sevdiklerimden.

Kiminle beraber oynamayı istersiniz?

- Kıvanç Tatlıtuğ’la oynamayı çok isterim. Çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Çok yakışıklı bir adam. Sakalı bile doğru çıkıyor. Yurtdışındaki örneği Brad Pitt, hangi rolü oynasa inandırıcı…
Şu an haftanın altı günü çalıştığınızı söylüyorsunuz, nedir yapmayı en çok özlediğiniz şey?

- Ben evini çok seven bir tipim.

Yengeç burcundan biri olarak? 

- Evet, aynen. Karım da öyle, hatta kızımın yükseleni de! Melis de ben de evde olmayı çok seviyoruz, Melis gerçi gezmeyi benden daha çok seven biri. Güzel yemek yemeye gitmeyi severiz. Değişik bir şey yemek için mesafe kat edebiliriz. Bir de birlikte tavla oynadığım bir ekibim var. 12 yıldır filan. Aralarında en küçük yaşta olan benim. Benden bir büyüğü 40 küsur yaşında. En büyüğümüz emekli bir albay olmak üzere değişik bir tavla grubumuz var. Hep aynı kafede buluşuyoruz.


Küçük turnuvalar mı düzenliyorsunuz?
- Yok, o gün kim kendini iyi hissediyorsa oturuyor. Karşısında herkesle sıra sıra oynuyor. Kaybeden de hesabı ödüyor, çay kahve içiliyor, ama bazen de hesap biraz kabarsın diye ballı muzlu süt, portakal suyu falan içiyoruz (gülüyoruz).

 

HABER-DERLEYEN: ÖMER FARUK SALMAN