İnsanı – idrak edebildiğimiz evrende- diğer varlıklardan farklı kılan özelliklerinden biri de zaman olgusu farkındalığı, onu etkileme ve ondan etkilenmedurumudur.

Her insana eşit olarak verilen bu varlığı yerli yerince kullanmak ve kullandırtmak da yine insanın etki ve yetki alanında iradesi oranında, hem kendisine hem diğer insanlara bağlıdır. Dolayısıyla ekmek gibi su gibi muhtaç olduğumuz bir olgudur. Ekmek gibi su gibi saygıyla korunmasıve gözetilmesi gereken bir kul hakkı ve bir insan hakkıdır; “zaman hakkı”.

İnsanın bu olguya bağımlığı; günlük hayatın telaşında, kaygımızda, pişmanlıklarımızda, övünçlerimizde, sevinç ve üzüntülerimizde, eğerlerimizde ,meğerlerimizde ve keşkelerimizde, görmemiz mümkün. Bu durum kişinin kendi yapıp ettikleriyle ve yapmayıp etmedikleriyle ilgili.

Zamanın olmadığı yer yok ama zamanın iyi veya kötü kullanıldığı yerler var. Bu konuda da hepimizin söyleyeceği çok şey var.

Gelişmemiş tüm toplumlarda, zamanın hoyratça kullanıldığını, bir yerlere geç kalma derdinin olmadığını dostlarınızdan işitmişizdir. Tam aksine gelişmiş ülkelerde de zamanın çok değerli olduğunu ve saniyelerle birçok şeyi kazanıp kaybetmek gibi bir durumla karşı kaşıya kaldığımızı da biliyoruz.

Zaman hakkına ne kadar riayet ettiğimizin göstergesi olacak şekilde günlük hayatımıza, sözlerimize ve düşüncelerimize yansıdığını da görüyoruz.

“Birkaç saate gelirim…”Birkaç saat dediğimiz şey kaç saattir ömürden giden?

“Birkaç gün içinde… ” Kaç gün içinde.. 3-5-7!

“Öğleden sonra...”Öğle ile ikindi arasında yaz ve kış farklıdır. Kaç saat sonra!

“10-15 gün içinde…” Koskoca 5 gün… İnsan aya çıkar

“Bu yılın sonunda…”Ocak ayındaysanız 11 Ay demek bu! Bir insan doğacak kadar zaman!

“Beklesin ne olacak…”Neden?

“Bakacağız, planlıyoruz…”Kim? Ne zaman? Nerede? Nasıl? Niçin? Kiminle?

Bu soruların ardında bekleyen ve toplumu etkileyen kararlardan etkilenen yüzbinlerce insan olabilir.

Zamanında gelmek, zamanında gitmek, zamanında yapmak, zamanında çalışmak, zamanında bitirmek ..vs. vs.

Her şeyi bir ölçüye göre yaratan ve zamana, çağa yemin eden Allah, işin gücün hengâmesi içinde kaybolmamamız için güneşi, ayın hareketlerini, dünyanın dönüşünü de ölçebileceğimiz bir özellikte yaratmadı mı? Takvimi ve saati akıllarımızın işlerimizi planlaması için bir araç yapmadı mı? Saat denen icadın içinden akan sinyallerle elektrik denen şeyi bir maddeye sığdırıp kolumuza takmamız için bize ilim vermedi mi?

Ekmeği ve emeği alın teri sayan, alın terine ve emeğe saygıyı “insana saygı” gören bir kültürün çocukları bizler; boğazından haram lokma geçirmemek için alın teri döken insanımızın harcadığı zaman, emek kadar, ekmek kadar, boğazdan geçen lokma kadar “hak” sayılmaz mı?

Kul hakkı, sadece insanın boğazından geçen lokma değil ki!

Dünyanın en büyük affedilmez hırsızlığı; zaman hırsızlığıdır.

Dünyanın en zalim bencilliği; kendi zamanını önemli görüp, başkasının zamanını önemsiz görmektir.

Dünyanın en büyük gaspı, zaman gaspıdır.

Zaman; ömürdür, hayattır.

Ekmeğin bedeli ödenir, emeğin telafisi mümkündür, fakat zaman öyle bir haktır ki; geri ödeyemezsiniz, ödünç verirseniz alamazsınız, telafi edemezsiniz.

Bu nedenle bütün insanlar, kurumlar, kuruluşlar, yöneticiler ve çalışanlar herkes; ”Zaman Hakkı”’nın bir ödenmesi imkânsız bir hak olduğunu farkında olarak işlerini planlamalıdır. Her işini başından sonuna kadar planlamalı ve bu plandan etkilenecek, bu planın sonucuna göre plan program yapacak, işini ve aşını bu plana göre düzenleyecek insanlara da açıklamalıdır.

“Bugün git yarın gel” ihmalkârlığının bedeli ödenmez. Çünkü sizin için önemsiz olan bir gün, sizi bekleyen kişi için, ömre bedel olacak sonuçlar doğurabilecek kadar değerli olabilir.

Bu nedenle hem kendi zamanımıza hem başkalarının zamanına saygı insana saygıdır. İnsana saygı, yaratana saygıdır. Gereksiz, anlamsız, beyhûdeyere bekletmek, beklentide bırakmak da “Allah’a” saygısızlıktır.

Bireyin, toplumun, devletin, insanların ve insanlığın daha güzel, daha yararlı şeylere harcayacağı zamanını çalmanın bedelini kim, nasıl hangi karşılıkla ödeyebilir ki!

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar Nadir Yıldırım