Röportaj: NARİN DEMİRCİ

Her şey, ilkokul sıralarındayken matematik sınavından zayıf not almasıyla başladı. Henüz o yıllarda matematikle inatlaştı ve “Matematiğin olduğu yerde en iyisi olacağım” diye kendi kendine söz verdi. Ve gün geldi, verdiği sözü tutup erkek işi olarak görülen Makine Mühendisliği bölümünü okudu. Torna tezgâhını da kullandı, frezeyi de. O küçük kız çocuğu, şimdilerde pilotlar, uçak ve uzay mühendisleri yetiştirilen Gaziantep Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nde dekanlık görevini yürütüyor. Çünkü o küçük kız çocuğu Prof. Dr. Melda Çarpınlıoğlu’dan başkası değildi.

HER ŞEY ‘KÜÇÜK MELDA’NIN ESERİ

egemen bir sektör olan makine mühendisliği alanında profesörlüğe kadar yükselen bir kadının hikâyesini dinlemek için bir araya geliyoruz Melda Çarpanlıoğlu’yla. İşte o kadın, zor bir alanda kendisini profesörlüğe kadar yükselten kişinin ismini bize verirken duygulanıyor ister istemez. “Yıllar öncesine, ilkokul sıralarındaki Melda’ya götürdünüz beni” diye de ekliyor. Meğer her şey o küçük kız çocuğunun, Küçük Melda’nın eseriymiş. O yüzden Prof. Dr. Melda Çarpınlıoğlu’dan ziyade, öncelikle ‘Küçük Melda’dan bahsediyor bize.

MATEMATİK DERSİNDEN ZAYIF NOT ALDI, HAYATI DEĞİŞTİ

Gaziantepli olan ve akademik kariyeri de dahil bütün eğitim hayatını memleketinde tamamlayan Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Melda Çarpınlıoğlu, “İlkokula giderken matematik sınavında zayıf not almıştım” cümlesiyle başlıyor küçük Melda’nın hikâyesini anlatmaya. “Zayıf aldığımda o kadar kötü olmuştum ki, o anki ruh halimi şu an bile hissediyorum” diyor. O günlerden bahsederken biraz duygusallaşsa da hemen kendisini toparlıyor, çayından bir yudum daha içiyor ve yeniden anlatmaya devam ediyor. “ ‘Ben bunu yapacağım ve matematiğin hakim olduğu yerde en iyisi olacağım’ dedim ve mühendisliği seçtim” diye konuşuyor. Neden Makine Mühendisliği’ni tercih ettiği konusuna da daha sonra açıklık getiriyor Melda Çarpanlıoğlu.

CÜRET ETME” DENİLEN ŞEYE CÜRET EDERİM

“Yapamazsın” ya da “Buna cüret etme” cümlelerinden hoşlanmadığının altını çizen dekan, “Buna cüret etme denilen yaklaşıma her zaman karşı çıktım. Ve hayatım boyunca hiç kimsenin dediğini yapmadım. Bu cümleler beni daha çok hırslandırıyor. Kadın ya da erkek hiç fark etmez. Hiç kimseye bu cümlelerin kullanılmasını kabul edemem. Üstten bakışları sevmiyorum. Herkes her şeyi yapabilir. Yeter ki istesin” ifadelerini kullanıyor.

“TORNA TEZGÂHI VE FREZE KULLANMAKTA ZORLANDIM”

Makine Mühendisliği bölümünün zorluğunu da kabul eden dekan, “Torna tezgâhı ve freze kullanmakta ve teknik resim çizimlerinde çok zorlandım. Çünkü elimin yeteneği yoktu. Ben düz bir liseden gitmiştim. Teknik liseden gelen arkadaşlarım vardı. Mühendislik alt yapısına sahiplerdi. Ama öğrenmek zorundaydım ve başardım” derken, vazgeçmenin aklının köşesine bile gelmediğini söylüyor.

12 EYLÜL DARBE DÖNEMİNDE ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİYDİM”

12 Eylül 1980 Darbe döneminde üniversite öğrencisi olduğundan bahsederken arkasındaki en büyük gücün de annesi olduğunu söylemeden geçmiyor. “Babam üniversite eğitimi almamı istiyordu ama öğretmenliği bir kadına daha uygun görüyor ve öğretmen olmamı istiyordu” diyen dekan, o dönemin sosyolojik durumunu da şu sözlerle aktarıyor; “O dönemde lisede de kız öğrenci sayısı çok değildi. Arkadaşlarım, ‘Üniversite sınavına girmeye ne lüzum var? Hepimiz evleneceğiz nasılsa’ diyorlardı ve hepsi de evlenmek istiyordu. Kendi hemcinslerimin bile yaklaşımı böyleydi. Ama yadırgamıyorum. Çünkü o dönem öyleydi.”

YEMEKLİ TOPLANTILARDAN BİR ANI

Ancak o dönemde kadınların okumamış olsalar da, okuyan kadınlara her zaman ilgi ve ihtimam gösterdiklerinin altını çizen Çarpanlıoğlu, okuyan kadınlara artık erkeklerin dünyasına girebileceği gözüyle bakıldığını da belirtiyor. “Çocukluğumda ve gençlik yıllarımda yemekli aile toplantılarında erkeklere ayrı sofralar açılırdı ve onlar daha iyi ağırlanırlardı. Kadınlar ayrı tarafta yemek yerlerdi. Aile kadınları da, okuduğum için beni erkekler tarafında yemek yemeye davet ederlerdi. Hatta erkekler sofra toplamadığı için bana sofrayı bile toplatmazlardı. Farkındalardı ve aslında okuyanı kendilerince kıymetlendiriyorlardı” diyerek kadınların okumasalar bile okuyanı desteklediklerini vurguluyordu.

MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜNDE

KADIN PROFESÖR SAYISI AZ

Mühendis olmanın yanı sıra neden makine mühendisliğini tercih ettiği sorusuna da ‘Liseli Melda’ olarak yanıt vermek istediğini dile getiren dekan, o dönemde makine mühendisinin pek olmadığını ve sırf bu yüzden yapılmayanı başarmak istediği için tercih ettiğini söylüyor. Kendi öğrencilik yıllarına göre şu anki lisans eğitiminde kız öğrenci sayısının arttığının da altını çizen Çarpanlıoğlu, “Makine mühendisliği bölümünde halen kadın profesör sayısı az. Gıda Mühendisliği ve Kimya Mühendisliği gibi bölümlerde kadın daha fazla ama Makine Mühendisliği erkek egemen bir bölüm” ifadelerine yer veriyor.

“CAMİADA AVRUPA’DAN DA AMERİKA’DAN DA İLERDEYİZ”

Bütün bunları söylerken yurtdışından da bahsetmeyi ihmal etmeyen dekan, Avrupa ve Amerika’da makine mühendisliği alanındaki kadın akademisyen sayısının Türkiye’den daha az olduğunu vurgulayarak konuşmasını şöyle sürdürüyor, “Yurtdışında bu bölümde kadın akademisyen sayısı Türkiye’den daha az. Türkiye’den yurtdışına kongrelere gittiğimde makine bölümünden bir kadın hoca olarak konuşmam onlara çok ilginç geliyor. Çünkü Batı’da hiç yok. Bence Türkiye olarak biz camiada Avrupa’dan da, Amerika’dan da daha ilerdeyiz. Batı’nın kadına çizdiği rol tamamen kadınlığıyla alakalı. Batı bizi geride görüyor ama hiç öyle değil. Onlar çok ilerde değil emin olun.”