"Yine kime yalan söylüyorsun? " diye soruyorum.
"Fatma'ya, Leyla'ya, Ahmet'e, Mehmet'e.." diyor.
"Peki, faydasını da görüyor musun?"
Biraz düşündükten sonra cevap veriyor;
"Eh! aralarda işe yarıyor."
"İşe yaraması ne zamana kadar sürüyor?" diyorum.
"Yatsıya kadar." demesini bekliyorum ama demiyor.

Kendine de yalan söylüyor. En büyük hataya düşüyor ve kendini de kandırıyor.  Allah'a inandığını, mü'min olduğunu, iyi bir kul olduğunu, kimsenin malında, mülkünde, koltuğunda, namusunda gözü olmadığını anlatmaya çalışıyor herkese. Ama inandırıcı gelmiyor. Özellikle ballandıra ballandıra anlattıklarına Allah'ın inanmadığını çok iyi biliyor. Bu sebeple iç dünyasında huzursuzluk yaşıyor aslında. Fakat kimseye hissettirmek istemiyor. Camiye giderken, cemaatle namaz kılarken huşûlu görünmek için çaba sarfediyor. Hatta bu çabasından dolayı, manevi sofradan ruhu aç olarak çıktığı oluyor camiden. Dışarda bekleyen dilenciye, önce içinden kızıyor sonra sağa sola bakınarak avucuna beş on kuruş para sıkıştırıveriyor.
Çok güzel bir işi vardır ve çevresi oldukça geniştir. O işe de yine Allah rızası için gelmiştir ama "Allah gerçekten razı oluyor mudur?" sorusunu kendi kendine sormaya bir türlü cesaret edemiyor. Bulaştığı pislikler, haramlar aklına geliyor. Zaman zaman içi sızlıyor. Kur'an okuyarak, zikir çekerek, nafile namazlar kılarak içindeki rahatsızlığa çare bulmaya çalışıyor. Yine olmuyor. "Ben" diyor. "Ne yapmalıyım, eski halimi çok özledim, hiç kimsem ve hiç bir şeyim yoktu ama çok huzurluydum." Uzun müddet düşünüyor. Geceleri uykusu kaçtıkça seccadenin başında ağlayarak tefekkür ediyor. "Değer miydi?" diyor. "Bunca yalan, dolan, günah, haram, bunlar için miydi? İşte geldik, işte gidiyoruz, gerçekten değdi mi? Ben ne yaptım? Geri dönsem vay, dönmesem vay!" Hüngür hüngür ağlıyor. Gerçek ve kalıcı hayata giden yolların işaretlerini görmeye başlamıştır.

Gözyaşlarıyla ıslanan kırlaşmış bıyıklarını mendiliyle siliyor ve daha fazla batmadan mutlaka çözüm bulması gerektiğine karar veriyor. Biliyordu, Allah affederdi. Ne kadar bataklığın içerisinde olursa olsun, pişmanlığını dile getirir, yalvarır yakarır ve bir daha aynı hatalara düşmemeye söz verirse kurtulabilirdi. Bu konuda kendine güveniyordu. Hafiflemişti. Rahat bir nefes alarak etrafına bakındı. Başını yukarı kaldırdığında mehtabın kendisine gülümsediğini farketti. Doğru yoldaydı. Artık hiç kimse kararından vazgeçiremezdi onu.
İşte halimiz bu kardeşlerim.

Çok bocalıyoruz, telaşlanıyoruz ama sonuçta kaybettiklerimiz daha fazla oluyor. Dikkat edelim, dengeyi korumaya, helalleri helal olarak elde etmeye çalışalım.
Rabbim, cümlemize doğruyu yanlıştan ayırma feraseti versin ve yine cümlemize hakikat merkezli yaşamayı nasip etsin.