Davul zurnalarla, güle oynaya yeğenimi askere yolladıktan birkaç saat sonra İdlib’teki menfur saldırı haberlerini duymaya başladım. Henüz televizyonlarda yayınlanmıyordu. Birazdan, son dakika haberleri üst üste gelmeye başladı. Onlarca şehidimiz ve yaralılarımız vardı. Gözümün önüne terminaldeki düğüne gider gibi gülüp eğlenen, şakalaşan kınalı yiğitler ve onları alkışlayarak “En büyük asker, bizim asker” diyenler geldi. Bu millet, çok asil bir millet. Mevzu vatan olduğunda gözü hiçbir şey görmez.

Bazıları; bataklığa battık, Suriye’de yanlış yaptık, yalnız kaldık gibisinden olumsuz yaklaşıyorlar meseleye. Biz ne zaman yalnız değildik ki? Kurtuluş Savaşında mı, Osmanlı’da mı, Selçukluda mı hangi dönemde, düşman ülkeler yanımızda yer aldı ki? Bunları bilmesine rağmen iktidar, bütün ülkeleri yokladı. Hepsinin ikili oynadığına birebir şahit oldu. Bu son olayda da Rusya’nın gerçek yüzü ortaya çıktı. Perdenin arkasında bütün düşmanlarımız ittifak halindeler. Amerika zaten şimdiye kadar hiçbir sözünde durmadı. Rusya, ABD, AB, İran, İsrail asla dostumuz değiller. Bazıları; “sürekli çaldığımız kapılar değişiyor” diye şikayetçi oluyor. Rusya’nın, ABD’ nin ve AB’nin fırıldak gibi döndüğünü lütfen unutmayalım. İran zaten takiyye peşinde.

Öyle bir bataklık ki Suriye. Girmesek, sınırlarımızdan içeriye doğru bombalar yağacak ve savaş ülkemizde devam edecek. Nitekim yakın zamana kadar her gün Şanlıurfa, Kilis gibi sınırdaki şehirlerimizde, atılan bombalardan onlarca masum ölüyordu. Girsen, ateşin içerisindesin. Çevremizde bir tane dost ülke yok. Hepsinin başında kukla yöneticiler var. Ancak her şeye rağmen girmemiz kaçınılmaz. O ateşi topraklarımızdan uzaklaştırmanın başka çaresi yok. Askerlerimiz sınır dışında harekâta başladıktan sonra, içerideki teröristlerin kökü kurutuldu. Uzun süredir, PKK ile yapılan çatışmalardan, mayınlardan acı haber gelmez oldu. Bunun yanında kurulmak istenen sözde Kürt devleti planı suya düştü. Bu sözde devlet ile İsrail, büyütülmüş, yukarılara kadar genişletilmiş ve güvenli hale getirilmiş olacaktı. Orada yaşayan halkın üzerine atılan bombalara bizim askerimiz göğüs gererek mülteci akınını durduruyor. Aksi takdirde sınırlarımızdan içeriye girmeye devam edecek olan milyonlarca mülteci üzerinden başka oyunlar oynanacak. Bir önemli konu daha var. O topraklar bize ecdat yadigârı. Biz orada ev sahibiyiz. Diğerleri gibi işgalci, yabancı ya da sömürgeci değiliz.

Durum netleşmeye başladı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi, göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Gücümüzü göstererek, bir adım dahi geri gitmeyerek, Rusya ve İran’ı barışa mecbur bırakmalıyız. Hedefte masum halkın kendi topraklarında yaşamasını sağlamak olmalı. Bu, her şeyden önce bizim için önem arz ediyor.

Bir şehidimizin tırnağına; değil Suriye, dünyayı değişmeyiz. Ancak durum ne olursa olsun, en güçlü silah, birlik ve beraberliktir. Her zaman ve zeminde, devletimizin ve kahraman ordumuzun yanında olmalıyız. Bu sebeple resmî ağızların dışında hiçbir açıklamayla, sokaklara dökülmeyle, bölücülükle işimiz olmaz. Fırsatçıların, tahrikçilerin virüs gibi yayılacakları ve fitne yaymaya çalışacakları bugünlerde, asla tuzaklara düşmeyeceğiz ve dimdik devletimizin yanında durmaya devam edeceğiz. Karşımızda her zaman olduğu gibi yedi düvel birleşmiş durumda. Değil 33, yüz bin şehidimiz de olsa, birliğimizden taviz vermezsek zafer bizimdir.

Reis’i sevmeyebilirsin, frekansların tutmayabilir, yapılanları yanlış bulabilirsin vs. Ne olursan ol, şu anda cephedeki ordu, bizim ordumuz. Dünya ile boğuşan ve hem ülkesini, hem de mazlumları korumaya çalışan bizim devletimiz. Kin, nefret kusarak dağılmayı değil, aksine birlik ve kenetlenmeyi tercih etmek zorundayız. Siyasi farklılıklar, gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri taş etmemeli. Ayrıca istek olmadan kan vermeye koşmak, askerlik şubelerinin önüne toplanmak, ayak bağı olmaktan başka işe yaramaz. Yapmamız gereken; soğukkanlı bir şekilde yetkililere kulak vermek ve ordumuz için dua etmektir.