‘Şifahi Sözleşme!’ olur mu?

Bayan bir tüketicimiz, son sürat düğün hazırlıkları yapmaktadır ve düğünün en önemli öğesi olan gelinlik için araştırmaya başlamıştır. Bir arkadaşının tavsiyesi ile bir işyerine giriyor. Denediği gelinliklerden birinin modelini beğeniyor ancak bedeni büyük geliyor, kendisine uygun bedenin bulunmadığı söyleniyor.

Başka bir işyerine bakmak için ayrılmak istiyor ancak görevliler atölyede gelinliği bedenine uygun hale getirebileceklerine ikna ediyorlar. Tüketicimizin beğendiği gelinlik kolsuz bir modeldir, tüketicimiz kolsuz bir model giyemeyeceğini ifade edince görevliler bu sorunu da çözebileceklerini söyleyerek işi bağlıyorlar!

Ancak sonrası tüketici için tam bir eziyete dönüşüyor.

Tüketicinin ifadesine göre;

-                Gelinlik küçültülürken komple küçültülmek yerine sadece kol altı kısmından ve dış kısımdan bir miktar olmak üzere daraltılmaya çalışılmış,

-                Boydan da kısaltılması lazımken bu da yapılmamış,

-                Kol, çift kat tülden takma ve kısa kol olacakken, dirseklere kadar tek kat ve ince tül, ayrıca istemediği halde kol ağzına motif eklenmiş.

Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki konu eser sözleşme kapsamında yapılmış olsa değerlendirmelerimiz daha farklı olabilirdi. Bu takdirde, düzenlenen sözleşmeyi önümüze koyup yapılan işin sözleşmeye uygun olup olmadığına bakıp kararımızı buna göre verebilecektik.

Ancak buradaki işlem eser sözleşme kapsamında değerlendirilebilecek bir işlem değildir. Bilindiği gibi, ‘Eser Sözleşme’ tanımı itibariyle, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Bu tanım gereği öncelikle eserin ne şekilde olacağına dair bir sözleşme bulunmalıdır, sözleşme de işin başında kurulmalıdır. Olayımızda, düzenlenmiş herhangi bir sözleşme bulunmamaktadır. Diğer taraftan, başlangıçta ortada herhangi bir malın da bulunmaması gerekir, aksine olayımızda mal hazırdır ve satıcı bu malı tadil ederek tüketicinin istediği hale getireceğini vadetmektedir.

Dolayısıyla, bu şartlarda, eser sözleşmeden bahsedilmesi mümkün değildir. O halde tüketicinin sorunu nasıl çözümlenebilir buna bakmamız gerekir. Tüketici bir iddiada bulunduğuna göre bu iddianın doğru olup olmadığını test edebilecek bir sözleşme var mı ona bakmak lazım gelir.

Ancak, eğer bir sözleşme düzenlenmemişse nasıl bir yol takip edilerek sonuca varılacaktır, bu husus da önem arz etmektedir.

Şifai sözleşmeler geçerli mi?

Tüketicilerle satıcılar bazen şifahi olarak sözleşebilmektedirler. Taraflar kabul ettiği ve bir uyuşmazlık çıkmadığı sürece bunda bir sakınca da yoktur. Ancak uyuşmazlık çıktığında taraflardan hangisinin doğru söylediğinin tespiti bazen mümkün olmamaktadır. Konu mahkemeye intikal etmişse varsa şahit ifadeleriyle bir sonuca varmak mümkünken, hakem heyeti aşamasında iken bu da mümkün olamamaktadır. Kanunda buna cevaz verilmesine rağmen ne yazık ki heyetler şahit dinleme yoluna gitmemekte, şahit çağrıldığında da şahitler davete icabet etmemektedirler. Peki bu takdirde hukuka uygun bir sonuca nasıl varılacaktır?

Kanaatimizce sözleşmeyi yazılı getirmeyen satıcılar bu riskin faturasını ödemeye hazır olmalıdırlar. Burada Türk Ticaret Kanununun 18. Maddesi önemli bir kılavuz niteliğindedir: Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. Bu hüküm aynı zamanda şu anlama geliyor; şifai olarak verilen sözler; varılan mutabakatlar yazılı hale getirilmemişse, sonrasında da bir uyuşmazlık ortaya çıkmışsa satıcı basiretli davranmamanın maliyetini karşılamak durumundadır. Zaten, Yargıtay* içtihatları da bu yöndedir. Satıcı sonradan ortaya çıkabilecek problemleri basiretli bir tacir gibi öngörebilmeli, problemleri baştan çözmenin yolunu bulabilmelidir.

Olayımıza dönersek eğer satıcının ileri sürdüğü iddia doğru ise yani bu yönde mutabık kalınmışsa bu mutabakat yazılı bir sözleşmeye dayandırılmalıydı, bu yapılmadığına göre ve dahi hangi iddianın doğru olduğu da tespit edilemediğine göre, tüketicinin beyanına itibar edilmeli ve basiretli bir tacir gibi hareket etmeyen satıcı doğan sonuca katlanmalıdır.

Gelinlik son haliyle ‘Ayıplı Mal’ tanımına girer mi?

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanununa göre, ‘tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmayan’… mallar ayıplı mal sayılmıştır.

Burada konunun taraflarca kararlaştırılmış olup olmadığına bakmak gerekecektir. Yukarıdaki izahata göre yazılı bir sözleşme düzenlenmediği açık olduğuna göre tüketicinin iddiasının doğru olduğu kabul edilmelidir. Kaldı ki, başlangıçta modeli beğenen ve bu yüzden peşinat ödeyen tüketicinin daha sonra aynı modeli beğenmeyip vazgeçmiş olması hayatın doğal akışına uygun değildir, bu da tüketicinin iddiasının doğru olduğu yönündeki kanaatimizi güçlendirmektedir.

Gelinlik ‘ayıplı mal’ tanımına uygundur, tüketicimiz seçimlik haklarını kullanma hakkına sahiptir.  

‘Ayıplı Mal’da seçimlik haklar…

Ayıplı mal satın almış bulunan tüketicilere yasa seçimlik haklar tanımaktadır. Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici;

1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme,

2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme,

3. Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,

4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme,

haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.

 

*Yargıtay 11. HD Esas:2010/13483, Karar:2012/4224 sayılı kararı

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar, Nesih Tanrıverdi