Şerbet gibi değil, Altın gibi gençlik

Abone Ol

Dindar nesil nasıl yetişecek? Gençler birbirinden olumlu mu etkileniyorlar yoksa olumsuz mu? Okullarda verilen dînî dersler yeterli mi? Örnek olması gereken sivil yapılar ne durumda? Her gün iyiye mi gidiyoruz, kötüye mi?
Bütün bu soruları, İmam hatip okullarının önünün açılmasından, başörtüsünün serbest bırakılmasından, manevî içerikli seçmeli derslerin bütün okullara yayılmasından ve STK ların imkanlarının genişletilmesinden sonra soruyorum.
Az da olsa dini hassasiyeti olan bir gençle, dini yaşantısı hiç olmayan bir genç arkadaşlık yapmaya başladığında, genelde dini  yaşantının zayıflığı daha cazip geliyor. Bilgi ve iman noktasında kendini yetiştirememiş gençler, özgürlüğün büyülü dünyasına kendilerini kaptırmaktan ve şerbet gibi bulundukları kaba göre şekil almaktan kurtulamıyorlar. Bu sebeple hassasiyetlerde azalmalar başlıyor. Başı kapalı kızlarımızın dar pantolonla gezmeleri, kısa kollu bulüz giymeleri, sevgili edinmeleri, dindar genç erkeklerimizin kısa şortla dolaşmaları, keçi sakallı olmaları, kafelerde oyun oynamaları, aralarda barlara takılmaları, bira yudumlamaları bunun en tipik örnekleridir. Bu davranışların altında karşıdakilere; "Ben bağnaz değilim, sizden hiç farkım yok, dindarım ama modern bir kişiliğe sahibim." mesajı verilir ve kabul edilme telaşı yaşanır.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Allah'ıyla, peygamberiyle, imanıyla, islamıyla gurur duyan, bu güzellikleri hayatında yaşayan ve çevresine de yaşatmaya çalışan, hangi okulda okursa okusun kendisini dini anlamda yetiştiren, okuyan, islamı dert edinen, inandığı ilkelerden asla taviz vermeyen, altın gibi pas tutmayan, fikirlerini her yerde ve her ortamda savunan, özgüveni yüksek, sosyal ve medeni cesaret sahibi gençler yetiştiremedik. Daha çok, gittiği yere ayak uyduran, ezik, çekingen, özenen, fikirlerinden, ailesinden, ecdadından utanan, kılıktan kılığa giren, haramı helali unutan gençler yaygınlaştı. Çok az miktarda özel yetiştirilen gençlerin ve bu konuda gayret gösteren yapıların, koca deryada bir damladan ibaret olduğunu düşünüyorum.
Burada, "gençlerimiz kafalarındaki soruların cevaplarını nerelerde arıyorlar, hangi kaynaklardan besleniyorlar?" sorusu gündeme geliyor. Maalesef yeni nesil, "kitap oku" mesajını duyduğunda, dini yazarları okumuyor, okumak istemiyor. Dini sohbetleri, programları, yayınları takip etmiyor. Bizlerin hayran kaldığımız için ballandıra ballandıra anlattığımız, şiirlerini ezberlediğimiz, hayatımıza rehber ettiğimiz, çağa yön veren şair ve yazarlarımızı tanımıyorlar bile. Onların ilgisini; magazin dünyası, muhalif basın ve yayınlar, dine saldıran şair ve yazarlar daha çok çekiyor. 
Anlatmaya çalıştığım, evladını manevi değerlerine saygılı, vatanı için canını verecek, ecdadının yolunda bir fert olarak yetiştirmek isteyen anne babaların yalnız bırakılmaması gerektiğidir. Elbette isteyene manevi mekanlar ve tahsil imkanları mevcut, ancak oralara giden yollar cazip değil, dikenler ve çukurlarla dolu. 
Eğlence mekanlarının zirve yaptığı, sevgilisiz gencin kalmadığı, alkol kullanımının ortaokul yaşlarına indiği, zinanın haram olarak görülmediği, dinin imanın suistimal edildiği, böylesine zor bir zamanda, duyarlı aileleri rahatlatmak için devlet seferberlik ilan etmelidir. Resmî veya sivil bütün kurumlarda, işyerlerinde, sokaklarda ahlak kurallarına uygun çalışma şartları getirilmelidir. İsteyen istediği yere, gençleri yoldan çıkarmak için randevu evi açamamalı, apartlar suistimale açık olmamalı, mezuniyet gecelerindeki kıyafetler ve içilenler gözden geçirilmeli, barlarda, kafelerde neler yapıldığı araştırılmalı ve cezai müeyyideler uygulanmalıdır.
Özetle, her şeyin ruhsatla, vergiyle çözümlenmesi yetmez aynı zamanda ahlaka uygunluğu ve topluma zararlı olup olmadığı da ölçülmelidir. Aynı şekilde gençlerimizin yetişmesinden devletimizin, STK larımızın, iş adamlarımızın, esnafımızın ve bütün vatandaşlarımızın eşit şekilde sorumlu olduğu unutulmamalıdır.