‘Satın Almama Günü’ 

Ve bize hatırlattığı ‘DEĞERLERİMİZ’

1952 yılından bu yana ABD'de Şükran Günü'nden sonraki ilk Cuma günü Noel alışveriş sezonunun başlangıcı olarak  kabul edilmektedir. Black Friday olarak adlandırılan bu gün dolayısıyla AVM’lerde %70-80 ler oranında indirim uygulanıyor hatta bazı ürünler ücretsiz dağıtılıyor.

Çılgınlığa varan bu saldırgan durum yavaş yavaş ülkemizde de kendine yer bulmaya çalışıyor. Ancak temelde tüketim kültürüne kaşı olmak üzere bu çılgınlığa karşı dünyada farklı etkinlikler de yapılıyor ki bu etkinliklerden en önemlisi ‘Buy Nothing Day’; Kanada’dan başlayarak dünyaya yayılan ‘Satın Almama Günü’. Biz de Tüketiciler Birliği olarak 2002 yılından bu yana bu etkinliğe destek veriyor yaygınlaştırmaya çalışıyoruz.

‘Satın almama Günü’nün çıkış hikâyesi de çok ilginçtir. Grafik Sanatçısı olan Ted Laver bir ara reklam sektörüne de hizmet vermeye başlıyor. Reklam sektörünün insanları nasıl yanlış yönlendirdiğine, hatta köleleştirmeye çalıştığına tanıklık eden Laver buna isyan ediyor ve karşı bir kampanya başlatıyor.  Kanada’dan başlayan bu akım giderek yaygınlaşıyor ve yüze yakın ülkenin tüketicileri/tüketici örgütleri bu eyleme destek verir hale geliyor.

Gerçekten de baktığımızda reklam sektörünün insanları uyuşturduğunu, tüketime bağımlı bir hale getirdiğini görüyoruz. Yine baktığımızda, dünya öyle bir hale geldi ki, bir bölgede açlıktan ölenler olurken diğer tarafta fazla yemekten yani obeziteden ölebiliyor. Hâlbuki insanca bir bakış açısı geliştirilebilse aynı kaynakla her iki kesimi doyurabilir ve böylelikle her iki tarafı da ölmekten kurtarabiliriz.

Ne acıdır ki, hem ‘Kara Cuma’ olarak kültürümüze yapılan saldırıyı barındıran tüketim çılgınlığı, hem de buna karşı başlatılan ‘Satın Almama Günü’  gibi eylemler batı orjinli. Yani zehiri üreten de batı panzehiri öneren de…

Tüketiciler Birliği olarak çılgınlığa karşı çıkan tarafta yer almakla bir taraftan tüketim çılgınlığının dayattığı ahlaksızlığa karşı çıkarken diğer taraftan da kendi değerlerimize dikkat çekmek istiyoruz.

Biliyoruz ki ‘satın almama günü’nde bir şey satın almamakla bir şeyi halletmiş olmayız. Ancak, bu gün vesilesiyle insanımızın şöyle bir duraksamasını, düşünmesini ve sonuçta kendi değerlerini hatırlamasını mümkünse bu değerlere geri dönmesini istiyoruz. Kendi değerlerimizin farkına vardığımızda zaten tüketim çılgınlığı da olmaz ve bu çılgınlık ile mücadele etmemize de gerek kalmaz.

Değerlerimiz;

İsraf, Göz Hakkı, Kul Hakkı, Kanaat, Helal, Haram…

Zaten bizim kültürümüzde ‘tüketim çılgınlığı’ gibi çılgınlıklar olmaz/olamaz. Bizim değerlerimizde ‘ihtiyaç’ vardır ve bu ihtiyacın helal yollardan karşılanması vardır: İnancımıza göre ‘ihtiyaç’ da, ihtiyacı satın alma metodu da helal olmalıdır.

 Mesela,‘Kazancımız bize aittir, dolayısıyla istediğimiz gibi harcayabiliriz,’ yargısı batıya ait bir değer yargısıdır, bizde karşılığı yoktur. Bizim inancımıza göre, kazandıklarımızda fakirin fukaranın hakkı vardır onu zekat olarak onlara vermek zorundayız. Peki, ‘geriye kalan miktar artık bize aittir bu parayı istediğimiz gibi harcayabilir miyiz?’ Yine hayır. O parayı da ancak ihtiyaçlarımız olduğunda bu ihtiyacı karşılamak için harcayabiliriz, orda da israf etmemek kaydı/şartıyla. 

Batıya baktığımızda Batı’da böyle değildir… Örnek olarak, paranız varsa bir karpuz satın alıp bir dilim aldıktan sonra gerisini çöpe atabilirsiniz, bu sizin doğal hakkınızdır…

İsraf

Tüketim ve harcamada; en aşağı derecede cimrilik, ortası iktisat, aşırısı ise israf olarak değerlendirilir. Allah (cc) İsrafı da, cimriliği de haram kılmıştır; “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa da hakkını ver; fakat israf ederek saçıp savurma!”

Göz hakkı

Göz hakkı dediğimizde belki dünyanın başka bir yerinde dile getirildiğinde kimsenin inanmayacağı bir olgudan bahsediyoruz.  Göz hakkı; ‘görülüp de imrenilen yiyeceklerden görenlere çıkarılan pay, imrenmelerini yok edecek küçük parça’ anlamına gelir.

Bir arkadaşım anlatmıştı, köyde büyük bir bahçeleri varmış, köyde toplandıkları bir ara mangal yapmak istemişler, bunu duyan annesi izin vermemiş, gerekçe olarak da “Dışarıda görüp yiyemeyen olursa hakkı bize geçer, ben kul hakkıyla ölmek istemem.” Diye açıklamış. ‘Annem ölünceye kadar bahçede mangal yapamadık.’ diye anlattı arkadaşım.

Kanaat

İnancımızın temel yapı taşlarından biri olan Kanaat; Yetinmek, ihtiyacından fazla kalan kazancını İslamiyet’in emrettiği hayırlı yerlere vermek; fakirlere, kimsesizlere, hastalara; cihat edenlere yardım etmektir.

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar, Nesih Tanrıverdi