Çıplak ve genç bir kadının emzirdiği yaşlı bir insan var tablonun birinde. Görüntü, bizim örfümüze, âdetimize, ahlakımıza, mahremiyetimize aykırı. Ancak bizim mahallenin insanlarından bu çıplaklığa ses çıkarmayanlar, sanat olduğunu söyleyenler, hatta savunanlar var.

Neymiş efendim?

Paul Rubens'in 1635'te yaptığı tabloymuş, Barok tarzıymış. Rusya'nın St.Petersburg şehrinin dünyaca ünlü Hermitage müzesinde sergilenen bu tabloda, elleri bağlanmış yaşlı adam Cimon, dönemin iktidarı tarafından itirafa zorlanmak için açlığa mahkum edilmiş.. Yeni doğum yapan kızı Pero büyük zorluklarla gardiyanlara rüşvet vererek babasını ziyaret eder ve kendi sütüyle babasını açlıktan ölümden korumak için emzirir. Kızın yüzündeki endişe, kapıya baktığı aşikâr tavrı, babasının omzunu şefkatle kavrayışı, güçlü duruşu ve cesareti yansıtmış. Babanın, kızının memesini emerken yüzünde oluşan o çaresizliğini, ellerini koyuş şekli ve vücut dili ile kabullenişini müthiş yansıtmış ressam. Mış, mış, mış…

O kadar masum olarak sunuyorlar ki, tabloyu alıp evin başköşesine asmak istiyorsun…

Adına sanat denilince her yol mübah mı oluyor? Örneğin, banyoda gaz zehirlenmesinden ölmek üzere olan çırılçıplak bir genç kızı kurtaran ve kucağına alan bir babayı, o halleriyle resmetmek, fotoğraflamak veya film yapmak, doğru olabilir mi?

“Sanat için soyundum, normalde öyle biri değilim” diyor hanımefendi. Sanat adına yatakta veya dışarıda yaptığı bütün rezaletleri, dünya seyrediyor, o ise namus abidesi gibi ortalıkta alnı açık dolaşıyor.

Üniversitede okuyan pırıl pırıl Anadolu kızını, çırılçıplak soyup, sandalyeye oturtup, diğer öğrencilere resmini çizdirmek, sanat öğretmek olabilir mi?

Sanat adı altında yapılan filmler, memlekette aile diye bir şey bırakmadı. Ortalık, sapıktan geçilmiyor. Filmlerde, dizilerde, kimin eli kimin cebinde belli değil, kıyafetler zaten o biçim. Sorarsan sanat icra ediyorlar. Tiyatrolarda bel altı konulardan geçilmiyor. Müzikte, müstehcen sözler, iç gıcıklayıcı besteler ve seks içerikli klipler çok fazla. Minibüste, otobüste, avm de bu müzikle yolculuk edenlerin içerisinde, sapık ruhlu olanların diğerlerine anlamlı anlamlı bakarak mesaj vermeye çalıştıklarını düşünsenize.

Öyle fotoğraflar, resimler, heykeller, tablolar, film afişleri var ki, gördükleri zaman yetişkinlerin bile yüzü kızarıyor. Ancak, bunlar, herkesin görmesi için üretiliyor ve reklamı yapılıyor.

Biz gençlerimizi, sanat eseri olduğu iddia edilen bu paçavralarla mı yetiştireceğiz.

Edepsizce yapılan bir yapıtı eleştirenlere, önce bizim mahallenin insanları karşı çıkıyorlar. Bu insanlar, tiyatroda bel altı bir espri gördüklerinde ayakta alkışlıyorlar. Veya çıplak bir heykel gördüklerinde, poz vermek için koşarak yanına gidiyorlar. Bu türden çalışmalara, bazı ülkelerde, değer verebilirler. Onların kültürü buna müsait olabilir. Ancak, biz farklı olduğumuzu bilmek ve bildirmek zorundayız.

Anlayış öyle değişmiş ki! Sokaklarda, gençlerin sarmaş dolaş, öpüşerek ve uygunsuz şekilde dolaşmalarına, en güzel şekilde müdahale etmek isteyenlerin bile karşısına önce bizimkiler çıkıyor.

Kusura bakmayın ama sanat eserinin; kültüre, mahremiyete, örf-âdete ve ahlaka saygılı olması lazım. En önemlisi de, bizim insanımızın aşağılık kompleksinden acilen kurtulması gerekiyor. Yapılan ahlaksızlıklara, yutturulmaya çalışılan sanat müsveddelerine, iğrenç gösterilere, alkış tutmakla, onların gözüne giremezsin. Yetiştirmek istediğin nesli, bu projelerden ve pisliklerden korumak zorundasın. Doğru yolda olan sensin, onlar ise yanlış yoldalar. Dik durmalı ve inançlarınla, kültürünle gurur duymalısın.