Kıymetli dostlar, para hakkında günümüz ekonomi sistemleri hatalı ve çok eksik izahlar yapmaktadırlar. 13 Yahudi ailenin anlayışlarına göre inşa edilen kapitalizme göre para değişim aracıdır. Bu düşüncede paranın tüketim aracı olma özelliği ve üretimin karşılığında basılması gerektiği bilgisi görmezden gelinmektedir

(Türkiye'de maalesef piyasada olması gereken para dolaşımda değildir ve toplam üretiminin karşılığı olarak da basılmamaktadır. Üretimin karşılığı para basmak demek karşılıksız para basmak demek değildir). İnsanların emeğinin artmasını sağlamak için para devreye konulmalıdır. Boşta duran yer altı kaynaklarının çıkartılması, işlenmesi  karşılığında yani bunun sonucunda oluşan değer için de para basılmalıdır. İnsanların ihtiyaçlarının oranı belirlenmelidir sonra da ihtiyaçların giderileceği miktarda para basılmalıdır. Tüketimi özendirmek ancak böylesine uygulanacak para politikalarıyla mümkündür. Dolayısıyla yıllık tüketimi satın alacak para muhakkak  basılmalı, toplum borçlanmaya, kredi kartlarına, faize muhtaç edilmemelidir. Eğer böyle yapılırsa ülkede ki üretim tüketim dengesi oluşacaktır yani  depolarda ki ya da raflarda ki alınmayan ve yığılan mallar insan ihtiyaçları doğrultusunda satın alınacağı, tüketim artacağı için üretim de kendiliğinden artacaktır.

Bizim ülkemizde maalesef üretim tüketim dengesi bozuktur ve toplumun büyük bir kesimi zaruri ihtiyaçlarını dahi doğru düzgün karşılayamadığı icin mal bolluğu mal yığılması yaşanmaktadır. Kıymetli dostlar, üretim problemi olmayan bir dünyada insanlar açlıktan ölmektedir diğer taraftan da üretilen mallar depolarda stoklanmaktadır. Bunun sebebi değişimi gerçekleştirmek için gerekli olan paranın ve yeterli talebin piyasalarda olmayışıdır. Devlet-i Aliyye devrinden sizlere örnek vermek istiyorum. Osmanlı Devleti'nde değişim için dolaşımda olan para, mal ve hizmetin karşılığında basılan maliyetsiz paraydı. Dolayısıyla bu anlayış paranın piyasada sorunsuz dolaşmasını ve reel iktisada katkısını sağlıyordu. Günümüzde iktisadın ilerlemesi, sorunların ortadan kaldırılması için Osmanlı Devleti'nde ki anlayışa dönmemiz gerekmektedir. Maalesef günümüzde ki sistemde dolaşımda ki para maliyetlidir yani üretim tüketim dengesini kurmadan, emek karşılığı olmayan, faiz borç sarmalında ki paradır. Sizlere anlattığım durum paranın üretimden çekilip reel ekonominin dışına çıkmasına, paranın belirli ellerde toplanmasına, üretim maliyetlerinin artmasına, talebin daralmasına sebep olmaktadır. Küresel sistemin tüm ülkelere ve Türkiye'ye dayattığı para modeli sizlere arz ettiğim şekildedir. Ülkemizin yöneticeleri zaman zaman bu küresel çarka çomak sokuyor, para baronlarına itiraz ediyor kafa tutuyor olsada bu mengeneden henüz  kurtulabilmiş değiliz. Kıymetli dostlar, şimdi geldik en önemli meseleye yani "para basma enflasyon olur" söyleminin yanlışlığını izah edeceğim. Para ile GSMH arasında doğrudan bir ilişki vardır. Çeşitli iktisadi sistem ve modellerin iddia ettiği gibi "para basma enflasyon olur" söylemi son derecede saçmadır. Burada sorulması gereken kritik soru şudur: Enflasyona veya deflasyona sebep olmayan para miktarı ne kadar olmalıdır? Yine Osmanlı devrinden örnek vermek istiyorum Sultan II. Abdülhamid Han, hazine ve darphaneyi emanet ettiği Maliyeci Süleyman Sûdî Efendi'ye bu soruyu sormuştur ve aldığı cevabı da Osmanlı iktisat sisteminde uygulamıştır. Süleyman Sûdî Efendi, sultan hazretlerine şu hikmetli cevabı vermiştir, hazretin yorumunu bugünkü dile uyarlarsak demiştir ki: "Sultanım, büyüyen ekonomilerde formülize edilerek ortaya çıkan oranlarda arz fazlasına göre emisyon genişletilmelidir. Aksi takdirde para darlığı kaçınılmaz olacaktır."  Sultan Hamid Hazretlerinin sıradışı maliyecisi Süleyman Sûdî Efendi'nin dediklerinden anlamamız gereken şudur ki büyüyen ekonomilerde piyasa dengesini sağlamak için her ülke ve toplum kendi değer ve oranları ölçüsünde darphane ya da merkez bankasının dolanıma çıkardığı parayı arttırmak, genişletmek zorundadır ve bu piyasanın talebine bağlı olarak üretilmelidir.  Devletlerin sizlere anlattığım gibi gelir elde etmesine ise senyoraj geliri denilmektedir. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde piyasada bulunması gereken para yerine borç para, faizli para veya başka ülkelerin paraları konulduğu için devletler işte bu sizlere arz ettiğim senyoraj gelirinden mahrum olmaktadırlar, faydalanmaları da mümkün olmamaktadır.  13 Yahudi ailenin inşa ettiği kapitalist anlayış, merkez bankalarını devletlerden bağımsız hale getirerek devletlerin merkez bankaları üzerinden senyoraj geliri elde etmelerini engellemektedir. Senyoraj geliri elde edemeyen ülkelerde insanlar için çöküş, piyasa için yıkım demek olan zengin ülkelerin bankalarının bastığı parayı faizle borç alarak emisyon yerine kullanmaktadır. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin üretim ve gelirinin, emeğinin, alın terinin zengin ülkelere transferi manasına gelmektedir. Sevgili dostlar, ülkelere dayatılan ve Türkiye'nin de kırmaya çalıştığı, baş kaldırdığı sözde iktisat politikaları Yahudilerin hazırladığı Kabala, Talmud öğretileri ile bezelidir. Dolayısıyla var olan dünya ekonomi sistemi ile gidilecek hiçbir yer yoktur. O yüzden bizleri idare eden kıymetli idarecilerimiz yönlerini  Devlet-i Aliyye'nin uyguladığı iktisat programına ve kendi gelenek ve göreneklerimize, irfanımıza dönerek sıfırdan yeni bir iktisat sistemi kurarlarsa işte o zaman tam manasıyla hem bizim hemde bizi örnek alacak devletlerin kurtuluşu olacaktır vesselam.