Biz dünyanın beşten büyük olduğunu kavrayabiliyoruz ve fikir isyanımız da bunu kavrayamayan milletlere ve zihniyetleredir.

Ünlü tarihçi B.Lewis’in şu tespitini biraz düşününce, bu fikrin doğruluğunu, kültürel kodlarımızda varlığını tarihçi gözüyle de ispatlandığını görüyoruz, B.Lewis: "Türkler dünyayı bir bütün olarak görmektedirler. Bu görüş ise insanın, toplum, hayat ve dünya hakkındaki tutumunu şekillendiren ve buna göre kurum ve düşünce yaratan bir güçtür. Bu şekilde yetişmiş bir insan toplumu, dünyayı birbirlerini etkileyen parçalardan meydana gelmiş bir organizma olarak görmek iktidarına sahiptir[1] der.  Ne yazık ki yüzyıllardır yerinden sökülmeye çalışılan bu “güç” Karpat’ın ifadesiyle "Böyle bir tutum Türkiye'nin kültür alanındaki hedefi, ümidi ve çözüm bekleyen başlıca sorunudur"[2]

Beşikten mezara, küçüğümüzden büyüğümüze, bu gücü hissediyoruz ama dokunamıyoruz. Varlığından eminiz ama kendimizden emin değiliz. Duygularımız ayakta ama aklımıza yer bulamıyoruz. Düşünür bir siyasetçi Mahir ÜNAL bu durum için önemli bir durum tespiti ile özetler. “Kültürümüz (İslam Kültürü ve Medeniyeti) bize düşünce boyutu ihmal edilip duygu boyutuyla aktarıldı.”[3]

Düşünce boyutu hep kadük bırakılan medeniyet arayışımız da el yordamıyla birkaç düşünürün omuzlarında kaldı.

Ünal’ın bu tespiti aynı zamanda medeniyet mefkûresi olarak sık sık vurguladığımız iddiamızın yönünü, gücünü, hızımızı ve başarı ihtimalimizin medeniyet hazinesinin hemen üzerinde olup da hazine arayan talihsiz bir define avcısının acınası halini de gösterir. Bir kâşifin rüyasında gördüğü hazine sandığının peşine düşüp, yıllarca bin bir çile ile arayıp durduktan sonra aradığı hazine sandığının, aslında düş gördüğü ağacın dibine gömülmüş olduğunu anladığı andaki hazin macerasını da hatırlatır.

Buraya kadar olan bitenler bir teşhis ve hemen herkesin farkında olduğu bir durum. Dünyada olup biten siyasi, iktisadi, ekonomik, dini, ilim bilim ve düşünce adına ne varsa “yitik bir hazinenin arayışında” olma hali ve hem yanımızda hem uzağımızda olan peşine düştüğümüz medeniyet hazineleri.

“Kızıl Elma” sadece dünyayı değil dünyanın ötesinde ahirete, doğuşa ve batışa bakan, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar koşan, mavi küreden bir ayağı kültürel değerlerinde, diğeriyle dünyaya seyyah, bir eliyle Hakka, diğer eliyle halkın derdine derman olan ruh haliyle “her gün yeni şeyleri söylemek” sevdasında bir derviş hali, çilehanesi gönlü hazine bir semazen olma durumu.

Kızıl Elma, bütün dünyayı bir bütün olarak görebilme iktidarıdır. Dünyanın neresinde olursa olsun, güneşin battığı her yer insanın hizmetinde sunulmuş bir arz ve insanca yaşatılmaya layık olmasının derdinde olmadır.

Kızıl Elma eğitimde; hayatı okula, okulu hayata taşıyabilen, akılcı, değer yüklü, lider ve yetiştirme odaklı, sorduran, sorgulatan, okuyan ve okutan, okuduğundan felsefe üreten, hikmetin ardında yorulmayan, insan merkezli, özgüvenli karakterin yolunu gösteren, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesiyle donatılan, bilginin hamalı değil, hamisi ve banisi olan, “mış” gibi öğrenen ve öğretenden uzak, nicel ve nitel dengesini kurulduğu, hem kendisiyle hem de toplumla ve de insanlıkla barışık birey yetiştirmeyi hedefleyen, insan kaynağının her hücresini yerli yerince zamanında kullanan, planlı, denetimli, bütün dünyayı, hayatın kendisini bir okul olarak gören sistem kurma çabasıdır.

Bu sadece Türkiye'nin kültür alanındaki hedefi, ümidi ve çözüm bekleyen başlıca sorunu değil, bütün dünyanın da beklediği “insan” olma yolunda gayesi olmalıdır.

Bütün insanlığı, olan biten her şeyi anlayabilmek, farkında olabilmek ise bu yücelmeye bağlıdır. Piri Reise hayret eden bir nesil yerine Piri Reisi aşan, bütün âlemi gönlüne bir harita gibi resmedebilen nesiller için; özgüveni yüksek, eğitim farkıyla örnek, sayısal farkla yeterli, azim farkıyla yüzyıllara fark atma âleme Türk toplumunun ve İslam Medeniyetinin farkını fark ettirme zamanıdır.

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar Nadir Yıldırım


[1] (B. Lewis, Turkey: Westernization. s.328).

[2] (K.Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, s.425).

[3] Mahir Ünal, Bir TV konuşmasından (2017