(Osmanlı Tekkelerinde İlim, Kültür, Sanat, Metafizik, Bilim Var mıydı Yok muydu?)

Kıymetli dostlar, Fransa'da Fransız Bilimler Akademisi (Özgün Fransızca ismiyle Acadíémie des Sciences, XIV. Louis tarafından 1666 yılında kurulan Fransız bilim topluluğudur. Günümüzde de varlığını ve bilimsel çalışmalarını devam ettirmektedir) ya da Notre Dame Katedrali (Fransızca: Cathédrale Notre Dame de Paris. Paris, Fransa'da bulunan dünyaca ünlü bir katedraldir. Meryem Ana'ya ithafen isimlendirilmiştir. Gotik yapıdadır. Gül-Haç ve Tapınakçıların karargahlarındandır. Batı dünyasına strateji üreten, yol gösteren kurumları mistik inançları  bünyesinde barındırmaktadır) gibi önemli strateji, sanat, estetik, ilim, maneviyat merkezi olan kurumlar vardır. Osmanlı İmparatorluğu'nun ise bunlar gibi kurumu vardı: tekkeler ve dergahlar. (Sevgili dostlar, Fransa'nın iki önemli ilmi manevi kurumu ile tekke ve dergahların karşılaştırılmasının yapılması sadece işleyiş ve fonksiyonları itibariyledir. Yoksa doğru yolda olduklarını veya İslami kurumlardan üstün olduklarını kabul etmek kastıyla ifade etmiş olduğum karşılaştırma değildir). Maalesef tarihte güzel sanatlar ve ilimler akademileri gibi faaliyetlerde bulunan tekkelere atılmış iftiralar bulunmaktadır. Bu  iftiraların en bilineni tekkelerin tembelhane olduğu, ilim, fikir, bilim, sanat ve edebiyatla yakından uzaktan alakası olmadığı yalanıdır. Sözü daha da uzatmadan sadece 18. ve 19. yüzyıllardan örnekler vererek yalanı çürütelim. 

1- Osmanlı tarihinde tekkelerin birçoğunun bünyesinde medreseler de bulunmaktaydı. Şeyh efendilerin büyük bir kısmı aynı zamanda da müderris ünvanını  taşımaktaydı.

2- Tasavvufi kaynakların izini sürdüğümüzde bir şeyh tarifi görmekteyiz. Yapılan şeyh tariflerinden kısaca bahsetmek istiyorum. "Bizim indimizde şeyh ol kimsedir ki yolu şeri şeriftir", "Şeyh şeriat, tarikat, hakikat ilimlerini bilmek zorundadır.", "Fıkıh ilimlerini ve medrese ilimlerini şeyh olanın bilmesi zaruridir" 

3- Osmanlı döneminde  tekke ve dergahlarda Hazret-i Pir Niyazi-i Mısrî, Yunus Emre, İbn-i Arabi, Mevlana Celaleddin Rumi gibi sufi dehaların entellektüel seviyesi oldukça yüksek eserleri hem şerh ediliyor hem okutuluyor ve hemde bahsi geçen eserlerden bahisler seçilerek münazaralar ve eğitimler yapılıyordu. 

4- Yol büyüğü ya da kurucusu olan pirlerin çok büyük çoğunluğu medrese tahsili görmüş kişilerdir. Pirlerin postlarına oturan şeyh efendilerin çoğunluğu da medreseden icazetli kimselerdi.

5- Osmanlı'nın şeyhülislâmlarından çok önemli iki zaattan da konu ile ilgili olduğu için bahsetmek istiyorum. Meşhur şeyhülislâmlardan Zenbili Ali Efendi tekke ve tarikatların lehine biri manzum biri mensur iki risale yazmıştır. Şeyhülislâm İbn-i Kemal'de İbn-i Arabi Hazretlerini savunan ünlü fetvasını kaleme almıştır. 

6- 1913 yılında Medresetu'l Meşayıh isimli tasavvuf medresesi de padişah emriyle  kurulmuş, Osmanlı Devleti'nin eğitim kurumları içerisinde ki yerini almıştır. Medresetu'l Meşayıh'ın ders programı içerisinde tekke ve dergahlarda asırlardır okutulan tüm ilimler bulunmaktaydı. Halkın geneline de açık olan medresenin  talebeleri arasında şeyh çocukları, vezir, paşa evlatları, ulema çocukları,  

konak, köşk sahibi zengin soylu ailelerin çocukları bulunmaktaydı. Medresenin tüzüğünü yazanlar arasındaysa  dönemin Evkaf Nazırı Hayri Bey, Meclis-i Meşayih Reisi Muhammed Elif Efendi, Bursa Milletvekili Şeyh Tahir Bey, Maarif Nazırlığı müdürlerinden Ziya Bey gibi zevat-ı kiramı sayabilirim (Tekkeler ve Zaviyeler / Mustafa Kara/ Sayfa: 65-89) 

7- Yapılan araştırmalardan öğrendiğimiz kadarıyla ve tespit edilebilenlere bakarak 18. yüzyılda medrese mezunu olan şeyhlerin listesini vermek istiyorum. Celvetiler 29, kadiriler 19, bayramiler 5,  mevleviler 14, nakşibendiler 17, halvetiler 36. Yani dostlar anlayacağınız 18. yüzyılda medrese mezunu şeyh efendilerin tespit edilebilen sayısı 120'dir. 

8- 18. asırda şeyh efendilerin yazdığı eserlere bakacak olursak hazretlerin çok farklı konularda kitaplar kaleme aldıklarını anlamaktayız. Yani arz etmek isterim ki şeyh efendiler sadece dini kitaplar yazmamışlar çok farklı konularda eserler telif etmişlerdir. Önemli olduğu için hazretlerin eserlerinin konu başlıklarını da sizlere söylemek istiyorum tefsir, hadis, fıkıh, akaid, edebiyat, tarih, coğrafya, musiki, gramer, astranomi, fizik, kimya, matematik ve tıp. Bu bilgileri ilk defa okuyanlar için verdiğim konu başlıkları muhtemelen ilginç gelmiştir çünkü öyle bir algı oluşturulmuş ki sonuç olarak Osmanlı'da alimler ve evliyalar sadece dini kitap kaleme almışlar gibi bir düşüncenin ortaya çıkmasına sebep olunmuştur. 

9- 18. asırda tespit edilebilen hattat şeyh efendiler şunlardır: Bayramî şeyhi Himmetzâde Abdullah Efendi, Celveti şeyhi Mehmed Şâkir Efendi, Halvetî şeyhi Mehmed Tulûî Efendi ve Ahmed Vefkî Efendi, Kadiri şeyhi Safiyyüddin Efendi ve Avnullah Efendi, Mevlevi şeyhi Nayî Osman Dede ve Yusuf Zühdî Dede, Nakşi Şeyhi Mehmed Emin Tokadi, Müstakimzâde Saddeddin Efendi, Neccârzâde Mustafa Efendi.

10- 18. asırda tespit edilebilen musiki ile ilgilenen şeyh efendiler şunlardır: Halvetî şeyhi Tablîzâde Ali Efendi, Ali Şirugânî Efendi, Mehmed Tulûî Efendi, Mevlevi şeyhi Neyzenbaşı Arabzâde Ali Dede Efendi (Osmanlı Toplumunda Tasavvuf/ 18. Yüzyıl/ İnsan Yayınları/ Sayfa: 639 -664).

11- 19. yüzyılda çok sayıda şeyh Efendinin camilerde, yaygın eğitim kurumlarında, medreselerde, mekteplerde müderris, muallim, rehber olarak doğrudan görev aldıklarını bilmekteyiz. Bu hakikat şeyh efendilerin cahil oldukları tezini çürütmektedir. Şeyh efendiler okullarda genellikle edebiyat, Arapça, Farsça, mantık, güzel yazı, musiki dersleri okutmuşlar, özel olarak da astronomi, matematik, kimya dersleri vermişlerdir. Örnekler vermek gerekirse Edirne'de Suzek Fakih Mahallesi'nde ki tekkesinde irşad faaliyetlerini yürüten ve 120 yaşında vefat eden Davud Efendi (v: 1866) eski caminde Arapça ve tefsir okutmuştur. 1865 yılında vefat eden halifesi Şumnulu Yusuf Efendi ise derslerde şeyhi azizinin asistanı olarak görev almıştır. Şumnulu Yusuf Efendi'nin 1893 yılında hakka yürüyen halifesi Ali Seyfi Efendi kadı olarak devlete hizmet etmiş, kendi evindeyse taliplerine seyru süluk yaptırmış, İlm-i Ledün dersleri okutmuştur. Çayırlı Medresesi Müderrisi Mütercim Mesnevihan Esad Dede Hazretleri çeşitli mekteplerde Farsça ve Mesnevi okutmuştur. Kadiri Şeyhi Muhammed Şerafeddin Efendi önce Sultan Abdülaziz'e imam ardından da Mekke Kadısı olmuştur. Erzurum Hüseyniye Kadiri Tekkesi Şeyhi İsmail Tokadi Hazretleri Muradiye Medresesi'nin baş müderrisi olak görev yapmıştır. Yusuf Sıdkî Efendi Mardin Kadısı olmuş, insanlara adalet dağıtmıştır. İsimleri ve yaptıkları görevleri çoğaltmak mümkündür.

 12- 19. yüzyılda şeyh efendiler eserler kaleme almaya devam ettiler. Konu başlıklarına göz atalım. Hazretler, tarikat âdap ve erkanına dair eserler, hikmet ve irfan konulu kitapları yazmaya devam ettiler. Bununla birlikte şeyh efendiler biyografi, tefsir, hadis, kelam ve mantık, edebiyat, musikî mecmuaları, nazariyat kitapları, hat albümleri de kaleme almışlardır. Şeyh efendiler sadece İslami ilimler ve güzel sanatlar da eserler vermediler. 19. asırda kaynakların izini sürdüğümüzde anlamaktayız ki hazretler tıp, jeoloji, matematik, astronomi gibi pozitif bilimlerle ilgili de derin metinler üretmişlerdir. Nakşi şeyhi Kilisli Abdullah Sermest Efendi tıpla ilgili kitap kaleme almıştır. Konya Mevlevi Tekkesi aşçıbaşı Hasip Dede ise hem resim sanatıyla uğraşmış hemde tıp kitabı yazmıştır. 1917 yılında vefat eden Nakşi şeyhi Hacı Ali Paşa askeri tıbbiyeden mezun olmuş ve uzun yıllar aynı okulda müdürlük yapmış, botanik dersleri okutmuştur. Halvetî Uşakki Şeyhi Süleyman Rüşdi Efendi (V: 1834) Menâfiu'un-Nas isimli tıp kitabı telif etmiştir. Halvetî Şeyhi Ali Rusçuki Efendi (V: 1857) İlm-i Tabakatül Arz isimli jeoloji kitabı yazmıştır. Kethüdazade Arif Efendi'nin halifesi Tevhid Efendi Nuhbetül Hisab isimli matematik kitabı kaleme almıştır. Mimar Talatî Efendi ise Halvetî şeyhidir ve Sirkeci Postahane Binası ile Elmalı baraj inşaatı kendisine aittir. Halvetî Cerrahi Saçlı Şeyh Mustafa Efendi Tekkesi Şeyhi Cemaleddin Efendi ise Sultan II. Abdülhamid Han Hazretlerinin kilercibaşısı olmaya hak kazanacak kadar yemek kültüründen, ilaçlardan ve bitkilerin dilinden anlayan bir arif-i billahtı (Osmanlı Toplumunda Tasavvuf 19. Yüzyıl/ İnsan Yayınları/ Hür Mahmut Yücer/ Sayfa: 763- 852). Kıymetli dostlar, size arz etmeye çalıştığım konu çok uzun ve derin. Konunun ayrıntılarını merak ediyorsanız satır aralarında verdiğim kaynakları edinip okuyabilirsiniz lakin söylemek isterim ki sadece verdiğim kısa kısa örnekler bile anlaşıldığı üzere Osmanlı tekkelerinin tembelhane olduğu yalanını çürütmektedir. Bilakis Osmanlı tekkeleri tembelhane olmak şöyle dursun güzel sanatlar ve bilimler akademilerinden farksızdı vesselam.