Kıymetli dostlar, geçtiğimiz günlerde Amerika Birleşik Devletleri kendince Türkiye Cumhuriyeti'ne meydan okudu. Amerika Deniz Kuvvetlerine ait resmi Twitter hesabından İstanbul'da 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün ve kendilerine ait savaş gemisinin fotoğrafını paylaştı. Üstelik sizlere arz ettiğim rezillik ABD donanmasının ilk rezilliği de değildir, kuruluşunun 241. yıl dönümü dolayısıyla da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, 1801-1805 yıllarında Trablus kıyılarında Türk bayrağıyla savaşan askerlerin öldürüldüğünü gösteren temsili tabloyu da kullanmışlardır. Lakin Amerika'ya ve onların uşaklarına, sevdalılarına hatırlatmak isterim ki bir zamanlar ABD Başkanı Osmanlı padişahının tasdiki ile makamına oturuyordu. Üstelik yüce Osmanlı Devleti’ne vergi ve haraç ödüyordu. Dostlar bu söylediklerim arşiv vesikalarıyla sabittir yani masal ya da hayal ürünü değildir. Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında ki anlaşmanın orijinal metinlerinden biri şu anda ABD’de bulunan George Washington- Mount Vernon müzesindedir. Anlaşmanın adı Trablus'tur. Taraflar ise ABD- Osmanlı İmparatorluğu’dur. Anlaşmanın dili Osmanlı Türkçesidir. Sevgili dostlar, bu belge bizlere, ABD'nin 2 asırlık geçmişinde, kendisine yabancı bir dille imzalanan antlaşma olduğunu ve karizmasının Türkler tarafından yerle bir edildiğini göstermektedir. ABD, 22 maddeden oluşan Osmanlı'ya tabiiyet ve haraç antlaşmasına fiilen 1818 yılına resmen de Sultan Abdülmecid Hazretlerinin padişahlığına kadar bağlı kalmıştır. Tarihte Trablus Antlaşması veya ABD-Osmanlı Sözleşmesi olarak kayıtlara geçen metin, 4 Kasım 1796'da ABD ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan antlaşmadır. Türkçe yazılan ve 22 maddeden oluşan Amerika'ya dikte ettirilen antlaşmaya, Amerika Birleşik Devletleri adına Joseph Donaldson ve Osmanlı adına Cezayir Beylerbeyi Cezayirli Gazi Hasan Paşa Hazretleri, nam-ı diğer Hasan Dayı imza attı. 1783 yılında ortaya çıkan ABD'nin denizlerde hâkimiyet kurma ve Akdeniz'de izinsiz bayrak sallayarak dolaşma çabaları bölgeyi hareketlendirdi. Osmanlı Devleti de ABD'yi o dönemde resmi olarak tanımıyordu. Akdeniz'de, Cezayirli gemicilerin izinsiz dolaşan iki Amerikan gemisine el koyması ise tansiyonu yükseltmiştir. El konan gemi sayıları artınca taraflar masaya oturmaya karar verdi. ABD, Cezayir'deki esirlerin iadesi ve gerek Atlas Okyanusu'nda, gerekse Akdeniz'de ABD sancağı taşıyan hiçbir gemiye dokunulmaması şartlarının kabul edilmesi durumunda Amerikan başkanlarının Osmanlı padişahına arz-ı itaat edeceğini, göreve gelmelerinde tasdik alacaklarını tek sefere mahsus 642.000 altın ve yılda 12.000 Osmanlı altını (21.600 dolar) ödemeyi kabul etmiştir. ABD, tarihinde kendileri açısından utanç vesikası saydıkları metin ile ilk kez Osmanlı İmparatorluğu tarafından Trablus Antlaşması’yla vergiye bağlanmıştır. Ayrıca 4 Kasım 1796 yılında imzalanan antlaşmada ABD, Osmanlı İmparatorluğu’na Amerikan başkanın göreve gelmesini Osmanlı padişahının tasdiki şerefine 40 bin İspanyol altını, altın ve gümüş saatler, elmas yüzükler ve pahalı kumaşlardan yapılmış kaftanlarla ödemeyi de kabul etmiştir. Sevgili dostlar, Osmanlı Devleti’ni cahil, ilimden, coğrafyadan habersiz, kudretsiz, işe yaramaz diyerek yaftalayanların sözlerine sakın inanmayın. Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşundan yaklaşık 20 yıl sonra Osmanlı Devleti’ne haraç ve vergi vermeye başlaması ve tabiiyet arz etmesi dahi bu tür sözlerin iftira olduğunu ortaya koymaktadır. Dostlar 18. yüzyılda, Kuzey Afrika’da ki askerler, denizciler ve akıncılar İstanbul’un kontrolündeydi. Osmanlı İmparatorluğu, Türk denizlerinde dolaşma anlaşması yapmış ve itaat arz etmiş olan ülkelerin bayrağını taşıyan gemilere Osmanlı Denizcileri saldırmıyorlardı, diğer gemileri ise esir ediyorlardı. Deniz akıncıları, bu yüzden Osmanlı’ya yıllık 200 bin İspanyol Doları vergi ödeyen Fransa’nın ve yine 280 bin İspanyol Doları vergi ödeyen İngiltere’nin gemilerini esir etmiyorlardı. Osmanlı Sultanı IV. Mehmet, 1656 yılında İngiliz Amerikan Sömürge Yönetimi'nin ricası ve yalvarması üzerine iki Ermeni'yi (aslında iki istihbarat elemanını) ipek kozacılığını öğretmek üzere okyanus ötesine göndererek Türklerle Amerikalılar arasındaki ilk teması başlatmıştı. ABD'ye giden Osmanlı ajanları yüce devletimize çok kıymetli bilgiler de getirmişlerdir. 1700'lü yılların sonlarında ise ABD, Akdeniz'de gemilerini güvenli yüzdürebilmenin yollarını arıyordu çünkü özellikle Batı Akdeniz, Osmanlı deniz piyadelerinin sık sık izinsiz gemilere saldırdığı, esir ettiği bir bölgeydi. Bu saldırılardan, esaretten kurtulabilmenin yolu ise Osmanlı'ya vergi vermekten ve tabiiyet arz etmekten geçiyordu. Amerika Başkanı George Washington, vergi anlaşması görüşmelerinde imparatorluk tarafından muhatap alınmadığı için onun bir idarecisi olan Cezayir Beylerbeyi Dayı Hasan Paşa Hazretleri ile anlaşmak zorunda kalmıştı. Hasan Paşa dayılığını, denizlerde nam saldığı kahramanlıklar nedeniyle almıştı. Sonunda 1796'da anlaşma sağlandı, Amerika bir seferliğe mahsus 642 bin altın karşılığı dolar ve yılda 12 bin Türk altını vergiyle ve Osmanlı padişahına tabiiyetini arz ederek Akdeniz’de gemilerini huzur içinde yüzdürebilmenin garantisini alabildi. Osmanlı yönetimi, anlaşmanın Türkçe yapılmasını da şart koşmuştu. Bu anlaşma ABD açısından; yabancı dilde yapılması ve bir ülkeye vergi ödemek zorunda kalması tabiiyet arz etmesi bakımından bir ilkti. Dostlar maalesef ABD kendisini her zaman haklı görmektedir, üstelik kendi geçmişine pek bakmaz gerçekleri de hatırlamak istemez. Çünkü Amerika bir zamanlar Türkiye'nin “haraç ve vergi mükellefiydi". Başkanlarının makama geçiş onaylarını da Osmanlı padişahından almak zorundaydı. Yamyam Amerika'ya ve Amerikan sistemini ayakta tutma çabasındakilere tarihlerini her zaman hatırlatmak ve hadlerini bildirmek zorundayız vesselam.