"Doğru düzgün bir şey neden almadınız?" sorusuna genelde; "Bulamadık ki, hiçbir mağazada yok." cevabı veriliyor. Yok çünkü. Aradığımız ölçülerde, örf adetimize uygun kıyafet; ne kızlarımız için, ne de erkeklerimiz için yok. Sadece gençler değil, çocuklar, büyükler bile üzerlerine bir şeyler almakta zorlanıyorlar. Ayrıca bu mağazaları; "Burası Türkiye, bizler de Müslümanız. Neden bizlerin de giyebileceği şekilde kıyafetler getirmiyorsunuz?" diye uyaran da yok. Dolarda olduğu gibi, dışarıya bağımlı olunan her konuda kriz var. Bir kısmı anında hissediliyor, bir kısmı ise zamanla... İşte kıyafet konusu da bunlardan biri.

Geçenlerde yoldan geçen gençleri gözlemledim bir müddet. Delikanlılarımızın giydikleri pantolonların tayttan farkı yok. Azıcık eğilseler, affedersiniz popoları görünüyor. Ayaklara doğru indikçe iyice daralıyor ve çorap gibi oluyor. Zaten bedene yapışık vaziyette. O ince pantolonun altından, aniden fırlamış gibi ince uzun, cırlak renkli, bir çift ayakkabının çıktığını görüyorsunuz. Tıraşları sorarsanız ayrı bir şekil. Tarifi imkansız. "Çukur" isimli bir dizi vardı, gençlerin o dizideki tıraşları, dövmeleri ve kıyafetleri taklit ettiklerini duydum. Bu sebeple bir kaç bölümüne ben de baktım. Gerçekten de gençlerimiz, Çukur'dan etrafa dağılmış gibiydiler. Bir insanın göz zevki olmaz mıydı?

Maalesef gençlerimiz, estetikten, zevkten, giyinme kültüründen mahrumlar. Zevk sahibi olanlar da, hiçbir mağazada aradıkları tarzda giysi bulamıyorlar. Kızlarımız için durum daha vahim. Onlar da; ya hiç giyinmemiş, ya da rastgele üzerlerine bir şeyler almışlar gibi, saç baş dağınık, yataktan fırlamışcasına dolaşıyorlar sokaklarda. Mağazaların reklamını yaptıkları kıyafetleri giyen kızlara uzaktan bakanlar, utançlarından başlarını öne eğiyorlar. Bütün giysiler, bayanların göstermemeleri gereken yerlerine işaret etmek, göstermek, ilgi çekmek için üretilmiş. Çok değil, on-on beş yıl önce babalar, eşler, erkek kardeşler, o vaziyette sokağa çıkılmasına asla müsaade etmezlerdi, kıskanırlardı. Şimdiki gençler, babalar, kardeşler, kıskanmıyorlar. Kimlerden kıskanacaklarını bilmiyorlar. Delikanlının nişanlısı, eşi, kız kardeşi, erkek arkadaşlarının ortasında oynuyor, dans ediyor, beyefendinin hiç sesi çıkmıyor. Hatta kalkıp kendisi de birlikte oynuyor. Bu esnada tanıdığı diğer hanımefendileri piste davet etmeyi de ihmal etmiyor. Bunlar yaşanırken kıyafetlerin utanacak türden olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Üzülerek ifade ediyorum, yeni nesil, kimlerle nasıl konuşacağını, evine kimleri nasıl davet edeceğini, kadın erkek birlikte program varsa, o ortamlarda nasıl davranacağını, bayanlarla olan mesafesinin boyutunu, arkadaşlarına ne zaman "evet", ne zaman "hayır" demesi gerektiğini, hangi içeceklerin helal, hangilerinin haram olduğunu, zinayı, namusu, mertliği, dürüstlüğü, kızlığı, erkekliği bilmeden büyüyor. Bu, sadece onların suçu değil elbette. Kendimize özgü, nişanımız, düğünümüz, gezmemiz, misafirliğimiz, ev sahipliğimiz, oturup kalkmamız, sözümüz, sohbetimiz, alışverişimiz, kıyafetimiz, kısaca örf adetimiz kalmadı.

Adeta her şey yeniden icat ediliyor. Bu icatların sahipleri ise bizler değiliz. Elbiseleri, dizileri ve diğer kötü örnekleri üretenler. Nasıl olmamızı istiyorlarsa, öyle oluyoruz. Hem de hiç itiraz etmeden. Toplum olarak uçuruma aşağı süratle yuvarlanıyoruz. Yıkılan her kalemizin arkasından "ah, vah" ediyoruz ama durdurmak için dik durmaktan aciz kalıyoruz.

Eskiden, "bizim sülaleden içki içen, zina eden, kumar oynayan, çıplak gezen çıkmaz." diyerek gurur duyardı insanlar. Maalesef böyle sülaleler hemen hemen hiç kalmadı. Herkes, teslim oldu ve ortaya çıkan ama bizim olmayan yeni tabloyu normal görmeye başladı. Allah, sonumuzu hayır etsin. Özümüze dönmek, kendimize gelmek nasip olsun inşallah.