Osmanlı Devletini, bilhassa kuruluş ve yükseliş devirlerinde İslam Medreseleri ve Tasavvuf Tekkeleri ayakta tutuyordu. O iki temel yok artık. Ahır zaman fitneleri, fesatları, krizleri toplumu temelden sarsıyor. Lakin İslam’ın EMR-İ MARUF – NEHY-İ MÜNKER farzı esas alınarak yapılmış topyekûn bir ıslah projesi yok. 1961 Yıllarında akşam gazetesinde unutamadığım Rahmetli Bedi Cevat ULUNAY isimli bir köşe yazarının bir yazısını okumuştum.

Halen o yazı kulaklarımda çınlamaya devam etmekte olup sevgili okuyucularımla paylaşmak üzere kaleme aldım. Hatırımda kaldığı şekilde o zamanki ahlaki yozlaşma ile ilgili yazıyı sizlere aktarıyorum. “Eski İstanbul külhanbeyleri ahlaki bakımından o zamanki insanların en aşağısı idiler. Yalnız mahallesinden bir kızı yalnız başında sokakta gezerken gördüklerinde bir daha sizi yalnız başınızla gezerken görürsem ayaklarını kırarım derdi. İkinci sefer yine ikaz eder, ama üçüncü sefer mutlak ayaklarını kırardı” demesi bu günkü en ahlaklı diye bildiğimiz insandan bu durumu beklemek mümkün mü? 

Bugün ise, bütün dünya tarifi mümkün olmayan bir ahlak yozlaşması içerisinde bulunmakta. Bu adeta geçen günü aratır şekilde devam etmektedir. Netice olarak bütün insanlık huzursuz, gelişmiş ülkelerde ise bu zafiyet daha da fazla. Ülkemizde tedbir olarak, Din Bilgisi ve Ahlak dersleri verilmektedir. Yine tedbir olarak, binlerce İmam Hatip Okulu açıldı. Bu okulda bütün öğrencilerin beş vakit namazları kılmaları ve hatta cemaatle kılmaları gerekmez mi? Bu konu üzerinde neden durulmuyor. Parçalanma ve bölünmeyi giderecek, ümmet birliğini kuracak en ufak bir teşebbüs ve kıpırdanmayı görmeyi çok isterdim.

Bu gün Ülkemizde milyonlarca insan faizci, ahlaksız ve bir sömürü düzeni olan kapitalizm, kendisine İslam kılıfı içerisinde takdim edildiğinden maalesef bu yanlışı desteklemektedir. Bu düzeni bertaraf edecek bütün insanlığı kurtaracak acilen Adil Bir Düzene ihtiyaç vardır. Adil Düzen yoksa Ekonomide Enflasyon, sömürü ve dışa bağımlılık vardır. Ahlakta rüşvet, soygun, hortumlama, inanç ve kültürümüze uymayan durumlar yaşanır. Malum olduğu üzere, Hukukta yasalar güçlüyü korur. İlimde telif eser olmaz, tercüme ve taklit yapılır. Siyasette İç ve dış siyasette bağımlılık yaşanır. Sağlıkta sezaryenle doğum ve kürtaj artarak devam eder. Eğitimde tamamen taklitçi bir eğitim uygulanır. Bilhassa Ailede saygı, sevgi ve hürmeti görmeyi ne kadar isterdim. Sanayide icat olmaz, montaj yapılır. Sosyal yapıda cinayet ve tecavüzler artar. Sporda taraflar arasında düşmanlık artarak devam eder.

İkinci Dünya harbi 1951 barış antlaşması ile sona erdi. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak bu savaşa katılmadık. 1920-1951 senesi arasında 30 yıl nasıl vakit geçirdiğimizi taktirlerinize sunuyorum. İkinci Dünya Harbine giren Almanya 1951 senesinde barış anlaşması yaparak savaş sona erdi. On yıl içerisinde sanayileşerek, 30 Ekim 1961 yılında Türkiye’den 2500 işçi aldı. Biz bu arada 40 yıl sanayi ve teknoloji hariç, bünyemize, kültürümüze uymayan her şeyimizi batıya endeksledik ve endekslemeye de devam ediyoruz. ABD Japonya’ya 20 Kilotonluk iki Atom bombası attı. Endirekt tesirleri ise halen devam etmektedir.  Halkı ise üzüntülerini yaşamakta olup, çalışmalarına devam etti ve bir haylide yol kat ettiler. “Biz geçmişte şöyle bir katliam yaşadık, o nedenle öz kültürümüzü korumak ve kendi teknolojimizi geliştirip, düşmanın aynı şeyi tekrar yapmasına fırsat vermemeliyiz” dediler. Japonlar Bilim ve Teknolojideki başarıları, geçmiş ve gelecekteki durumlardan ders alarak çocuklara ilk önce fabrikaları, daha sonra 300.000 insanın ölümüne sebep olan Hiroşima ve Nagazaki’yi ziyaret ettirdiler ve ettiriyorlar. Sizler çalışmazsanız akıbetinizde bu olur diyorlar. Dolaysıyla Japonya’da bir çocuk okul sürecinde Milli bilincini geliştiriyor ve başarıya odaklanıyor. Bizim dinimizde “iki günü birbirine eşit yaşayan ziyandadır” emrine bilfiil uyduğumuzda çareyi başka yerlerde aramamıza gerek kalmayacağını bilmemize rağmen, çareyi batıdan arıyoruz.

İslam Dünyası bir an önce bu durumlardan ders çıkarmaları gerekirken, köhnemiş batının arkasından gitmek için manevi değerlerimizi bile bir tarafa bırakmaktadırlar. Şu anda Arakanda zalimler o kadar acımasız ki, soy kırıma devam etmektedirler. Mecliste bile şu anda Müslüman Milletvekili bırakmamışlar. Müslümanlara terörist damgası vuran batı, gerçek teröristleri göz ardı edip, Müslümanlara yapılan katliamları adeta zevkle seyrediyorlar. Müslümanların tek suçu Rabbimiz Allah’tır demeleridir. O halde Müslümanlar bir an önce İSLAM BİRLİĞİ, İSLAM NATOSUNU kurmaları gerekir. Bu görevde Türkiye’ye düşeceği aşikârdır. Vesselam…

 

Maraş Pusula Haber www.maraspusula.com / Yazar Ahmet Emiroğlu