2-

Tarihi bilmemek, en büyük talihsizliktir. Tarihi bilgilerin artıkça ve tarihten ders aldıkça, talihin artar.

3-

Tarihin derinliklerine inildikçe, tarihte yaşanan olayların hikmetleri anlaşıldıkça, içinde yaşadığımız zaman değer kazanır ve daha da anlamlı hale gelir.

4-

Tarih bilmek, dış politikaya ve siyasi gelişmelere bütüncül bakmayı sağlar. Aksi halde, karanlık bir odadaki cismi tuttuğu yere göre tarif eden gözü kapalı insandan farkımız olmaz.

5-

Tarih bilmek, her şeyin fani ve geçici olduğunu, nice nice makam ve mevkilerde olanlardan geriye yalnızca, ya yaptıkları hayırlı işlerin sevabının ya da şerli işlerin vebalinin kaldığını anlamamızı sağlıyor.

6-

Tarih sahnesinden gelip de geçiyoruz. Herkes sahnede olduğunu unutmasın ve meleklerden alkış almaya baksın.

7-

Tarih ne abartılı bir şekilde anlatılacak, ne de hafife alınacak bir konudur. Olduğu gibi kabul edilecek ve olduğu gibi yansıtılacak bir değerdir.

8-

Tarih bir ağacın köküdür. İçinde bulunduğumuz zaman, ağacın gövdesi, dalları ve yapraklarıdır. O köklerden beslenir ağaç. O kökleri beslemez ve kurutursan ne ağaç kalır, ne de başka bir şey kalır.

9-

Tarihe iki tür bakılır. Bir hazine ve içi cevher dolu bir hazine sandığı gibi de bakılır. Ya da işi bitince atılan bir eskimiş eşya gibi de bakılır. Ben tarihe bir hazine sandığı gibi bakılmasını ve o sandıktan her an cevher alınıp da başımıza takılması gerektiğine inanıyorum.

10-

Tarih bilincine sahip insanların sayısını çoğaltmak gerekir. Tarih bilincine sahip insan sayısı ne kadar artarsa kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasal anlamdaki başarımız artar.

11-

Tarihimizi olduğu gibi anlatmak ve Osmanlı olmak üzere, Selçuklular, Oğuzlar ve tüm ecdadımızı sevdirmek hususunda (maalesef), Cumhuriyetin ilk yıllarında çok çok hatalar işlendi. Sümerleri, Hititleri bize Ecdad diye göstermek, örnek alınacak medeniyetler diye öne çıkartmak bu Milletin evlatlarına heyecan da vermez, umut da vermez. Hititler, Asurlar, Sümerler yalnızca Anadolu’da yaşamış da geçip gitmiş birer topluluktur, eski birer Devlettir. Türk Gençliğine Osmanlı’yı, Selçukluları ve Oğuzları sevdirelim ve örnek alınması için anlatalım. Başka Devletlerden bize ne!

Evet, bu yazımda “Tarih ve İnsan” başlığı altında 11 maddede fikirlerimizi sıraladım ve son sözleri Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek’e bırakıyorum:

“İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya.

Bir yanda akan benim öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan hep basamak basamak.

Benimse alın yazım yokuşlarda susamak.

Her şey akar su tarih yıldız insan ve fikir.

Oluklar çift birinden nur akar birinden kir.”

Üstadımızın Sakarya Türküsü isimli şiirden ilk altı beyiti size sundum. Üstadımız Necip Fazıl’ı Ülkemiz gençlerine tarih şuuru aşılamakta ve şiir ve yazılarında Osmanlı’yı olduğu gibi anlatarak, gerçekleri haykırmakta her daim cesur sesiyle hatırlayacağız. Ruhu şad olsun.

Üstadımız “Destan” isimli şiirinde;

Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:

diye hemen ilk mısralarda haykırır ve şiirin en sonunda şu gerçeği ifade eder:

“Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;

Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap.”

Şiir ve tesiri işte budur. Şiir hakikati en kısa şekilde ifade etme sanatıdır. Durum anlaşılmış ve mesaj alınmıştır. İnşaallah.

“Tarih ve İnsan” noktasında daha neler neler yazılır da, biz “Tarih ve İnsan” noktasında hassas olalım ve “bize kahraman gibi gösterilenlere değil de gerçek kahramanlarımıza sahip çıkalım” diyerek sözlerimizi bitirelim. Vesselam.