Bugün RAMAZAN BAYRAMI ile vedalaşıyoruz. Dijital bayram yaşamak zorunda kaldık ama fena olmadı. Bana sorarsanız iyi de oldu. Buna ihtiyacımız vardı. Önceden olsaydı, çoğunluk bayram iznini, ya hafta sonu ya da başı ile birleştirecekti ve tatile çıkacaktı. Eş-dostla, yine telefonlarla, görüntülü aramalarla bayramlaşılacaktı. En iyimser düşünceyle, beşer dakika ziyaretlerde bulunup yola öyle çıkılacaktı.

Eski değil, daha daha önceki bayramlarda bir araya gelinirdi, çoluk çocuk, hısım-akraba, dost-ahbap gerçekten çok güzel bayramlar yaşanırdı. Ancak, son yıllarda, ceplerde paralar çoğaldıkça, başkalarının yaptıkları görüldükçe, bayramların tadı kaçtı. Azımsanamayacak bir çoğunluk, soluğu tatil beldelerinde almaya başladı.

Öz eleştiri yapacak olursam, uzun yıllardan beri, bu kadar verimli bir Ramazan ayı ve bayram günleri geçirdiğimi hatırlamıyorum. Yarım asırlık ömrümde, Kur'an'la tanışalı iki ay oldu. Elhamdülillah müslümanız ama Kur'an'ı sadece hatim için Arapçasından okuyorduk ve bize hangi mesajların geldiğini bilmiyorduk. Baktık ki vakit müsait, evde durmak zorundayız. Ailemle birlikte, her gün birer sayfa meal okumaya başladık. O lezzeti anlatmak imkansız. Konuların derinliğine inmiyoruz, yeniden fıkıh arama, tefsir yapma gayesinde değiliz. Bu sayede, alimlerimizin yazdığı eserleri daha iyi anlamaya başladık. 123. sayfaya geldik. Kıssalar, ismi geçen kavimler, sanki bizmişiz gibi, inen her ayet doğrudan bizi muhatap alıyor düsturuyla okuyoruz. Biliyoruz ki bu kitap bize indi ve onu bize gönderen, anlamamız, ders almamız ve yaşamamız için gönderdi. Kılabildiğimiz kadarıyla teravihleri evimizde kıldık ama inanın kendimize bu kadar zaman ayırmaktan hep mahrum kalmışız.

Bayramda da aynısı oldu. Neşemiz, sadece bayram içindi. Gezme, tatile çıkma yerine, gönüllerimiz bayram havasıyla coştu. Yine bayramlıklarımızı giydik, aramızda hediyeleştik ve dijital ziyaretlere başladık. Herkesi çok rahat aradık, herkes de bizi çok rahat aradı. Biliyorduk ki, millet evlerinde oturmuşlar, bayramlaşmak için telefon zilinin çalmasını bekliyorlar. Hiç kimse, mezarlıkta, yollarda, sağda-solda değil.

Doğrusu bu muydu? Asla değil. Bu, kötünün iyisi. En azından bayrama özel zaman ayrıldı. Doğru olan, hem zaman ayrılması, hem de o zaman diliminde dolu dolu bayram yaşanmasıydı. Aynı durum, oruç için de geçerli. Oruç ile özel ilgilenmeliydik. Ailemizle, dostlarımızla, konu-komşumuzla, orucun semtimize geldiğini iliklerimizde hissetmeliydik. Akşamları neşe ile yollara dökülmeli, bay-bayan ayırımı yapmadan, gençlerle, çocuklarla, camilere gitmeliydik. Ramazan akşamları, sokaklarda bayram coşkusu olmalıydı. Lokantalar, eğlence yerleri, kahveler vs. bir ay izne gitmeliydiler. Açık olması gerekenler de, pencerelerini perdeleyerek açmalılardı. Oruç tutamayanların, Ramazan ayına saygısı hissedilmeliydi. Bu sene, mecburiyetten bütün mekanlar kapalıydı. Keşke, bu güzellikler gönüllü olsaydı.

Koronavirüsten tiksiniyoruz. Dünyanın başına bela oldu. Ekonomiler, özgürlükler, eğitimler, işler, güçler, tepetaklak oldu. Ancak, insanların ellerindekinin kıymetini bilmesine, kendine çeki düzen vermesine de sebep oldu. Sokağa çıkmak, nefes almak, yürümek, tokalaşmak, kucaklaşmak, bir araya gelmek, istediğin zaman istediğin şeyi alabilmek, safları sıklaştırmak, camilere gidebilmek, paçacıda paça içmek, bir çay ocağında oturup bir dostunla çay içmek, düğünlerde oynamak, eğlenmek vs. her şey çok kıymetliymiş. Meğer elimizde olduğunu sandığımız hiçbir şey bizim değilmiş. Bazen arabaya binerken, özlediğimi fark ediyorum.

Vesselam, böyle bir Ramazan, böyle bir bayram ve bugünler, bizleri tefekküre sevk etti. İnşaallah, ders alanların, ibadet edenlerin, maneviyata sarılanların sayısı çoğalacak. Rabbim, bela, musibet ve hastalıklardan kurtulmayı, daha güzel oruçlar, bayramlar ve günler yaşamayı cümlemize nasip etsin.