Ehl-i Beyt’e muhabbet, onların yoluna gitmekle olur. Onların irsine, yoluna gitmekte muhabbetle olur. O muhabbet de  manevi yakınlık ile olur. / Kenan Rıfai Hazretleri

Kerbelâ hadisesi, insanın gönlünü paramparça eden ve insanlıkla bağdaşması, asla mümkün olmayan  son derece elim bir FÂCİADIR.

Kerbelâ Ehl-i Beyti MUSTAFA’nın bize neler öğretmek için feda-yı can ettiklerinin bir başka göstergesidir. Ayrıca İslam prensiplerinin daha o prensiplerin ilanından çok kısa bir zaman sonra Dünya menfaatperestleri tarafından ihlâl edildiğinin, hiçe sayıldığının çok acıklı ifadesidir.

Hz. Hüseyin Efendi’mizin şehâdetine maruz kaldığı zulme ağlamak muhabbet ve gönül işidir. Aşktan ve Ehl-i Beyt muhabbetinden nasibi olmayanların ise Kerbelâ faciasıyla dertlenmelerini beklemek ise büyük bir hatadır. Mü’minlere düşen, Hz. İmam-ı Hüseyin Efendimizin TEVHİD için kendini feda ettiğinin bilinmesidir. TEVHİD’in ne denli önemli olduğunu anlayabilirsek ancak o zaman ARINACAĞIZ, UYANACAĞIZ VE DİRİLECEĞİZ. İşte Hz. İmamın bize anlatmak istediği de budur.

Şimdi Bize Bu Kutlu Mirası Bırakan Ve Onu Sevmeden (Ehl-İ Beyt’e) İman Etmiş Sayılmayacağımız” Hz. Hüseyin Efendimizi kısaca tanıyalım.

Hz. Hüseyin Efendimiz Hicretin 4. Senesinde Şaban ayının 5. Gecesinde Dünya’ya teşrif ettiler. Hz. Rasulullah SAV Efendimiz ona dualar edip Hüseyin ismini verdiler.

Hz. Hüseyin Efendimiz son derece mütevazı bir insandı. Hayatını okuduğumuzda biz Müslümanlar için ibret alacak o kadar çok hatırası var ki! Allah cc. ibret alanlardan ve şefaatlerine nail olanlardan eylesin.

Hz. Hüseyin Efendimizden Hatıralar: Hz. imam son derece mütevazı idi. Bir keresinde fakir ve zavallı durumda olan insanların yanından bineğiyle geçerken onlara selam verdi. Biçare insanlar yere serdikleri bir örtü üzerinde bulunan ekmek kırıntılarını yiyorlardı. Hz.Hüseyin’i görünce  ona Aşk  ve derin bir hürmetle bakarak “Gel! Bize, soframıza ortak ol ey peygamber torunu.” Dediler. Resulullahın torunu bineğinden indi ve şöyle buyurdu:”Allah başkalarını hor gören kibirli insanları sevmez” Sonra fakirlerin yanı başına geldi ve onların yemeğine katıldı. Yemekten hep birlikte kalktıklarında onları evine davet etti. “ Siz beni çağırdınız; ben çağrınıza uydum. Haydi şimdi de ben sizi çağırıyorum evime gelin!” Dedi. Yoksul insanlar bu teklifini seve seve kabul edip beraberce evine gittiler.

Ebu Eyüb El Ensari anlatıyor: “ Rasulullah SAV ‘ın yanına girdim. Hasan ve Hüseyin Peygamber AS‘ın göğsünde oynuyorlardı. Ey Allahın Elçisi! Onları seviyor musun? Diye sordum. Buyurdular ki: “ Onları nasıl sevmeyeyim ki. Benim dünyadaki reyhan çiçeklerimdir.

Hz. Hüseyin Efendi’mizin kölesi bir gün getirdiği çorbayı  kazara İmam Efendimizin üzerine döktü. Yanmış olmanın verdiği acıyla olsa gerek mübarek yüzleri biraz asıldı. Bunun üzerine köle (Ali İmran suresi 134 . ayet) ” Allah öfkesini yenenleri sever “ dedi. “ Öfkemi  yendim” diye buyurmuş. Köle Allah affedenleri sever” demiş. Hüseyin Efendimiz” Affettim” diye buyurmuş. Köle “ Allah ihsan edenleri sever” deyince “ azâd ettim” diye buyurmuş. Dinimizin yüceliği ve mükemmelliğine ve Hz. Hüseyin Efendi’mizin davranışındaki inceliğe bakınız. Kölenin hatası, onun azâd edilmesine sebep olmuştur.

Abdullah b. Mesud (ra.)Hz.nin anlattıklarına göre Hz. Peygamber AS. Efendi’miz torunları Hasan ve Hüseyin’i işaret buyurarak” İşte bunlar benim iki oğlumdur. Kim bunları severse beni sevmiş olur.”

Allah Dostlarından Hz. Hüseyin Sevgisine Örnekler:

Bir Muharrem ayı içerisinde Edirnekapı’sındaki bir dergâhta Kerbelâ şehitleri için mersiye okunuyormuş. Adamın biri dergâhtan çıkıp da kapı önünde sıradan bir simitçinin durduğunu görünce: İçeri gelsene arkadaş! Burada Hz. Hüseyin için mersiye okunuyor. İçeri girip sende dinle demiş. Simitçi” Hz. Hüseyin için mersiye okunuyor sizde dinliyorsunuz öyle mi? demiş. Arkasından AMAN YA HÜSEYİN diye öyle bir sayha vurmuş ki. Simitçi oracığa düşüp ölmüş.

Halveti tarikatı şeyhi Harun Baba Hazretleri dervişlerine “ On Muharrem dışında bir günde ölürsem cesedimi köpeklere atın” diye vasiyet etmiş. Bir on Muharrem günü su, su diye inleyerek hakka yürümüş.

İşte Allah dostları Şah-ı Şehid-i Kerbelâ Hz. Hüseyin Efendimizi böyle sevmişler.

Hz. Hüseyin’in Hikmetli Nasihatlarından Örnekler:

Hz. Hüseyin’in yolundan gitmek istiyorsak onun mübarek sözlerine ve nasihatlerine kulak verelim:

Her kim bir mü’minin bir sıkıntısını giderirse Allâh’u Teâla onun dünya ve ahiret sıkıntılarını giderir.

Her kim halkın rızasını, Allah’ın gazabını kazanarak elde etmek isterse Allah onu insanlara bırakır.

Cenâb-ı Allah’tan başka sığınağı olmayana zulmetmekten sakın.

Bir Müslüman kardeşin senden ayrıldığında arkandan söylemesini istemediğini sen de onun arkasından söyleme.

Allah korkusundan ağlamak cehennemin ateşinden kurtuluştur.

Cömertlik eden yücelir; cimrilik yapan ise küçülür.

Ey Allah’ım seni kaybeden ne bulmuş, seni bulan ne kaybetmiş. Gerçekten senin yerine başka bir şeyi tutan ziyan etmiştir.

Kıyamet günü yalnız Allah’tan korkan kimse emin olabilir.

Hz. Hüseyin Efendimizi ne kadar tanımaya, onun bir derya olan ilminden ve ahlakından istifade etmeye çalışsak da gayretimizin kâfi geleceğini zannetmiyorum. Ama Cenabı Mevla’dan dileniriz ki bu ahlak ve faziletten bir zerre dahi olsa bizi de nasiplendirsin.

Kerbelâ hadisesini Fuzuli Hz.nin Hadîkatü’s Süedâ  adlı kıymetli eserinden tefekkür ederek incelemenizi tavsiye ediyorum. Zaten ehli gönül olanlar ve mutasavvıflar Fuzuli Hz.nin kitabını, defteri aşk olarak görüp, onun göz yaşlarının izlerini takip ederek Muharrem aylarında okuya gelmişlerdir. Ancak biz de yazımızın sonlarına geldiğimiz bu kısımda, yürekleri dağlayan bu faciaya kısaca değinelim.

Kerbelâ Vakası ve Hz. Hüseyinin Şehadeti:

Hz.Osman devrinde Muaviye b. Süfyan mücadelesinde önce Hz. Ali’yi onun şehadetinden sonra Muaviye’yi destekleyen ve Muaviye’nin hilâfeti ele geçirmesinden sonra da onun tarafından Kûfe’ye vâli tayin edilen Muğîre b.Şube önce Muaviye’nin çevresindeki adamları daha sonra da Muaviye’yi ikna ederek Hicretin 56. Senesinde Yezid’in veliaht olmasını sağladı.  Çünkü  Yezid çok şarap içmesi, namaz kılmaması, şehvete aşırı düşkünlüğü, zulmü ve fahişelerle yatıp kalkması nedeni ile meşhur biriydi. Bu nedenle insanlar Yezid’e ne kadar karşı çıksalar da onun korkusundan kerhen evet demek zorunda kaldılar. Hz. Hüseyin ile Hz. Ebubekir’in oğlu Abdurrahman, Hz.Ömer’in oğlu Abdullah, Abdullah bin Zübeyr ve İbni Abbas Yezid’e biat çağrısını reddettiler. Ancak o yıl umre için Mekke’ye gelip dönüşünde Medine’ye uğrayan Muaviye orada hutbe okuyarak oğlu Yezid’e biat çağrısında bulundu. Mescidde bulunan Hz. Hüseyin ve arkadaşları aralarında bekleyen cellatlar nedeniyle karşı çıkamadılar.

Yezid’e babası sağken, ondan sonra tahta çıkacağına dair söz verildi. Yezid, Muaviye ölünce Hicretin 60. Yılında Halife olarak biat aldı. Aslında bu, korku, terör, adam kayırma ve rüşvetle elde edilen bir mirastan başka bir şey değildi. Oysa ortada bir Müslüman devleti var idiyse onu yönetecek en son kişi Yezid’di. Hayatta olan sahabeler ve tabiinden nice bu işe layık insan vardı.

Hz. Hüseyin ve arkadaşları Yezid’e biat etmediler. Hz. Hüseyin, güzel ahlakı, adaletli davranışı zulme karşı oluşu, babadan oğla geçen bir krallık gibi değil gönül hoşluğu ile seçilen ve biatla başa geçen bir başkan yönetimindeki İslam Hükümetini savunması ve peygamber SAV soyundan gelmesi nedeni ile farklı konumdaydı. Bu nedenle Yezid ve adamları onu sıkıştırıp biat talebinde bulununca o da Medine’den ayrılıp Mekke’ye sığındı. O sıralarda kendisine Irak taraflarından yüz bin kişinin onu desteklediğini gelip emirliğini ilan etmesini isteyen mektuplar geldi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin amcasının oğlu Müslim b. Akîl’i “onun kendisinin elçisi olduğunu, ona güvenebileceklerini, oradaki durumu araştıracağını, eğer durum anlatılanlar gibiyse oraya hemen geleceğini “anlatan mektuplarla Irak’a gönderdi.

Müslim Kûfe’ye geldi. Çevresini saran Kûfe’liler Hz. Hüseyin’in emirliğini kabul ettiklerini, canları ve malları pahasına onu destekleyeceklerine dair yemin ettiler. Müslim biatçı kitlesinin 18 bine yükseldiğini görünce Hz. Hüseyin’e durum elverişli diye mektup gönderdi. Hz.Hüseyin bu mektubu alınca Mekke’den yola çıktı. Yezid ise olanları takip ediyordu. İlk olarak Kûfe emiri Numan b. Beşir’i azletti ve yerine Basra valisi Ubeydullah b. Ziyad’ı getirdi.

Ubeydullah b. Ziyad Kûfe’ye geldi. İlk iş olarak kabile reislerini ve Kûfe ileri gelenlerini saraya alarak saray kapılarını kapattırdı. Müslim b. Akîl ordusuyla kapıya geldiğinde, kabile reisleri ve Kûfe ileri gelenleri Ubeydullah b. Ziyad’ın yanından saray dışındaki kabilelerine ve bağlılarına dönün eve gidin, bu işe bulaşmayın emrini verdiler. Ubeydullah reislere Kûfe sokaklarında dolaşarak halkı Müslim’den uzak tutmalarını istedi. Öyle oldu ki her kes birbirine eve dön çağrısı yapmaya başladı. Sonunda Müslim’in çevresinde kimse kalmadı. İhanete uğrayarak yapayalnız kalan Müslim, gideceği yeri bile bilmiyordu. Gece olunca bir eve sığındı. Ancak bunu öğrenen cellatlar evi kuşattılar ve çok büyük uğraşlardan sonra Müslim’i yakalayarak sarayın damında boynunu vurmak suretiyle şehid ettiler.

Müslim öldürülmeden önce Muhammed b. Eş’as’a eğer başarabilirsen Hz. Hüseyin’e mektup yazarak buraya gelmemesini geri dönmesini  söyle diye tembihte bulundu. Muhammed b. Eş’as söyleneni yaptı ancak Hz. Hüseyin geri dönmedi.”Allah ne dilemişse olur” diyerek tüm ikaz ve ısrarlara rağmen yoluna devam etti. Çünkü ona göre mesele İslâm ve İslâm’ın varoluşuyla ilgiliydi. Müslümanların özlerini korumalarıyla ilgiliydi. Yezid’e karşı durulmazsa artık her zorbaya boyun eğilecek demekti. Yoluna devam etmese bile Yezid onu Mekke veya Medine’de rahat bırakmayacaktı. O sadece Allah’a aidiz. O’na döneceğiz diyordu. Hacir denilen yere gelindiğinde yanındakilere taraftarlarının ihanetini anlatarak dönmek isteyenlerin dönebileceğini söyledi. Bunun üzerine herkes dağıldı. Yanında sadece Mekke’den birlikte yola çıkan arkadaşları kaldı.

Kerbelâ’ya geldiklerinde sordu-Buranın adı ne?

-Kerbelâ! Dediler. Hüseyin;

-Şiddet ve belâ! Dedi.

Burada Ubeydullah b. Ziyad, Ömer b. Sa’d’ı göndererek Hz. Hüseyin’den biat etmesini istedi. Hz. Hüseyin kabul etmedi. Arada yapılan görüşmeler neticesinde dokuz Muharrem günü ertesi gün görüşmek üzere süre aldılar. Ubeydullah’ın elçilerinin gitmesinden sonra yanında bulunanları toplayarak gidebileceklerini  söyledi ancak onlar ayrılmayacaklarını söylediler.

Hz. Hüseyin, Aşura günü (10 Ekim 680) sabah namazını arkadaşları ile beraber kıldı. Yanında sadece 32 atlı 40 da piyade vardı. İki taraf karşılaştı. Savaş çok uzun sürdü. Sonunda Hz.Hüseyin’in başını gövdesinden ayırdılar. Mübarek vücudunda 33 kesik 34 de darbe izi vardı. O gün bir tek Hz. Hüseyin’in karısı Rebab’ın kölesi sağ kalabildi. 72 kişiyi acımasızca katlettiler. Hicri 10 Muharrem  61.

Evet kısaca bu facianın öyküsünü yazmaya çalıştım. Dini Mübîn uğruna kendisini feda eden şah-ı şehidi sadece 10 muharremde anmak yeterli değildir. Aşure pişirip dağıtmak ve sadece 10 Muharremde hatırlamak  işi basite indirgemek olur. Onun ahlakı ile ahlaklanmak gerek vesselam.

Şimdilik hoşça bakın zatınıza...

    

Maraş Pusula Haber www.maraspusula.com / Ömer Faruk İspir