Ortaokul ve lise karnelerimi, takdir teşekkür belgelerimi aralarda çıkarıp masanın üzerine koyuyor ve bir müddet seyrediyorum. Gözümün yaşardığı zamanlar oluyor. Geçmişe gitmemek ve duygulanmamak elde değil. Hayatta olan hocalarıma hayırlı ömürler, vefat edenlere rahmetler diliyorum. Bazı ayrıntılar aklıma geldikçe bu yaşta bile tekrar eğitimden geçtiğimi ve bir şeyler öğrendiğimi hissediyorum.

Karne dağıtılacağı günün gecesinde uyuyamazdık. Sabahın olmasını iple çekerdik. O gün bambaşka bir heyecan olurdu. Yanımızda çantamızı, kitap ve defterimizi götürmezdik. Sınıfta farklı sahneler yaşanırdı. Bol bol sohbet, muhabbet ve oyun olurdu. Öğrenciler, hocalarıyla daha yakın olurlar, rahat konuşurlardı. Öğretmenler karneleri dağıtırlarken, dersleri zayıf olanları rencide etmeden, tatlı imalarda bulunarak karne verirler, dersi iyi olanların da şimarmasına ve diğerlerine farklı gözle bakmasına müsaade etmezlerdi. En son bahçede program yapılır, konuşmalardan sonra karneler havaya kaldırılır ve öğrenciler dağılırlardı. Karneyi ve belgelerini eline alan öğrenci, ders durumu ne olursa olsun, heyecan yaşardı. Yol boyunca, isteyene karnesini gösterirdi. Evde ise bambaşka duygular ve ortamlar yaşanırdı. Tabi, sıkıntılı durumlar, yanlış davranan veliler de çıkmıyor değildi. Bunlar da zamanla toplum ve eğitimciler tarafından izale ediliyordu. Özetleyecek olursak, öğrenciye dokunuluyordu, ruhuyla temasa geçiliyordu ve öğrencinin hevesinin, okuma iştahının artması sağlanıyordu.

O dönemin sert hocalarından bahsedenler çıkabilir. O hocalara ben de karşıyım. Fakat hocaları yumuşatalım derken, paspas edilmelerine de müsaade etmemeliyiz. Öğretmenler, öğrencilerini ikaz etmeye korkar hale geldiler. Bu konuda bazı velîlerin de yanlışları oldu. Hâşâ çocuklarına tapan insanlar var. Çocuğunun gözü önünde öğretmene hakaret eden, bağırıp çağıran hatta vuran kıran insanları görmek mümkün.

Öğrenci merkezli değil, eğitim odaklı bakalım konuya. Öğrenci ne derse öyle olsun, hiç itiraz etmeyelim, kafasını bozmayalım diyerek yola çıkarsak, karşımızda, öğretmene ders vermeye çalışan saygısız ve kalbi eğitime kapalı bir muhatap buluruz. Nitekim, öğretmeni şikayet hatları susmak bilmiyordu. Allah’tan yeni bakan öğretmene sahip çıktı da, bir takım değişikliklerle normalleşme başladı.

Bugün karneler dağıtılıyor. Ancak milyonlarca öğrencide, yüz binlerce velide ve eğitim camiasında heyecan namına bir şey yok. Öğrenciler e-karne yoluyla karnelerini alıyorlar, veliler e-okuldan notları takip ediyorlar vs.

Yirmi yıla yakın öğretmenliğim ve okul idareciliğim oldu. Karne ve belge (takdir, teşekkür) hazırlamanın, dağıtmanın, teslim almanın, göstermenin, bakmanın, saklamanın bir heyecanı olurdu. Bu tablo, başlı başına bir eğitimdi. Aileyi, hısım akrabayı ve komşuları geçtik, mahallenin bakkalı bile, gülerek karneye bakar, çocuğun başını okşar, eline bir şeyler tutuştururdu. Öğretmenler olarak, öğrenciyle ilgili görüşümüzü karneye yazarken, herkese aynı cümleleri değil, özenle, veliye ve öğrenciye rehberlik yapacak cümleleri seçerdik. Devamın, devamsızlığın, eğitimin, disiplinin, terbiyenin, sevginin, saygının, öğretmenin itibarının ve ağırlığının ötelendiği bir dönemde, aynı heyecan yaşanıyor mu bilemiyorum.

Her şeyin teknolojiye tosladığı, duyguların öldüğü bir zamanda yaşıyoruz. Velilerin, sistemden öğrencilerinin notlarını takip etmelerinin ve okuldan uzak kalmalarının, ilgisizliğe sebep olduğu kanaatindeyim. Öğrenciler özgüven patlaması yaşıyorlar. Bu da beyinlerinden çok bedenlerinin çalışmasına sebep oluyor. Ortaokul ve liselerde okuyan öğrencilerin şakalaşmaları, davranışları, boş vermişlikleri ürkütecek cinsten. Sevgili hikayeleri, ilkokul son sınıflardan başlıyor. Karma eğitimle ilgili bilimsel çalışma yapmak isteyenler, siyasi lince uğramaktan kurtulamıyorlar.

Keza üniversite bitiren gençlerin ruh hallerini veya ruhsuzluklarını gördüğümüzde, acaba sorusunu sormadan edemiyoruz. Gençler, kızlı erkekli birbirlerine çok kaba ve müstehcen şekilde hitap ediyorlar. Otobüste, yollarda, parklarda, bayanların duyduklarını bilmelerine rağmen, küfürlü konuşmaktan çekinmiyorlar. Selam vermeyi, almayı, güler yüzü, tatlı dili, cömertliği, fedakarlığı bilmiyorlar. Memleketle, vatanla, dünya ile, yazarla, şairle, kitapla, kültürle ilgili konularda, seviye çok aşağılarda. Namus anlayışı çok değişti. Kız ve erkek öğrenciler, aynı evi paylaşabiliyorlar. Nikahsız, yıllarca karı koca gibi yaşayan insanlar, bu durumu herkese duyurmaktan kaçınmıyorlar ve namusla dalga geçiyorlar. Maalesef özgürlüğe tapılan ve değerlerin ayaklar altına alındığı bir dönemdeyiz.

Vesselam gençlerimizin, öğrencilerimizin ve neslimizin hali içler acısı. Bu şartlarda görevini hakkıyla yapan öğretmenlerimize, ahlakı önde tutan velilerimize, fırsatları en güzel şekilde değerlendirip kendini yetiştirmeye çalışan öğrencilerimize muvaffakıyetler diliyorum.