Aycan şunları kaydetti;

“Bugün, tabii ki coronavirüs konuşmak lazım, başka şeyler konuşmanın pek bir anlamı yok. Bundan sonra ne olacağını konuşmadan önce mevcut durumu konuşmak gerekir ve bu durum üzerinde polemik yapıp yıpratmanın hiçbir yararı yok; ne yapıp pandemiyi önleyeceğiz, ne gibi önlem alacağız bunu konuşmak gerekir.

Pandeminin şu an 182 ülkede vaka görüldüğünü biliyoruz. Ne yapacağız? Bu salgın durur mu, nasıl durur? Bunun üzerinde birkaç cümle söylemek istiyorum. Tabii ki doğal olarak sona ermesi için virüsün mutasyona uğraması lazım. Bunun ne zaman olacağını bilmiyoruz. Daha önceki örneklerinde, SARS'ta, MERS'te mutasyon oldu ve virüs kendi kendini hastalık yapamaz hâle getirdi.

Şimdi öyle bir şey olursa tabii ki kurtulacağız ama bunun olup olmayacağını ve ne zaman olacağını bilmiyoruz. Burada, doğal olarak bu durumu beklerken biz ne yapabiliriz? Bizim yapabileceğimiz, salgını önlemekte, hastalık sayılarını önlemekte en önemli konu, yapabileceğimiz en önemli konu aşı geliştirmek fakat şu an aşı geliştirme çalışmaları da başarılı şekilde seyretmiyor, hâlâ aşı üretilemedi, ne zaman üretileceği belli değil.

Buna karşı antikor da geliştirilemedi onun için antikor da vermek şu an için zordur. Bu arada gereksiz polemikler yapılıyor: "Şunu yerseniz hastalık bulaşmaz." gibi sözler hiç inandırıcı değil. Hele hele bunu bir hekimin söylemesi çok ayıp ve etik dışı davranışlar, öyle bir şey yok. "Şunu yediğiniz zaman hastalık bulaşmayacak." diye hiçbir yiyecek, hiçbir madde yok, bunu da belirtmek lazım. O zaman tek bir şey kalıyor: Hastalarla sağlam insanların arasını ayırmak. Bu, şu an yapabileceğimiz en önemli önlem, başka da bir önlemimiz yok, başka bir koruma yöntemi yok. Hasta olanları, tabii, izole ediyoruz, hasta olanları hastanelere kapatıyoruz fakat daha büyük tehlike, kendisi hastalığının farkında olmayan, içimizde dolaşan insanlar. Bunlar, kendileri de durumun farkında değil, yakınındaki insanlar da farkında değil, hastalığı da esas bunlar yayıyor çünkü hastaları ayırıyoruz ve tedavi ediyoruz.

Bu arada tabii ki test önemli. Testle ilgili çeşitli polemikler yapılıyor. Herkese test yapılması diye bir yaklaşım yok, tıpta öyle bir uygulama yok. Yapılan testlerin -şunu göstermiş ki- yüzde 15'i pozitif çıkıyor yani bulgusu olan, şikâyeti olan ve sağlık kuruluşuna başvurduğunda hekimin bile test yapılmasını gerekli gördüğü kişilerde yüzde 15 çıkmış. Öyle 83 milyona test yapılması diye bir yaklaşım yok, hiçbir ülkede de böyle bir uygulama yok. Yani test yapılanların yüzde 15'inde virüs saptanmış, bunların da yüzde 5'i çok ağır seyrediyor yani yoğun bakımda akciğer yetmezliğinden.

Türkiye'de şu an için ölüm sayısı da vakaların yüzde 1,5'u düzeyinde. Bu yönden iyiyiz ama vaka artışımız devam ediyor. Bu konuda çok daha duyarlı olmamız lazım, düz çizdirmemiz lazım. Özellikle dün ciddi bir vaka artışı oldu, bunu stabilleştirirsek, sabitleştirirsek, düz çizgi hâline getirirsek o zaman başarılı olacağız, ondan sonra da düşürmenin yollarını arayacağız ama dün olumsuz bir durum oldu, ciddi bir yükselme oldu.
Dünyada da tabii ki çok ciddi seyrediyor, İtalya'ya ve İspanya'ya göre daha iyiyiz. 100 binde vaka görülme hızı atak hızlarıyla ölçülür. Atak hızı bir enfeksiyonun yayılma hızını gösterir ve burada kuluçka süresi on dört gün olduğu için on dört gün arayla atak hızlarına bakmamız lazım. İlk on dört günde atak hızımız yüz binde 2,25 iken ikinci on dört günde yüz binde 20'ye çıkmış durumda. Bu, ciddi bir yükseliş gösteriyor, bunu düşürmemiz lazım. Bunun için mutlaka tek yapılacak şey hastaların ayrılması, hastalık bulaştıran, virüs bulaştıran kişilerin mutlaka sosyal izolasyon yapılması bizim de bunlardan uzak durmamız. Yine hesaplar yapılıyor, eğer yüzde 75 evden çıkmayı önlersek hastalıkları yüzde 90 azaltabiliriz. Onun için tekrar söylüyorum: Lütfen, buna uyalım, dışarı çıkmayalım, özellikle risk gruplarının mutlaka çıkmaması gerekiyor.

Sağlık personeli üzerinde de birkaç cümle söylemek istiyorum: Sayın Genel Başkanımızın da belirttiği gibi, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak tüm sağlık personeline güveniyoruz, onlara inanıyoruz ve destekliyoruz. Her yerdeki sağlık personelimize güveniyoruz, hastanede çalışanlara, 112'de çalışanlara, birinci basamakta çalışan aile hekimlerine hepsine güveniyoruz, hepsi özveriyle çalışıyor ve görevlerini çok iyi şekilde yapmaya çalışıyorlar ama bu dönemde sadece alkışın ötesinde başka şeyler yapmak lazım. Ne yapmak lazım?

Mesela hâlâ sağlık personeli şiddet görüyor, "Bana test yapın" diye şiddete uğruyor. Bunun için benim de verdiğim, grubumuzun verdiği, Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz şiddetin önlenmesine yönelik yasa teklifimiz var, bunun gündeme getirebiliriz bu dönemde. Bir şey daha yapabiliriz, özellikle enfekte olan virüse yakalanan sağlık personelinin de -aslında yasa buna uygun- bu durumu bir meslek hastalığı veya iş kazası olarak kabul edip bunun da tazminata dönüşmesini sağlayabiliriz. Biz sağlık personeline güveniyoruz özverilerinden dolayı teşekkür ediyoruz. Sağlıklı günler diliyorum hepinize."