Taşeron kardeşlerimizin başvuru işlemleri sona erdi. İnşaallah bir kaç ay içerisinde müjdeli haberi de alırlar. Vatana, millete, şahıslarına, ailelerine ve kurumlarına hayırlı olsun.

Bazı kişiler; "taşeronlar da devletin kadrolu personeli olduğuna göre, kurumlarda temizlik işlerini kim yapacak, kalorifer tamiriyle kim uğraşacak, güvenlik nasıl sağlanacak?" gibisinden sorular sormaya başladılar. Sevinç çığlıklarının atıldığı bir dönem yaşandığı için bunu hafif sesle hatta mırıldanarak sormakta fayda görüyorlar.
Fikrimi peşin söyleyeyim ben asla öyle bir kaygı taşımıyorum.

Neden mi?

İşe en baştan başlayalım. Bir zamanlar devlet kurumunda çalışan işçiler, müdürlerinden çok maaş alırlardı. Ancak maaşlarının karşılığı kadar çalışmazlardı. Temizlik gibi konulara bakan işçilerin büyük çoğunluğu problemli olur, amir memur tanımazdı. 

İktidar, maaş dengelerini sağlamak ve çalışmayanları çalıştırmak için yol aramaya başladı. Esas hedefi çalışanların tamamını içine alan geniş kapsamlı bir yasa hazırlamak ve konuyu kökten halletmekti. Bu yasada çalışanların tamamının performansı öncelikli olacak, sözleşmeli çalışılacak, böylece devlete kapağı atmak tabirinden kurtulunacaktı. Böylesine büyük bir hamlenin ucu herkese dokunacaktı. 

Bu sebeple iktidar, öncelikle kurumlara kadrolu işçi alımını durdurdu. İşçi ihtiyaçlarının taşeron firmalar yoluyla sağlanmasının yolunu açtı. Böylece devlette çalışan işçiler, sözleşmeli firma elemanı olarak çalışacaklar, asgari ücret miktarında maaş alacaklardı. Her ne kadar firmalar, zahmete girmeden para kazanıyor görünseler de, devletin kasasından önceki dönemlere göre kat be kat daha az personel ödemesi yapılmasına yardımcı oluyorlardı. Ayrıca taşeron elemanlar önceki işçiler gibi olmuyorlar, iş garantileri olmadığı için daha titiz çalışıyorlardı. 

İşte tam da burada bir şeyi görmek gerekiyor. Bu personeller, amir olarak firma patronlarını tanımıyorlardı. Yıllarca taşeron olarak çalışıp patronu ya da şirket müdürlerini hiç görmeyen işçiler vardır. Bunlar amir olarak kurumdaki müdürlerini, şeflerini tanıyorlardı, onlarla birlikte mükemmel işler çıkarıyorlardı.
Şimdi ne değişecek? Hiçbir şey değişmeyecek, aynı tempo ile çalışmalar devam edecek. Çünkü devlet, eski dönemin işçi çalıştırma ataletinden kurtuldu. Uzun ve meşakkatli bir yolculuk sonrası buralara kadar gelen iktidar, tekrar eskiye dönmemek için her türlü önlemi alır. Hatta diğer çalışanları da bu çizgiye taşımanın yollarını aramaya devam eder.

Nitekim kadroya alınanlar, sözleşmeli olarak alınıyorlar. Ayrıca devlette sözleşmeli kavramı, her geçen gün amirleri, memurları da içine alarak hızla yayılıyor. Bir yandan da kulağımıza çalışanlarla ilgili reform niteliğinde yasa taslağı çalışmasının devam ettiği bilgisi geliyor.
Artık devlet, iş arayanlar için cazibe merkezi olmaktan kurtulmak istiyor. Bu sebeple hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Nitekim siyasetçiler, iş bulmalarında yardımcı oldukları kişilerin işten çıkarılmaları konusu gündeme geldiğinde aynı yardımı devam ettirmek istemiyorlar. "İş bulmana yardımcı oluruz ama işyerinde kendini kabul ettirmen ve işine devam etmen bizi ilgilendirmez." diyorlar. Buna benzer birkaç olay yaşadığım için konuyu ütopik yazmadığımı belirtmek istiyorum.

Özetle, kadroya alınan işçinin yürüyüşü, konuşması, tavrı, çalışma şekli değişmeyecek. Çünkü onlar için değişen tek şey, hiç görmedikleri patronlarının koltuğuna devletin oturması olacak. Bu da onların daha özgüvenle, huzurla ve muhabbetle çalışmalarının yolunu açacak.
Hayırlı olsun kardeşlerim. Rabbim size, bize, hepimize, evine ekmeğini helalinden götürmeyi nasip etsin.