(Japonya'nın "Kutsal Harmoni" Dönemi)

Kıymetli dostlar, 1 Mayıs 2019 itibariyle Japon İmparatorluğu tacı Japonya'nın efsanevi hükümdarı, II. Dünya Savaşı döneminin imparatoru, Hirohito'nun torunu Naruhito'ya geçmiş bulunmaktadır. Çünkü İmparator Hirohito'nun oğlu 

Akihito yaşını (85 yaşında) ve kötüye giden sağlık durumunu gerekçe göstererek görevine devam edemeyeceğini söyleyerek tahttan feragat etmiştir. Aslında Akihito'nun kendi kendisine düşünerek ve hastalığını öne sürerek verdiği söylenen feragat kararı eski imparatora ait değildir. Japon derin devletinin küresel sistemi idare edenlere karşı aldığı   kuvvetli bir tedbir ve dünya siyasetinin 2019 tarihinden 2025'e kadar yaşayacağını bildiği sert değişime karşı Japon devletini korumak için mecburen aldığı bir önlemdir. Ayrıca Japon derin devleti ve istihbaratı taht değişikliği ile 1945 yılında İmparator Hirohito'nun uğradığı saygısızlığın intikamını da Amerika Birleşik Devletlerinden almak istemektedir. Yani anlayacağınız Japonya'da hükümdarın değişmesi basit bir hadise değildir. Konunun daha iyi anlaşılması için Japon İmparatoru Hirohito'ya Amerika'nın idarecilerinin yaptığı saygısızlığı sizlere arz etmek istiyorum. 

İmparator Hirohito Kimdir? 

Sevgili dostlar, Japonların efsanevi hükümdarı ve üzerine çok sayıda tartışmanın yapıldığı Hirohito 1901'de Tokyo'da doğmuştur. Babası İmparator Taişo, annesi Teimei'dir. Çocukluk adı Michinomiya'ydı. 1904'te Gakushūin (soylular okulu) ve 1921'de Veliaht Okuma Yeri (Tōgū Gakumonjo) bitirmiştir. Aynı yılda 6 aylık bir Avrupa gezisine çıkmıştır. Böylece yurtdışına çıkan ilk Japon prensi olmuştur. Aslında bu gezinin çok önemli bir yönü de vardı çünkü Hirohito gezip gördüğü yerler ile ilgili notları ülkesine dönünce Japon istihbaratına vermiştir. Bu geziden sonra babası İmparator Toişo'nun hastalığı ağırlaşınca Akihito örneğinde olduğu gibi hükümet imparatorun görevlerini yerine getiremediğine hükmetmiştir. Bunun üzerine Hirohito, naip prens olmuştur. Hirohito1924 yılında  Prenses Nagako ile evlenmiş, babası 25 Aralık 1926'da ölünce de Japon İmparatoru, Tanrı ve Güneş'in oğlu olarak  ilan edilmiştir. Dostlar, bilmenizi istiyorum ki, Büyük Japon İmparatorluğu Anayasası (Dai Nihon Teikoku Kenpō) imparatora çok büyük yetkiler tanıyordu ve Hirohito'da anayasadan aldığı yetkilerle ülkesi Japonya'yı demir yumrukla idare etmiştir. Şimdi esas meseleye gelecek olursak, peki savaş sonunda ne olmuştu da İmparator ve japon halkı saygısızlığa maruz kalmıştı? II. Dünya Savaşı'nda Japonların yenilmesi üzerine, 15 Ağustos 1945'te radyoda Japonya'nın Potsdam Bildirisi'ni kabul ettiğini Amerika hükümdara zorla açıklatmıştır. Bu konuşması ile Japon halkı yıkılmıştır zira  imparatorlarının geleneksel konuşmama âdeti bu surette bozulmuştur. Böylece de hem imparatora hem de japon halkına karşı terbiyesizlik yapılmış, onların gelenek ve göreneklerine açıkça saldırılmıştır. ABD işgal yetkilileri Japonya'nın teslim alınmasından itibaren sözde demokratik, özde bir millet için esaret demek  olan anayasayı  hazırladılar sonra da Japonya'ya dayattılar. Amerikalılar hazırladıkları anayasa ile imparatorun birçok yetkisini sınırlamışlardır (kağıt üstünde imparatorun yetkileri sınırlandırılmış olsa da Japon hükümetleri, asiller sınıfı ve ülkenin idarecileri gelenek görenekler diyerek imparatoru yüceltmeye ve onun rehberliğine sığınmaya devam etmişlerdir ve etmektedirler. Ayrıca yetkilerini saray protokolleri adı altında hükümet imparatorlara iade etmiştir). Hirohito, imparatorluk ailesi ile Japon halkını birbirine yakınlaştırmak için  halkın içine de çıkmaya başlamıştır. Geleneklerine uymamasına rağmen, kendisinin ve aile hayatı ile ilgili fotoğraf ve haberlerin yayınlanmasına da izin vermiştir. Japon istihbaratı ve derin devleti işte sizlere arz ettiğim bu hususları terbiyesizlik olarak görmekte ve intikam alacağı günü beklemektedir lakin Amerika'nın esas terbiyesizliğini daha yazmadım. Yazımın ilerleyen satırlarında kaleme aldığım da sizlerin bile gerileceğini ve Japonya'nın neden intikam almak için yanıp tutuştuğunu fark edeceğinizini düşünüyorum. Hirohito, Japonya'nın 124. imparatoruydu, "Japon Tanrısıydı", Japonlarca Tanrı kabul edilen bu adamla asla konuşulamaz, dokunulamaz, gözlerinin içine dahi bakılamazdı. II. Dünya Savaşı'nı kaybeden, milyonlarca kayıp veren Japonlar, savaşın sonunda Amerikalılar kapılarına devasa güçlerle, atom bombalarıyla, kitle imha silahlarıylarıyla dayanmışken dahi teslim olmadılar. Çünkü tek bir şartları vardı: "Hepimizi öldürmeden önce imparatorluk ailesine dokunamaz ya da yargılayamazsınız!" Hakkında çok fazla bilgi bulunmayan bir adamdı Hirohito. Japon prensleri içinde Avrupa seyahatine çıkan, Japonya dışına çıkan ilk kişiydi. İyi eğitim almıştı. Onun imparatorluğu döneminde Japonya, Asya'da büyük bir güç, dev bir imparatorluk haline gelmişti. Yetkileri sınırsızdı. Her sözü Tanrı kelamı kabul ediliyordu. Enerji kaynaklarının yetersizliği ve ABD militarizminin, kibrinin şiddeti Japonya'yı 40'lı yılların başlarında bir savaşa doğru itiyordu. Öyle bir savaş ki hem Japonya hem de tüm dünya için çok ağır bedelleri olacaktı. Sevgili dostlar, Japon imparatorluk ordusu, Pearl Harbour'da Amerikan deniz üssüne ansızın saldırarak savaşa çok hızlı bir şekilde girmiştir (Pearl Harbour'ın koordinaatlarının Amerikayı savaşa sokmak için Amerikalı subaylar tarafından Japon istihbaratına dolaylı yollardan verildiği de bilinmektedir). Japonların ilk yıllarda ilerlemeleri de çok hızlı oldu. İmparatorluk  ordusundan ülkeye üst üste zafer haberleri geliyor, Amerikan ve İngiliz kuvvetleri, Asya'da güneş imparatorluğunun çocukları karşısında devamlı yenilerek geri çekiliyorlardı. Fakat ilerleyen zaman içerisinde belki de bir başka yazının konusu olabilecek teknik sebeplerden ötürü Japon ilerlemesi durmuştur. Amerikalıların üstün imalat kapasiteleri, sınırsız ham madde ve insan kaynakları karşısında da dayanamaz hale gelmişlerdir. Amerikan fabrikaları aralıksız olarak uçak, tank ve ağır silahlar üretiyor ve büyük bir hızla cepheye gönderiyorlardı. Savaşın son 2 yılındaki Kamikaze intihar pilotları hamlesi de Japonya'yı kurtaramadı. Tersine ellerindeki çok kıymetli ve yerine geri konulamaz, eğitimli pilotları tüketmişti. Müttefik ordusu Japonya'nın insanüstü ve inatçı direnişine rağmen Japon adalarını birer birer ele geçirip Japon ana karasına dayanmayı başarmıştı. Amerikan hesaplamalarına göre Japon ana karasını işgal edebilmek müttefiklere 1 ila 1.5 milyon asker kaybına mal olacaktı. Çünkü Japonlar asla teslim olmuyor, bunu büyük bir onursuzluk sayıyor, ölene kadar savaşıyorlardı. 1,5 milyon Amerikan askerinin daha kaybını göze almak Amerika içinse kabul edilemez bir rakamdı. Amerikalılar, savaşlar tarihinin en zalim kararlarından birini aldılar; 3 gün içinde Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine acımasızca 2 atom bombası attılar. Yüz binlerce sivil, kadın çocuk demeden imha edilmişti. Bu korkunç zulmün Japonya'yı dize getireceğini, teslime zorlayacağını düşündüler. Müttefikler, Japonya'dan kayıtsız şartsız bir teslim anlaşması istiyorlardı. Ama Japonya yine de  teslim olmamıştı. Ana karayı savunmak için bütün halkın öleceği gün için hazırlıklara başladılar. Yani dostlar anlayacağınız Japon ana karası korkunç bir ölüm tuzağına dönüşmüştü, müttefikler ise şaşkın, bezgin ve çaresizdi. Japon imparatorluk ordusunun ise teslim olmak için bir tek şartı vardı: "Hiç kimse imparatora dokunamaz, yargılayamaz!" Japonya'nın bu tek teslim şartı, imparatoru tıpkı Avrupa'daki örnekleri gibi (Nürnberg mahkemeleri) savaş suçlusu olarak yargılamak ve asmak isteyen müttefikler için büyük bir prestij kaybıydı. Japonlar, ABD'nin karizmasını feci şekilde çizmişlerdi fakat Japonya'nın korkunç direncini hiçbir şekilde kıramayacaklarını da anlamışlardı. Koşulu kabul ettiler. Büyük intikam hisleriyle Japonya'yı işgal eden Amerikalılar önce sözlerinden döndüler işgal başlayınca, Başbakan Tojo dahil bir çok Japon subayı ve ileri gelenini alelacele astılar. Ama ABD için sinir bozucu bir şey olmuştu. İmparatorluk sarayı teslim olmaz ve yıkılmaz bir iradenin abidesi gibi kapısındaki siyah üniformalı imparator muhafızlarının korumasında ayakta duruyordu. Sonunda  Amerikan askerleri  imparatoru da asmak için  saraya yöneldiler. İmparatorlarına zarar geleceğini anlayan halk ve saray muhafızları bir taraftan iblis ABD asker ve subayları önünde bıçakla boğazlarını kesip intihar ediyor bir taraftan da onlarla ölümüne savaşıyorlardı. Müttefikler baktılar ki olmuyor, imparator ve saray halkı için umumi af çıkarıp sarayı yerinde bıraktılar. İşte dostlar, sizlere bahsettiğim ve Japonların kabullenemediği tarihi edepsizlik budur, günümüzde ki taht değişikliğinin dahi sebebidir. Hirohito, 1989'a kadar, 63 sene boyunca imparator olarak kaldı. Dev kayıplara ve tüm olanlara rağmen Japon halkının saygı, sevgi ve desteğini asla kaybetmedi. Nereyi ziyaret etse yüz binlerce insan onu görebilmek için toplanırdı. Tanrı Kral, Japon ulusunun teslim olmaz iradesi olarak yaşadı ve öldü. Japon direnişinin boyutlarını ve ABD'ye olan kinlerini  anlayabilmek adına küçük bir örnek vermek gerekirse; sadece İwo Jima isimli küçük bir adayı ele geçirmek için Amerikalı'lar 7 bin ölü 21. 000 yaralı vermişlerdir. Japonya'nın kaybıysa çok ilginçtir: 20.000 ölü ve sadece 8 esir. Amerikalılar daha sonra bu sayıyı göz boyamak adına 200 esire çıkartmaya çalışmış olsalar da gerçekler daha sonra açıklanmış, Amerika'nın ana karayı işgal korkusu artmıştır. Küçük bir adada rakam bu olursa Japon ana karasında neler yaşanırdı sorusu hâlâ akıllarda yer etmektedir. Dostlar yazımı yeni Japon İmparatorunun döneminin neden kutsal Harmoni dönemi olarak adlandırıldığını sizlere arz ederek ve imparatorun görev ve yetkilerinden bahsederek bitirmek istiyorum. Japonya'nın geleneksel takvimine göre Akihito'nun hükümranlık dönemi Heisei (Barışın Sağlanması) olarak bilinmektedir. Naruhito'nun Krizantem Tahta çıkışıyla Reiwa, yani 'güzel harmoni' dönemi başlamış oldu. Deyim yerindeyse Japonya İmparatoru Akihito'nun tahttan çekilmesiyle ülkede yeni bir imparatorluk çağı başladı. Resmen açıklanan yeni çağın adı “iyi-güzel, düzen-kural, uyum-barış” anlamlarına gelen Reiwa (Harmoni) oldu. Yeni çağın adı başta takvimler olmak üzere ehliyet ve sağlık sigortası da dahil hayatın bir çok alanında Japonya'da  kullanılıyor. Japonya'da geleneklere göre her imparator değişikliğinde yeni bir çağ başlıyor. Hükümdar değişikliklerinde yeni çağın adı tarih, politika ve kültür alanında uzman ve tecrübeli devlet adamları tarafından uzun uzun tartışılarak kararlaştırılıyor. Bu da bize şu ip ucunu veriyor: 

Kutsal Harmoni Dönemi'nin Japonya için bir uyum ve toparlanma sonra da atağa geçme dönemi olduğunu anlıyoruz. Sağlık sorunları sebebiyle tahtan çekilen İmparator Akihito'nun 64 yıl tahtta kalan babası İmparator Hirohito'nun dönemine 'Parlayan Japonya' anlamındaki 'Shouwa' adı verilmişti. Bu Japon tarihindeki en uzun çağ olmuştu.  Akihito dönemi ise 'barışın teşviki' anlamına gelen 'Heisei' olarak adlandırılmıştı. Sevgili dostlar, II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Japon imparatorları sonsuz kudretteydi, sınırsız yetkileri vardı ancak II. Dünya Savaşı'ndan sonra yeni anayasa ile yetkileri tırpanlanmıştı. Lakin görünen kadar görünmeyenler de çok önemlidir, imparator eskisi kadar kudretli olmamakla birlikte hala yetkilidir, devletin başıdır. Ülkelerin büyükelçilerinin güven mektuplarını kabul eder başka ülkelere büyükelçileri atamaya da devam etmektedir. İmparator, devletin ve milli birliğin sembolüdür; onun bu sıfatı egemenliğe sahip olan milletin iradesinden yani ona olan sevgi ve bağlılığından doğmaktadır. İmparatorluk tahtının sahibinin icrasını 465 koltuklu Temsilciler Meclisi ile 242 koltuklu senatonun üyeleri denetlemektedir.

 İmparatorun devlete ait bütün işleri Bakanlar Kurulu'nun rızasına bağlıdır. Bakanlar Kurulu bu icralardan sorumludur.

İmparator yalnız anayasada gösterilen işleri yapar. Japon hükümdarı kanunlardaki hükümler dahilinde, devlet vazifelerinin yapılması için başka birini seçer yani başbakanla saray arasında ki işleri yürütecek saray sekreterini atamaktadır. Temsilciler meclisin teklifleri üzerine kendisine sunulan adaylar arasından başbakanı tayin eder. Bakanlar Kurulu'nun sunduğu adaylar arasından da Yüksek Mahkeme'nin Başyargıcını tayin eder. Anayasa değişikliklerini, kanunları, bakanlar kurulu kararlarını ve anlaşmaları ilan eder; Temsilciler  Meclisi'ni toplantıya çağırır, 242 üyeli senatoyu dağıtabilmek yetkisine de sahiptir. Yapılan işlerde hiçbir sorumluluğu yoktur ve yargılanamaz. Velhasıl dostlar Japonya yeni hükümdarı ile küresel sisteme kafa tutacak ve değişecek dünya düzeninde ki yerini alacaktır ve en önemlisi de Amerika'dan intikamını almaya çalışacağı kesindir  vesselam.