Görünen Köyün Kılavuzu

İnsanoğlunu diğer varlıklardan farklı kılan en önemli meziyeti, bütün yönleriyle hayata bakan, ferasetiyle, kavradığı olaylar ve olgular arasında ilişkiler kurarak yaşayan, “sistem” kurabilme becerisidir.

İnsan, olaylar ve sorunlar karşısında, karşılaştığı sonuçtan hareketle, neden-sonuç ilişkisi kurabilen, olayın özelliğine göre yeni çözümler üretebilen, ürettiği çözümler üzerinde değerlendirmeler yaparak onu yenileyebilecek çıkarımlar yapabilen müstesna bir varlıktır.

Bizi diğer varlıklardan ayıran önemli özelliklerimizden biri de, iki olay arasında seçim yapılması gerektiğinde, zihin dünyasında hayatına yön veren değerler ışığında “karar” verebilme yeteneğimizdir.

Karar verme süreci risk içerir. Karar vermekten kaçınmanın mümkün olmadığı zamanlarda bu süreç doğum kadar sancılı ve meşakkatlidir.

Karar vermek zorlu ve zorunlu, sonuçları bakımından sorumluluk alınmasını gerektiren, insanî bir süreç iken, bu zorlu süreçte sorumluluk almak her medenî vatandaşın görevidir.

Demokratik toplumlar, ülke geleceğini ilgilendiren önemli durumlarda diktatörlük, krallık, oligarşik ve darbe yönetimlerinin aksine, vatandaşların kararını önemser. Bu süreci “seçim”, “referandum” olarak isimlendirilen “oy vermek '' olarak tanımlanan görüşüne sunar ve ortak aklın kabulüne göre hareket eder.

Buraya kadar bilinen yönetim şeklinde çok da sorun yok gibidir. Esas sorun, “sandığa” yürüyen bireyin sandığa varıncaya kadar ki mesafede, onun kararını etkileyerek, sürekli olarak hangi yönde karar vermesi gerektiğini açıklamaya çalışan çağrılardır.

Çünkü “karar” işinin sonucundan şöyle ya da böyle etkileneceğini düşünen gruplar olacaktır. Demokratik bir hak olarak bu gruplar, “neden X yönünde karar vermeliyim ya da vermemeliyim” sorusuna cevap olduğunu düşündükleri propagandalar yaparak, kendi kararları yönündeki eğilimleri artırmak isterler.

Bu çağrıların bir seferde açık seçik anlaşılır görünse de her iki tarafın da sunduğu gerekçeler karar vermemizi zorlaştırabildiği gibi kolaylaştırabilir de.

16 Nisan’a yaklaşırken “EVET” ya da “HAYIR” yönünde karar vermemizi gerektiren, Türkiye için önemli halk oylaması bugüne kadar yapılan diğer seçimlerden ve referandumlardan oldukça farklı bir karaktere sahip.

18 Maddelik Anayasa Değişikliğinin oylanacağı referandumda sandığa giderek oy kullanacak üç görüş ; şimdiye kadar kararını vermiş, EVET ve HAYIR taraftarları ile referandum günü sandıkta karar verecek olan KARARSIZLAR.

Diğer dördüncü bir grup ise HAYIR diyenler ve seçmen kararını HAYIR yönünde etkilemeye çalışan, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti seçmeniyle ilgisi olmayan,   Türkiye üzerinde alışageldikleri çıkarları için yeniden uğraş vermek zorunda kalacak olan, işgal planları darmadağın olan, bütün rant emellerini çöplüğe atmak zorunda kalan, ülkenin geleceğine illegal yollarla yön vermeye alışmış, kurdukları düzeninin bozulmasını istemeyen, kendilerinin ve ortaklarının çıkarlarının peşinde yürüyen gayr-ı meşru grupların karları doğrultusunda  çalışan küresel tüccarlar. AB’den, ABD’den, komşu sınırlardan gelen tepkilere bakıldığında bunun anlamı daha açık olacaktır.

Bugün referandumda sonucu ezici bir üstünlükle belirleyecek olan, ülke geleceğinin Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi ile çift başlılıktan uzak,  nicel ve nitel olarak daha bağımsız, siyasal karar alma mekanizmalarının daha hızlı, ekonomik yönüyle daha zengin, yargı yönüyle daha bağımsız ve tarafsız bir yapıya kavuşacağına inanan ve bunun tarihi bir sorumluluk olduğunu düşünen, onlarca yıldır Türkiye’de yaşanan krizlerden uzaklaşarak “Milli İrade”, “İstikrar” ve “İstikbal” kavramları üzerine inşa edilmiş bir Türkiye Cumhuriyeti için “EVET” demeye kararlı büyük bir çoğunluk var.

Bu çoğunluğun EVET oyu ile değişeceğine ve üstesinden geleceğine inandığı güçlü ve ikna edici delilleri de var.

“Neden EVET diyeceksiniz?” sorusuna verilen cevaplara bakıldığında, bunu yaşayanlar ve anlayanlar bakımından oldukça manidar...

  • Tarihi süreçte yaşanan iç ve dış hain mihrakların ülkeyi soktukları krizlerden kurtulmak için hükümet sisteminin değişmesi, iç ve dış güvenliğin sağlanması için EVET.
  • Bugüne kadar yaşanan siyasi, ekonomik ve sosyal krizler ve kıtlıklar, sorunlar ve olumsuzlukların ülkemizde yeniden yaşanmaması için EVET
  • Anadolu’da yaşanan işgale karşı verilen milli mücadele tecrübemiz var. Bugün Batı’dan ya da Doğu’dan saldırılar siyasi ve ekonomik olarak devam ediyor. Bu saldırıları önlemenin yolu siyasi ve ekonomik olarak güçlü olmaktır. Daha güçlü bir Türkiye için EVET
  • Koalisyon dönemlerinde yaşanan sorunlar, diğer ülkeler karşısında devlet düzeyinde temsilde karşılaşılan sorunlara şahidiz. Ortalama 1.7 ay gibi hükümetlerle geçen onlarca yıl boş yere gitti. Bugüne kadar koalisyonlardan bu memleket hiç yarar görmedi. İstikrar için yürütülecek hükümetlere ihtiyacımız var.  İstikrar için EVET
  • Milletiyle barışık olmayan kavgalı yönetim yaklaşımından kurtulmanın yolu milletin kendi seçtiği ve güven oyu verdiği bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç var. Tarihimize küfretmeyen, değerlerimize saygı duyan ve %99’u Müslüman olan bir ülkede, tarihi ve kültürel değerlerle barışık, onu geliştirmeye çalışan bir yönetimle yönetilmek için EVET
  • Kalıcı milli iradeyle perçinlenmiş kalıcı istikrar arayışı her hükümetin dilindedir. Ancak bu güne kadar bu kadar istikrara bu kadar yaklaşmamıştık. Şu an bunu yakalamak üzereyiz. Tarihi bir fırsat olarak değerlendiriyoruz. İstikrar, sağlam irade ve kararlılık gerektirir.  Kararlı bir lider de istikrarın teminatıdır. Liderin kararlı olması için de halkın desteğini yanında hissetmesi gerekir ki bir ülke için liderlerimiz var. Güçlü liderlerin ülkeyi yönetmesi için EVET
  • Yıllardır süren terörün, bu ülkenin ilerlemesine engel olma çabasının, ülkemizi parçalamak ve yok etmek için taşeron olarak kullanılan caniliğin belini kırmak ve terör kaynaklı devlete güvensizliğin ve halk içinde yarattıkları huzursuzluğun sona ermesi gerekiyor. Terörle mücadelede süreklilik ve kararlılık, güçlü bir güvenlik sistemi için EVET
  • Demokrasinin güçlenmesi ve bütün vatandaşların özgürce yaşayabilmesi Siyasi ve Ekonomik olarak güçsüz bir ülkenin demokrasi söylemleri slogandır. Ne kadar bağımsız iseniz, ne kadar güçlü iseniz ve ne kadar istikrar içinde yönetiliyor iseniz, demokrasiniz de o kadar güçlüdür. Yeni Anayasa ile devletin Yasama, Yürütme ve Yargı organlarının bir birinden bağımsız, çıkar gruplarından korunmuş, rant ve baskı altında kalmadan çalışmasını sağlamak için EVET
  • Türkiye’yi güçlendiriyor. Bunu görmemek için kör olmak gerek. Dünya değişiyor bunu görmemek ve bundan uzak durmak da mümkün değil. Değişen ve gelişen bir ülkenin, yönetiminin de gelişmesi ve daha hızlı icraat yapabilmesini sağlayacak sistem kurması gerekir. Bu değişimi ve daha hızlı karar alınmasını, etkili icraatlar ve daha büyük projelerin yapılabilmesinin önünü açacağı için EVET
  • Her ülkenin 10 yıllık 100 yıllık planları var ama son 15 yıla kadar hükümetlerden 5 yıllık kalkınma planı dedikleri ama bir türlü uygulamaya koyamadıkları planlar duyduk. Çünkü zaten ömürleri 1.5 yıl sürüyordu. Güçlü bir devlet, güçlü ve kararlı bir hükümet, halkına bir gaye ve amaç gösterir. Ülkemizin gençlerine yakın, orta ve uzak hedeflere, muasır medeniyetleri de geçebilmek için gereken vizyonun sağlanması gerekiyor. Bunun, daha çok üretim ve üretimin sonucu güçlü bir istihdam çabasıyla gerçek olabileceğini biliyoruz.  Ekonomik büyüme hızlanıyor, 2023 hedefleri için uygun bir zemin oluşuyor, İnsanımız refah ve kalkınmadan daha fazla pay alıyor, yatırımlar artıyor, yeni iş imkânları doğuyor,  Milli gelirimiz yükseliyor, Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmamızın yolu açılıyor. Tüm bunların sürdürülebilmesi için alt yapının sağlam ve kararlı olması, güçlü olmasını gerektiriyor. Basit bir örnek olacak; tren yollarındaki rayları dahi hızlı trene uygun hale gelmesi için güçlendirmek, hıza uygun hale getirmek gerekti ise, büyüyen bir Türkiye’nin de hareket alanın değişmesi, hantal yapıdan kurtulması gerekiyor. Bunun içinde geleceğin Türkiye’sinin güçlü yönetimi için EVET
  • Dünyadaki ve bölgemizdeki olayları takip edenler, güvenliğin ve huzurun ne kadar önemli olduğunu anlamışlardır. Bugün Türkiye’nin Hızlı düşünen, Hızlı organize olan, Etkili ve doğru karar veren, Anında uygulamaya geçen bir hükümet sistemine ihtiyacı var. Bunu 15 Temmuzdaki işgal ve darbe kalkışmasında da gördük. Eğer terörle mücadelemizin hem ülkemiz adına, hem dünya adına hem de insanlık adına etkili olarak sürdürmek istiyorsak, milli ve yerli savunma sanayine ihtiyacımız var, yeni sistemle, Milli savunma sanayimiz büyüyor. Terör örgütlerinin kökünün kazınması için mücadelenin azimle ve kararlılıkla sürdürülmesi gerekiyor. Devletin gerektiğinde çelik yumruğunu hainlerin tepesine vurması için buna ihtiyacımız var ve hatta milli birlik ve devletimizin bekası için mecburuz. Yılmaz ve yıkılmaz bir savunma için EVET
  • Yurtta ve dünyada barışın sağlanması için ülkede ve bölgede lider ve öncü ülke olmak, tarihi misyonumuzu yerine getirmek zorundayız. Zayıf, içine kapanık, dış güçlerin ve içerideki vesayet mihraklarının tehdit ve şantajlarına boyun eğmemek için Türkiye’nin Lider ülke olarak ülkemize düşen rolün her geçen gün arttığını görmekteyiz.  Uluslararası ve bölgesel sorunların çözümünde, daha çok söz ve hak sahibi olabilmek, çözüm üreten ve garantör ülke olarak, bölgemizdeki artan ağırlığımızla, Türkiye’ye yönelik tehditlerin bertaraf edilmesi için EVET
  • Güçlü Demokrasi, güçlü ve uyumlu bir yönetişim sistemi ile gerçekleşir. Sözde değil özde demokrasi için, seçim döneminden sonra uyumlu, uzlaşma kültürü içinde, ülkenin azami yararını gözeten, vesayete boyun eğmeyen, istikrarlı ve kesintisiz hükümetler için EVET
  • Devletin her kurumunun kendine düşen görevi yerine getirmesi esas olmalı. Yasama kendi işi ile meşgul olmalı, yürütme kendi işi ile. Yasama ve yürütmenin birlikte patronaj ilişkileri içinde çalıştığı dönem bitecek. Bir meclis düşünün 550 Milletvekilinin yarısını çalışsın diye kalan yarısını da çalışanları durdursun diye seçiyoruz. Böyle bir uygulamayla nereye kadar gidebilirsiniz. Meclisi de Hükümeti de millet seçeceği için EVET
  • Cumhuriyet hepimizin olmazsa olmazıdır. Bu konunu tartışmak hatta, değişeceği sözünü telaffuz etmek dahi safsatadır. 1923’de bu millet yönetim olarak Cumhuriyet rejimini tercih etmiştir. Bu konu tartışılması dahi abestir. Değişenin rejim olmadığını, hükümet etme sistemini olduğu çok açık. Cumhuriyet rejiminin değişeceği korkusunu yaymak bu millete hakaret ve onun demokrasi ve cumhuriyet aşkını aşağılamaktır. Aksine Cumhuriyetin varlığını sürdürmesi ve bekası için EVET
  • Hükümetler mevcut sistemin dışında hareket etmeleri mümkün değildir. Politize olmuş, daha planlama dahi yapamadan erken seçimler, hükümet krizleri gibi nedenlerle icraat yapamayan, artık bir kitabın, başbakana atılmasıyla bir gecede %786 artan faizle fakirleştirilen, soyulan bir ülke yerine hükümetler yerine, krizleri fırsatlara dönüştüren, akılcı ve sorumlu bir siyaset anlayışının hâkim olması gerekiyor
  • Yaptıklarından sorumlu olmayan, cezaî müeyyidesi olmayan bir Cumhurbaşkanı var şu an. Yen sistemle yardımcıları ve bakanları da dâhil cezai sorumluluk geliyor. Darbe Anayasasında kendini korumak için her tür cezai müeyyideden muaf tutan Cumhurbaşkanı yerine, yaptıklarından sorumlu olan bir Cumhurbaşkanına EVET
  • Mahkemeler adaletin tecelli ettiği, bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Bu yargıyı daha etkili ve hızlı karar alma yolunda güçlü hale getirecektir. Siyaset tarihinin en güçlü hedefi güçler ayrılığının gerçekleşmesidir. Yasama, Yürütme ve Yargının, bir birini baskı altına almadan ülke için çalışması oldukça önemli olduğunu bütün siyaset bilimcileri kabul eder. Bu ayrım, görev ve yetkilerini görev gaspına girmeden, kurumların çatışmasını engellemek için gereklidir. Hükümeti denetleyen bir Meclis, adaletin tesisinde ne hükümetin, ne de meclisin siyasi baskısına maruz kalmadan yürüten, bütün vatandaşların eşit muamele gördüğü bir tarafsız ve bağımsız mahkeme için EVET
  • Sıkıyönetim uygulaması demokratik hak ve özgürlüklerin tamamen ortadan kaldırıldığı askeri yönetimin iradenin üzerinde oturtulduğu bir yönetim biçimidir. Silahlı Kuvvetler iç ve dış savunmada belirlenmiş görevleri yerine getirmek durumundadır. Tarih boyunca ülkesi için vatan savunmasında can damarımız olan ordumuzun demokrasinin devamlılığını sağlamak için dosta güven, düşmana korku veren asli görevinde kalması için EVET
  • Gençlerin demokrasiye ve siyasete katılımı artmalı. Bir ülkenin en değerli hazinesi gençlerdir. “Genç” Farsa hazine anlamına gelir ki, insan kaynakları bir ülkenin bütün varlığıdır. 18 Yaşına gelmiş bir genç, cezai müeyyideler, seçme ve hukuki olarak diğer yaşlarla eşit muamele görüyorsa, seçilme hakkına da sahip olmalıdır. Seçilme yaşının 18 olması meclisin 18 yaşında genç temsilcilerle dolacağı anlamına gelmez. Kaldı ki güvenoyunu verecek olan milletin kendisidir. Bu durumu değerlendirecek ve takdir edecek olan da millettir. Gençlere yüksek hedefler vererek onları ülke yönetimine hazırlamak ve sorumluluk almalarını sağlamak, nitelikli bir eğitimin hedeflenmesi için oldukça önemlidir. Gençlerin ülke yönetimin her yerinde görev alabilmesi için EVET

Güçlü bir Türkiye için gerekli olan sadece bir toprak üzerinde devlet olarak var olmak, bir meclise sahip olmak, bir hükümeti yönetime getirmek, mahkemeler kurup yargılamak, okullar açıp insanları orada eğitmek, ticarethaneler açıp alış veriş yapmak, savunma için ordu bulundurmak,  resmi kurumların kapısına levhalar asmak yeterli değil. Eğer öyle olsaydı, demokratik mücadele, ekonomik çaba, siyasi yapılanma, eğitim sistemi, askeri ve polisiye tedbirler almaya gerek kalmazdı.

Durum çok daha karmaşık, çok faktörlü, çok yönlü, kendini yenileyebilen, sürekli kontrol altında uzmanlarınca teftiş edilen bir sistem kurmaya da gerek kalınmazdı.

Şu bir gerçek ki; ülkeler savaşarak coğrafi bağımsızlıklarına kavuşabilirler, ancak kültürel ve siyasi bağımsızlık savaş 24 saat, 365 gün devam eder.  Ya bu savaşın gereği olarak, yaşayan, kendini yenileyen, yen gelişmelere ayak uyduran bir sitem kurarsınız, var olma ve beka mücadelesini sürekli hale getirirsiniz, onu geliştirir ve hedeflere yönelmesini sağlarsınız ya da üstün medeniyetleri görünen ve görünmeyen boyunduruğunda, gölgesinde biyolojik olarak var olma oyununuza devam edersiniz.

“Bugünün problemleri dünün çözümlerinden kaynaklanır”. Bugün ortaya çıkan üst üste yığılmış ne kadar sorun varsa dünün çözüm olarak üretilen, yönetim sisteminden kaynaklandığı aşikârdır.

Ya geçici pansuman tedbirlerle mutlu bir azınlığın bitmek tükenmek bilmeyen isteklerine boyun eğersiniz ya da sürekli, sürdürülebilir güçlü bağımsız, demokratik sistem kurarak ülkeler arenasında lider ve öncü rolünüzü oynarsınız.

16 Nisan’da yapılacak referandumu karşısında olan gruplara bakıldığında, yıllardır alışageldikleri, elitist, jakoben, vesayetçi yaklaşımdan nemalanan gruplar ve bu gruplara taşeronluk yapanlar olduğunu görürsünüz. Ya da bunların, kendi statükolarını sürdürmek amacıyla, ülkenin zayıf karnını kaşıyarak korku ve kaygı senaryolarının güçlendirmek için kullandıkları, sözüm ona demokrat söylemlerle avuttukları, vatansever ancak büyük resmi görmemek, alışkanlıklarını sürdürmek için, teslim olmaya alışık saf insanları görürsünüz.

Varsayımlar, olması imkânsız, sahte ve yalan algı yönetimleriyle uydurdukları ama asla aslı esası olmayan söylemlerin tekrarına aldanan, 300 yıldır bu toprakların gerçek sahipleriyle bazen siyasi, bazen askeri, bazen elitist yaklaşımlarla yönlendirmeye çalışan küresel güçlerin propagandasına aldanan insanları görürsünüz.

Kendi celladına aşık olma pahasına, uzun süre ideolojik propaganda altında kalarak statükoya karşıymış gibi görünen ancak statükonun devamını koruduğunun farkında olmadan değişime ve gelişime karşı duran grupların, sistemin değişmesi halinde yararlanacakları refah ve huzura kavuşacaklarını bilmelerine, yıllarca sistemin aksak yönlerine dem vurarak onu eleştirenlerin yine, eleştirdikleri sistemin devam etmesin anlama çabasını da anlamak mümkün görünmemekle birlikte, sandıktan çıkacak olan milletin kararıdır ve bu karara karşı saygı gösterilmesi gerektiğini ifade ederek şu cümleden hareketle yazımızı tamamlayalım.

Ayağı kırıldığında yarış atlarını vururlar, beygirleri ise ya dönme dolap ya da sütçü beygiri yaparlar.

Türkiye şaha kalkmış bir küheylan gibidir.

Onun tökezlemesini isteyen, dolap beygiri ya da sütçü beygiri gibi itaat etmesini isteyenler, 15 Temmuz örneğinde olduğu gibi defaatle ayağını kırmaya, onu tökezletmeye çalışmışlar ancak, milletin güçlü iradesi ile karşı karşıya kalarak her seferinde mağlup olmuşlardır.

16 Nisan sadece bir seçim ya da basit bir sandığa gidip tercih bildirmenin çok ötesinde Türkiye’nin layık olduğu tarihi ve milli şuurunu yeninden şahlanması ve doludizgin yoluna devam etmesi için halkın bu yolu açması için gereken onayı vermesi halidir.

Her yönüyle bağımsız ve güçlü bir Türkiye’nin yeni Anayasasında EVET üzerinde buluşmak temennisi ile…

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar Nadir Yıldırım