Aile bir toplumun en küçük sosyal kurumudur. Tıpkı bir puzzle parçası gibi bir araya gelerek büyük toplumları oluşturur. Bir aile, yani bir puzzle parçası ne kadar sağlam ne kadar düzgün ise toplum da o kadar sağlam o kadar düzgün olur. İşte bu nedenle evlilik insanlık tarihi ile birlikte ve kutsal görülmüş ama çok çeşitli amaçlar için de kullanılmıştır. Örneğin; evlilik, batıda krallıkların birleşmesi, güç birliği için bir araç olmuştur. Bunun en güzel örneği ise Habsburg Hanedanı soyundan gelen Avusturya Arşidüşesi ve Macaristan, Roma-Germen İmparatoriçesi olan Maria Theresa'nın 11 kızını çeşitli prens ve kralla evlendirerek ülkesini savaştan kurtarması olmuştur.

Maria Theresa 1717-1780 yılları arasında yaşamış Avrupa tarihine yön vermiş kararları ve Avusturya'nın ilk kadın hükümdarıdır.

Maria Theresa

Maria Theresa, babası Roma-Germen İmparatoru VI. Charles'ın çocuklarından en büyüğüydü. VI. Charles, tek oğlunu kaybettikten sonra 1713'te kızların da tahtta yasal veraset hakkı alabilmesine olanak sağlayan ve Türkçe'ye Veraset Yasası diye geçen "Pragmatic Sanction of 1713" fermanını yayınladı. İşte bundan sonra Maria Theresa tahta geçti ve tam 40 yıl ülkesini yönetti.

Elbette bu hiç kolay olmadı, bazı ülkeler, "Kadın hükümdar mı olur?" diyerek Maria Theresa'nın yönetici olarak meşruluğunu sorguladı.

Öyle ki Prusya Kralı II. Friedrich, Maria Theresa'nın veraset meselesini bahane ederek Silezya topraklarını işgal etti. Maria Theresa ise çareyi bir evliliğe sığınmakta buldu.

Maria Theresa, eşinin 1748'de Kutsal Roma İmparatoru seçilmesiyle, imparatoriçe olarak meşruluğu babasının getirdiği veraset düzenlemesinden bağımsız olarak kazandı.

Böylece İmparatoriçe evliliğin gücünü fark etti ve 11 kızını çeşitli krallıklara gelin vererek gücünü pekiştirdi. Tarihe not düşmüş sözü hala dillerdedir: "Diğerleri savaşabilirler ama sen şanslı Avusturya, sen evlenirsin"

DOĞU'DA DURUM NASIL?

Avrupa'da durum böyleyken Doğu'da daha mı farklıydı? Maalesef hayır. Burada da evlilik, bazen bir baba için bir ağabey için "berdel" bazen kan davasını bitirme aracı, bazen aşiretlerin bir güç birleşmesi halinde oldu.

GÜNÜMÜZDE DURUM NASIL?

Günümüze geldiğimizde, bilgi çağı dediğimiz çağı yaşadığımıza göre "mutlu aile" kurumunu artık oturtmuş olmamız gerekiyor. Değişen insan yaşamı beraberinde değişen anlayışlar evliliğe bakışı da değiştirdi.Dolayısıyla da buna yönelik "Medeni Kanunlar" tesis edildi.

Ancak maalesef yaşananlara baktığımızda durumun çok da iç açıcı olmadığını görüyoruz.

Hatırlayın, bir sabah gözümüzü açtığımızda gündeme bomba gibi düşen bir evlilik haberigördük;71 yaşındaki ünlü iş adamı, henüz Medeni Kanun'a göre çocuk statüsündeki 17 yaşında bir kız çocuğu ile evlenmişti.Holdingpatronuna tepkiler çığ gibiydi ama o günlerde "çocuk gelin" halinden memnun çok mutlu bir imaj veriyordu.

Bu oyun çok sürmedi ve"Patronun"mallarına el konulması ile durum bir anda değişti. "Çocuk gelin" dedesi yaşındaki patronla evliliğini aslında maddi amaçlar için yaptığını itiraf etti ve evlilik bitti...

İçinde bulunduğumuz bu günlerde ise gündeme yine buna benzer bir haber düştü. Bir boşanma haberi.. çoktartışıldı hala konuşuluyor ancak onun da ötesinde boşanan eşe bağlanan Türkiye standartlarının çok üstündeki nafaka miktarı konuşulur oldu.

MEDENİ KANUNA GÖRE EVLİLİK VE BOŞANMA

Elbette evlenmek kadar boşanmak da kişisel bir haktır. Ancak boşanma doğal olarak evlilik gibi dostane bir ilişki içinde gerçekleşmiyor. Özellikle nafaka ve tazminat gibi maddi konular büyük tartışmalara neden oluyor.

Medeni Kanunumuzda bu sorunların en aza indirilmesi için seçimlik mal rejimleri düzenlenmiş. Eşlerin evlilik öncesi ve sonrası edindikleri mallar üzerindeki hak ve yükümlülüklerinin nasıl olacağı ve evlilik sona erdiğinde mal paylaşımına yönelik iki türlü mal rejimi sistemi tesis edilmiş; Yasal mal rejimi ve seçimlik mal rejimi sistemi.

Eşler herhangi bir seçimlik mal rejimi sözleşmesi yapmadıkları taktirde yasal mal rejimine tabi olarak kabul edilirler .

Eski Medeni Kanunumuzda mal ayrılığı, mal birliği ve mal ortaklığı rejimleri kabul edilmişti. Ancak uygulamada evlilik birliğinde bu birliktelik sürecinde ekonomik olarak bir kazanç elde edemeyen (ki bu özellikle kadınlar oluyor) eş mağdur olmaktaydı. 4721 sayılı yeni Medeni Kanun ile birlikte yasal mal rejimi olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi kabul edilmiş, bunun yanında eşlerin seçebilecekleri alternatif mal rejimleri de düzenlenmiştir.

Kanun koyucunun amacı, evlilik birliği sona ererken bu evlilik dolayısı ile maddi olarak zayıf duruma düşmüş eşin haklarını korumak. Elbette amaç çok güzel, ancak sorun şu ki evlilik bağı kurulurken seçimlik herhangi bir sözleşme yapmayan eşler yasal mal rejimi olan Edinilmiş Mallara Katılma Rejimine tabi olacaktır. Bu ne demek; bu evlilik sona erdiğinde eşler birbirlerinin evlilikten sonraki tüm kazanımlarına ortak olacak ve ayrılırken rejim kapsamındaki tüm mallar bölüştürülecektir.

İşte sorun burada başlıyor. Bu her zaman için adil bir sonuç verir mi?

1. Eşlerden biri daima çalışmış diğeri sadece hem o evlilik boyunca hiç çalışmamış hem de bu kazançtan alabildiğine harcama yapmış, tatil yapmış, hobilerine zaman ayırmış, vs. Evlilik birliği sona erdiğinde ise yasal mal rejimi gereği tek eşin tüm kazanımlarını bölüşecek.Bu durum adilmi?

Kanun koyucunun amacı adalet ve mağduriyeti gidermek ise burada yeni mağduriyetler ve adaletsizliklerin ortaya çıkacağı aşikardır.

Şunu ifade edelim ki hukuk düzeninde genel geçer kurallar olmaz. Bu hukukun amacına ruhuna aykırıdır'Hırsızlıkla suçlanan herkes 10 yıl ceza alır' gibi bir ifade ne kadar yanlış ise burada da tüm evlilikler için aynı sonuca hüküm bağlamak o kadar yanlıştır.

Her vaka kendi içinde değerlendirilir ve yargıç o somut olayın gerektiği gibi hüküm verir. Amacımız adalet ve mağduriyetlerin giderilmesi ise, boşanmalarda da karar, somut olayı inceleyen hakimin hüküm yaratmasına bırakılmalıdır.

2. Hukuk düzeninde bazı manevi değerler, maddi çıkar konusu yapılmaması adına koruma altına alınmıştır. Örneğin; avukatların ve doktorların reklam yasağı veya 'manevi tazminat bir zenginleşme aracı olamaz' prensibi gibi.

Burada evlilik gibi toplumun en ulvi değeri, aynı şekilde bir zenginleşme aracı, bir ticari araç olmamalı, hukuk düzeni buna yol açacak her türlü istismarın önüne geçmelidir.

Hiçbir kimse, sadece bir imza ile bir diğer kişinin tüm kazancına peşinen ortak kabul edilemez, ömür boyu ona bakmakla mükellef tutulamaz. Ancak tıpkı hukuki diğer vakalar gibi şartlar incelenir, delillere bakılır ve gerekli hüküm verilir.

Özetle; Hukukta kıyas ve genelleme yapılamaz. Evlilik gibi kutsal bir kurum zenginleşme aracı olarak görülemez.