Tarihçi Yazar Vehbi Tülek, gıybet ve iftira konusunda 1153 yılında İran Hemedan’da doğan hadîs ve fıkıh âlimlerinden 
Zeynüddîn Hemedânî Hazretleri'nin ilettiği hadîs-i şerîfleri anlattı. Tülek, "Ebû Bekr’in (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: 'Allahü Teâlâ, günahlardan dilediğini kıyâmet gününe bırakır. Fakat ana ve babaya âsi olmak böyle değil. Allahü Teâlâ, âsi kimse ölmeden önce dünyada da onun cezasını verir'” dedi. 
Tülek, Abdullah bin Amr bin As’ın (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte Resûlullah'ın "Kişinin kendi ana-babasına sövmesi büyük günahlardandır” dediğini aktardı. Tülek, Eshâb-ı Kirâm'ın “Ey Allahın Resûlü! Kişi hiç ana-babasına söver mi?” dediklerinde, “Evet, o başkasının babasına söver, o da onun babasına söver. O başkasının annesine söver, o da onun annesine söver” buyurduğunu belirtti. 
Vehbi Tülek, Zeynüddîn Hemedânî Hazretleri'nin rivâyet ettiği diğer hadîs-i şerîfleri de şöyle aktardı: 
"Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) anlattı: 'Resûlullahın yanından birisi kalktı. Kalkmasında acziyet görüldü. Orada bulunanlar, 'Falanca da ne kadar âcizmiş' dediler. Bunun üzerine Resûlullah, 'Kardeşinizin etini yediniz. Çünkü onu gıybet ettiniz' buyurdu. 
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) bildirdi: Birisi, 'Ey Allahın Resûlü! Gıybet nedir?' diye sorunca 'Senin Müslüman kardeşini, onun hoşlanmadığı şeyle anmandır' buyurdu. 'Eğer söylediğim şey kardeşimde varsa' diye sorunca, 'Eğer varsa, onu gıybet etmiş olursun. Eğer söylediğin şey onda yoksa, ona iftira etmiş olursun' buyurdu. 
Ebû Sa’îd-i Hudrî (radıyallahü anh) bildirdi: Resûlullah, 'Gıybet, zinâdan daha şiddetlidir' buyurdu. Bunun üzerine 'O nasıl olur?' diye sorulunca, 'Çünkü, zinâ eden kimse tövbe eder ve Allahü Teâlâ da onun tövbesini kabul eder, fakat gıybeti yapılan kimse af etmedikçe Allahü Teâlâ gıybet eden kimseyi affetmez' buyurdu. 
Ebû Sa’îd-i Hudrî (radıyallahü anh) bildirdi: Resûlullah, 'Yollarda oturmaktan sakınınız' buyurdu. Bunun üzerine Eshâb-ı kirâm (radıyallahü anhüm), 'Ey Allahın Resûlü! Oturmamız icâb ediyor. Biz oralarda (lüzumlu şeyleri) konuşuyoruz' dediler. Resûlullah 'Mademki oturuyorsunuz, (bari) yolun hakkını veriniz' buyurdu. Eshâb-ı kirâm, 'Ey Allahın Resûlü! Yolun hakkı nedir?' dediler. Resûlullah 'Haram şeylere bakmamak, geçene eziyet vermemek, verilen selâmı almak, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymak' buyurdu."