"Kaç gram daha din istersiniz ve neresinden alırsınız?" diyerek başlayalım soruya.

Siyasetçisi, bürokratı, stk lısı, dervişi, iş adamı, küçük esnafı, memuru, işçisi, hanımefendisi, beyefendisi, sağcısı, solcusu, orta yolcusu hatta ateisti. "Tamamını alsanız nasıl olur?" diye sormayacağım bile. Çünkü o, işinize gelmez.

Birinize, her gün Cuma namazı kılacak kadar, bir başkanıza bir bıyık ya da sakal miktarı, diğerinize atılacak slogan ve geçilecek köprü kadar vs. Masasının üzerinden Kur'an-ı Kerim'i eksik etmeyenler, elinden doksan dokuzluk tesbihi düşürmeyenler, en küçük fırsatta dini toplantı ya da program yapıp şehrin eşrafını, ümerasını ve küberasını çağıranlar vs. hiç bitmez bu memlekette. Bir kısmı da, bu sayılanlardan olmamak için hayatlarının hiçbir yerinde dini göstermek istemezler. Dinin, Allah ile kul arasında saklı kalması gerektiğini iddia ederler. Bunlar, kıyafetleriyle, sosyal hayatlarıyla dine uzak görünseler de, kimsenin görmediği yerlerde tamamını olmasa da namazlarını kılmaya, sessizce oruçlarını tutmaya çalışırlar.

Görünen o ki, herkes işine geldiğince veya anlayabildiği kadarıyla dini ve yaşamaya ve sahiplenmeye çalışır. İşin aslını, astarını, doğrusunu öğrenmek ve dinin tamamını kabullenerek yaşamak zor gelir insanlara. Korkunç olan da, hiç kimsenin hatasını kabul etmemesi ve en iyi müslümanın kendisi olduğunu idda etmesidir. Birileri abartıyordur, fanatiktir, aşırıdır, imansızdır, mezhepsizdir, mezhebi geniştir, şucudur, bucudur, şöyledir, böyledir ama mutlaka bizden farklıysa, yanlıştır. Merak etmeyin! aynı hastalık stk lar, imam hatipler, ilahiyatlar, tarikatler ve diğer meşreplerde de var.

Din o hale getirildi ki, canı isteyen ahkam kesebiliyor. Kullananların da, kullanılanların da sayısı hiç azalmıyor. Ancak, dünya kurulalı, uğrunda milyonlarca şehit, yaralı, sürgün, öksüz, yetim, sakat vs. olan islam dininin, maalesef günümüzde, bu sayılanlarında azalma var. Zayıflıktan, bölünmüşlükten ölen ve yaralananları değil, konforu, lüksü veya rahatlığı bırakıp gönüllü olarak Allah’ın yolunda fedakarlık yapanları kasdediyorum. Dini yaşamak için fedakarlık, çile, şehadet gibi zorlukları kimse yaşamak istemiyor.

Dinin hayat nizamı olduğunu, hayatın tamamına Allah'ın karışması gerektiğini, doğumdan başlayıp evliliğe, çocuklara, iş ve ticaret dünyasına, yemeye, içmeye, komşuluğa, trafiğe, yaşlılığa, mirasa vs. varıncaya kadar her konunun mutlaka dine göre yaşanması icap ettiğini kimse kabul etmek istemiyor. Bu sebeple gram gram alıyorlar dini. "Başörtüsü" diye bağıran birisine "kul hakkı da var" dediğinde kenara çekiliyor.

Eğer, islamın öğrenilmesi ve yaşanması hususundaki düşünceler samimiyse, öncelikle herkesin elindeki dini, masanın üstüne koyması ve yeniden incelemesi lazım. En önemlisi de soytarıların, sülüklerin, böceklerin, virüslerin, mikropların dinin yakasından düşmesi lazım. Din adına yola çıktığını söyleyen fırıldıklardan, ajanlardan ve sahtekarlardan bu milletin neler çektiğine çok yakın zamanda şahit olduk. Hâlâ da çekmeye devam ediyoruz.

Dinin kaynakları, gün gibi ortada. Bilgimiz ne kadar artarsa, dini güvenliğimiz de o kadar artar ve kullanılmalara kapalı hale geliriz. Kaynakları okumaktan ve uygulamaktan korkmayalım. Allah, cümlemize sahabe imanıyla, ferasetle ve basiretle islamı öğrenmeyi ve yaşamayı nasip etsin.