Kolları bacakları portatif çıkan bir naylon bebeğim olmuştu yıllarca ‘Bebek’
diye ağladıktan sonra. Sindy bebekler de vardı elbet o zamanlar. Ama çok lükstü bir Sindy bebeğe sahip olmak. Annem aylarca ağlayışımın ardından sıradan, şişman

bir naylon bebek almıştı en sonunda. Çok mutlu olmuştum. Bir bebeğim olmuştu sonunda. Sevinci her şeye bedeldi. Sindy olmasına gerek yoktu.

Annemin bebeği aldığı akşam amcamlar misafirliğe gelmişti bize. Üç kızı vardı amcamın. Oynarken çıkardılar bebeğimin kollarını, bacaklarını. Ne kadar uğraşsak da tekrar takamadık bir türlü. Onlar gitmişti ama ben kolu bacağı kopmuş naylon bir bebekle baş başa kalmıştım. Yıllarca uğruna gözyaşı döktüğüm bebeğim bir ceset gibi duruyordu gözlerimin önünde.

Annemden ağlayarak bir bebek daha istedim. O kadar zoruma gitmişti ki bir defa bile oynayamadığım oyuncak bebeğimin kuzenlerin elinde heder olmasına. Annem, ‘Sana alınan bir şeyin kıymetini bilmedin. Bir daha sana bebek yok’ demişti. O kadar kararlıydı ki almamaya. Almadı. Hâlâ bugünkü gibi çınlıyor annemin bu sözleri kulaklarımda. Ne takabildim bebeğimin kolunu bacağını, ne de yenisini aldırabildim.

Şimdi şehirler oyuncak mağazalarıyla dolup
taşıyor. Bir gördüğün oyuncağı bir daha görme şansın bile olmuyor çoğu zaman. Bir oyuncak bebek için ağladığım günleri hatırlıyorum o mağazaları her gördüğümde. Ağlamak geliyor içimden yeniden. Ama bu kez bebeğim
olmadı diye serzeniş için değil. Sahip olamadım diye üzüldüğümden değil. Şimdiki çocuklara ağlayasım geliyor bu defa.

Şimdi tekrar bir naylon bebek için ağlamaya hazırım. Yeter ki aynı çocukluğumu yaşayayım yeniden. Öyle samimi, öyle içten, öyle arzulu. Günlerce, haftalarca hatta aylarca gözyaşı dökebilirim.. Bir naylon bebek için...