Kıymetli dostlar, perde arkasında ki olayları ve görünmeyen bilgiyi açığa çıkarmak için yine sizlerle birlikteyim. Nefeslerinizi tutun, elinizde ki her işi bırakın ve lütfen makaleme odaklanın. Bu yazımda rahmetli başvekilimiz, D-8'in mimarı, efsanevi 54. Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükümetinin lideri, Tapınakçıları, Siyonistleri ve faiz lobilerini çıldırtan, Adil Düzen Ekonomi manifestosunun yazarı ülkemizde ki milli teknoloji ve ağır sanayi hamlelerinin kurucusu ve hamisi, derviş, gönül adamı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Beyefendi'nin yıllar önce yaptığı iki konuşmanın derin kodlarını çözeceğim. Yazının sonunda anlayacaksınız ki rahmetli başvekilin ilmi, manevi kökleri gizemlidir, sırlıdır ve derindir. Sizlere bahsedeceğim birinci konuşma Milli Nizam Partisi Kongresi’nde yapılmıştır Sayın Erbakan demiştir ki: "Milli Nizam Partisi'ni sultanlar kurmuştur. Bu partiyi Sultan Abdulhamid Han'ın iradesiyle kurduk." Belki de o günlerde beyefendiyi dinleyen herkes bu konuşmanın içeriğinin milleti coşturmak, manevi hisleri harekete geçirmek için yapılan bir güzelleme olduğunu zannetmiştir lakin işin aslı öyle değil. İkinci önemli konuşmayı da sizlere arz ettikten sonra nefeslerinizi kesecek kodları çözümlemeye başlayacağım. İkinci önemli konuşmada Esam Türkiye konferanslarının dördüncü toplantısında başvekil buyurmuştur ki "İnsanlığın saadeti, refahı için teknoloji geliştireceğiz. Onlar ifsad için teknoloji geliştiriyor. Örnek vermek gerekirse ABD uçak gemisinden attığı füze ile Kızıldeniz’den Bağdat’ı dövüyor. Adamlar zulme devam edebilmek için teknolojiyi geliştirmişler, öyle ki bunu çay kahve içerek yapıyorlar. Peki, biz insanlığı korumak istiyoruz, nasıl koruyacağız? Cenab-ı Hak rahman ve rahimdir, sen teknoloji nedir biliyor musun? Teknoloji ile manyetik alan yapılıp roket ve füzeleri engelleyebiliriz. Yönünü değiştirip füzeyi sana atana yönlendirebilirsin. Teknoloji Allah'ın bir rahmetidir. Teknoloji geri kalmış ülkelerin kendilerine zulmeden ülkeleri geçmesi bakımından bir fırsattır. Bu teknolojiye sahip olduğu zaman istediği kadar sana mermi atsın onların başında parçalarsın. Ben ne konuştuğumu bilerek konuşuyorum çünkü teknik profesörüm. Sizlere bir sır vereyim, bugün havaya nazaran sürtünmesi çok düşük olan öyle bir takım madenler var ki, fazla açıklama yapmayı uygun görmüyorum, o madenleri sen buradan fırlattığın zaman hava sürtünmesi çok az olduğu için onun uçak füzelerinin ve uçan kalelerinin bin misli hızla gidiyor havada dağılıyor ve hedefi yakalayıp imha ediyor. Üstelik bu proje uçan kalelerden ve roketlerden daha ucuza mal oluyor, bu nedir işte imandır. İnanırsan her şeyi yaparsın. Bu teknolojiyi ülkemize kurarsak ve bununla da birlikte müeyyide kuruluşlarını da hayata geçirirsek ırkçı emperyalizme biz tahakküm ederiz. İşte bu şekilde bizler yeni bir Türkiye ve adil bir dünya kurabiliriz." Kıymetli dostlar, rahmetli başvekil hazretleri bu sizlere arz ettiğim konuşmalarında ilme ve tarihe dayanıyor lakin sadece bunlara sırtını yaslamıyor, o sırtını maneviyata ve Kur'an'a da yaslıyor. Nitekim Kur'an'ı Kerim’de İbrahim suresi 46. ayette buyuruldu ki: "Gerçek şu ki onlar hileli bir düzen kurdular oysa onların düzenleri dağları yerinden oynatacak da olsa Allah katında onlara hazırlanmış acı ve alçaltıcı bir karşılık vardır." Aziz dostlar, evet Siyonistler, Tapınakçılar ve faiz lobisi Kur’an’ı Kerim'de Rabbimizin buyurduğu gibi görünürde "dağları yerinden oynatacak" kadar kudretli velakin onlar Hazret-i Allah'ın izniyle ve Yusuf Suresi 21. ayetin sonunda da buyrulduğu gibi “Vallâhu gâlibun alâ emrihî ve lâkinne eksere’n-nâsi lâ ya’lemûn (Allah emrinde, işinde galiptir, velâkin insanların çoğu bunu bilmezler.)” her daim yenildiler ve yenilmeye de devam edecekler. Yeter ki bizler Rahmetli Erbakan'ın da hayat boyu ifade ettiği gibi imanımıza, irfanımıza, medeniyetimize, Kur'an'ı Kerim’e, tarihe, Sultan Fatih'e, Sultan Abdülhamid'e sahip çıkalım, aziz ecdadın gösterdiği yoldan da ayrılmayalım. Zaten bendeniz kitaplarımda ve yazılarımda Sultan Abdülhamid'e sahip çıkarsak onu anlarsak bilim ve teknolojide ilerleriz, ekonomik refah ve ilerlemeyi sağlayabiliriz diye söylüyorum. Çünkü rahmetli başvekil hazretleri de bu sırlı ve derin durumun farkındaydı. Ayrıca Sayın Erbakan, Sultan Abdülhamid ve Hazret-i Pir Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî geleneğinden gelmektedir. Zaten böyle olmasaydı Necmettin Erbakan D-8'i kuramaz, adil düzen ekonomik manifestosunu yazamaz, milli teknoloji çalışmaları ve keşifleri de yapamazdı. Kendisinin çok sayıda teknolojik keşif ve buluşunun ya da füze, roket, manyetik alan ve uçak çalışmalarının olduğunu da biliyoruz lakin bu çalışmalar sadece Erbakan'ın teknik adam olmasından kaynaklanmıyor. Onun gönül sultanlarından ilm-i ledün ve Havas ilmi okumasından kaynaklanıyor. Sultan Abdülhamid'in danışmanlarından ve mürşidlerinden Hazret-i Pir Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî Efendimizin İstanbul'da kurduğu Nakşibendi Tekkesi kendisinden sonra Gümüşhanevi Asitanesi adıyla anılan bir manevi okul olmuştu. Buranın yıkılmasından sonra yolun şeyhleri İskender Paşa Camii’ne geçip insanları irşada devam ettiler. Bu manada Rahmetli Erbakan Hoca’da Sultan Abdülhamid ve Gümüşhanevi ekolünden gelen tekkenin şeyhleri Hacı Hasip Efendi (v:1949), Abdülaziz Bekkine Efendi (v:1952) ve Mehmed Zahit Kotku Efendi ( V:1980) gibi zevat-ı kiramdan, hak dostlarından İlmi ledün ve Havas ilimleri okumuştur. Zaten ilmi ledünün en büyük ilim olduğu da Hac Suresi 54. ayette buyurulmuştur: "Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun (Kur’an’ın) hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine kavuşsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola yöneltir." Yani Erbakan’da "kendine ilim verilenlerden" okumuş, dosdoğru yola iletenlerden olmuş, bu sayede de ekonomi kitabı yazmış, D-8'i kurmuş, İslam birliğini savunmuş, teknolojik keşiflerde bulunmuştur. Kıymetli dostlar, şimdi geldik başvekilin sizlere arz ettiğim sözlerinin ne manaya geldiğini anlatmaya. Bu sözlerin manasını çözmek için Hazret-i Pir Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî'yi ve Hazret-i Şeyh Mehmed Zahid Kotku'yu kısaca da olsa tanımak gerekiyor ki Erbakan'ın hangi ekolden geldiği ve hangi derin kodlara sahip olduğu çok daha iyi anlaşılsın.

Hazret-i Pir Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî: 

Kıymetli dostlar, padişahımız Hünkar Abdülhamid Han’ın Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî Hazretlerini İftara davet ettiğini ve onunla sırlar ile dolu bir istişarede bulunduğunu sizlere arz etmek isterim. Mübarek Ramazan ayında bir gün Abdülhamid Han, Gümüşhanevi Hz.’ni saray doktorlarından ve Yıldız İstihbarat Teşkilatı üyelerinden Dr. Reşit Bey aracılığı ile iftar için davet eder. Dr. Reşit Bey iftar davetini Hazret-i Pir Gümüşhanevi’ye arz eder. Gümüşhanevi, Dr. Reşit Bey’e, "Davete icabet sünnettir." buyurur. Davet Yıldız Sarayı’nda verilecektir. Gümüşhanevi iftar için kendisini almaya gelen saraya ait çift atlı faytonla yola çıkar. Yıldız Sarayı Büyük Mabeyn’de ise iftar için hazırlık yapılmış, masalar kurulmuştur. Ezan okunur, davetliler yemeğe başlar, fakat Gümüşhanevi efendimiz cebinden büyükçe olan mendilini (eskiden yağlık denirdi) çıkarır ve içine koyduğu “kuru pekmez” ve “yufkayı” çıkararak yemeğe başlar. Bunu gören padişah, Gümüşhanevi’nin hassasiyetini anlayarak: "Efendi hazretleri, bu devlet malı değildir, rahat olunuz, kendi malımızdandır ve helaldir yiyebilirsiniz." der. Gümüşhanevi hazretleri bunun üzerine, "Sultanım, bizim takip edenimiz çoktur, söylediğimizi yaşamamız lazım." diyerek kuru pekmez ve yufkaya devam eder. İftar sonrası, akşam namazı için üst kata merdivenden çıkılırken padişah, Gümüşhanevi’nin koluna girer ve “Bir keramet gösterse de şahit olsak.” diye içinden geçirir. Bir anda Gümüşhanevi durur ve padişaha bakarak: “Sultanım, padişahımız kolumuza girdi ve merdivenleri birlikte çıkıyoruz, bundan büyük keramet mi olur?" buyururlar. Namazın edasından sonra sultan hazretleri sır kâtiplerinden çeşitli evraklar, haritalar ve kitaplar ister. Kâtipler istenilenleri getirdikten sonra odadan çıkarlar ve hazret ile sultan baş başa görüşürler. İstişarenin sonunda şeyh efendi hazretleri sır kâtiplerinin getirdiği evraklar ile birlikte saraydan ayrılır, bir görev almıştır, aldığı görev ise "Dünyanın değiştirilmesi ve eğer kendisine bir şey olursa sistemin kaldığı gibi işletilmesine devam edilmesidir." Ziyâeddîn Gümüşhânevî Hazretleri sultandan aldığı görevi yerine getirmek için elinden geleni yapmıştır. Ayrıca hazret ve Abdülhamîd Han bu sır dolu görüşmelerine de ara ara devam etmişlerdir. Çok önemli bir husus daha, hazretin talebeleri arasında birçok devlet adamı da vardır ve onlarda diğer nesilleri yetiştirmişlerdir (Başvekil Necmettin Erbakan gibi). II. Abdülhamid, Gümüşhânevî’nin liderliğinde pek çok Hâlidiyye şeyhini yurtdışına insanları irşada ve hafiyeliğe göndermiştir. Gümüşhânevî’nin halîfelerinden Lüleburgazlı Mehmed Eşref Efendi ile Özbekler Tekkesi şeyhi Süleyman Efendi diplomatik amaçlarla görevlendirilen bu şeyhler arasındadır. Sultan İslâm dünyasının dört bir yanına gönderdiği Hâlidiyye şeyhleri vâsıtası ile Çinli Müslümanları da merkezî hilâfete bağlamış ve buradaki cemaat “Hamîdiyye Üniversitesi” vâsıtasıyla bağlılığının derecesini göstermek istemiştir. Bu makalemizde de ele aldığımız üzere onun özellikle Şâziliyye şeyhi Şeyh Muhammed Zâfir, Rifâiyye şeyhi Ebü’l-Hüdâ es-Sayyâdî ve Hâlidiyye şeyhi Ahmed Ziyâeddîn-i Gümüşhânevî ile çok yakın irtibatının olduğu, onların fikirlerinden ve maneviyatlarından istifade ettiği kadar, bunların Müslüman halkların birliğini tesis etme siyasetinde de yakın desteklerini aldığı da bilinmektedir. Hazret-i Pir Efendimiz, sultandan aldığı görevden sonra Bayburt, Rize, Of ve Gümüşhane'de birer kütüphane kurmuştur ve 500 altın da kütüphanelerin ihtiyaçlarının giderilmesi için vakfetmiştir. Lakin acı olan bu kıymetli dört kütüphane şu an bildiğimiz kadarıyla Rusya'dadır ve inşallah gizli ilimler hazinesi olan bu kıymetli kütüphaneler yurdumuza geri getirilir. Hazreti Pir, sultan efendimizden aldığı görev gereği Mısır Tanta'da dergâh açmıştır ve bu dergâh halen de faaldir. Ayrıca Hazret-i Pir Efendimiz 1877-1878 de olan namı diğer 93 Harbi’ne de 300'den fazla dervişi ile birlikte katılmış ve savaşmıştır. Hazret tasavvuf, Hadis, Ahlak, Fıkıh gizli ilimler ve dua evrad kitapları da yazmıştır. Günümüze ulaşan kitaplarının sayısı 20'den fazladır. İşte rahmetli başvekil hazretleri bu kitapların tamamını Hacı Hasip Efendi, Abdülaziz Efendi ve Mehmed Zahit Efendi'den okuyup talim etmiştir. Bazen okurlar bana soruyor, “Sultan Abdülhamid'in teşkilatı uyuyor mu uyanık mı?” diye. Bendenize göre teşkilat hiçbir zaman uyumadı, tekrardan hatırlatalım, ne demişti Necmettin Erbakan "Bu dava Sultan Fatih'in, Sultan Abdülhamid'in davasıdır.” Kurduğu parti için de “Bu partiyi sultan Abdülhamid kurdu" dedi değil mi? İhaları, sihaları sayın başkanın damadı yapıyor ve bu iha ve sihalar düşmana kök söktürüyor. Peki, iha ve sihaların ilk yapım aşamasında kim vardı? Rahmetli Erbakan. Çıkan fotoğrafları da zaten görmüşsünüzdür. 

Mehmed Zahit Kotku Efendi Hazretleri: 

Kıymetli dostlar, Hazret-i Şeyh ülkemizde fabrikalar kurulmasına da öncülük etti yani Erbakan Beyefendi'nin makine yapan fabrikalar, fabrika inşaatı yapan makineler yapacağız derken boşa konuşmuyordu. Hazret-i Şeyh Mehmed Zahid Efendi bir gün içlerinde Erbakan'ın da olduğu dervişlerine buyurdular ki: “Evde elime toplu iğne kutusu aldım, baktım yabancı malı. Daha bir iğne yapamayacak mıyız?” demesi üzerine Erbakan ve dervişleri harekete geçti ve Necmettin Erbakan'ın öncülüğünde, sonraları adı Pancar Motor'a dönüşecek olan Gümüş Motor Fabrikası kuruldu. "Gümüş" adı Gümüşhanevi Tekkesi'nden geliyordu. Ömrünü hizmete adayan Mehmet Zahid Kotku Hazretleri, bugün de insanlığın önünü aydınlatmaya devam eden çok sayıda eser verdi. Tabi takdir edersiniz ki başvekil hazretleri bu kitapları da okumuştur. Nedir onlar diye soracak olursanız bunlar: Tasavvufî Ahlâk (5 cilt), Cennet Yolları, Mü’minlere Vaazlar (2 cilt), Ehl-i Sünnet Akidi, Ana Baba Hakları, Hadislerle Nasihatlar (2 cilt), Nefsin Terbiyesi, Tezkiretül-Evliyâ Tercümesi, Risâle-i Hàlidiyye Tercümesi, Evrâd-ı Şerif, Faydalı Dualar ve 32 Farz Mecmuası, Yemek Adâbı ve Evrad-ı Şerif. Bu Evrad-ı Şerif kitabı son derece sırlıdır ve içine şeyh efendi hazretleri tarafından Havas ilmi ile teknik sırlar da yazılmıştır. Mehmed Zahid Kotku K.S. Hazretleri’nin “Ben naçiziniz, siz aziz kardeşlerime ve diğer Müslüman kardeşlerime bir hizmetim olur düşüncesiyle, Üstaz-ı Muhteremimiz Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi (K.S) Hazretlerinin tertip ettiği, bizlere emanet ettikleri ve iki bin sahifeyi tutan üç kitaptan aldığımız ve bunlara ilaveten “Buhari, Tirmizi, Camiüssağir ve Ramuz” kitaplarından aldığımız ve Kur’an-ı Azimüşşan’da Cenab-ı Hakk’ın bizlere talim buyurduğu dualarla hamde müteallik Âyet-i Kur’aniyyeleri ile tehlil ve tevhide ait Âyet-i Kur’aniyeyi ve bir de bunlara ilaveten evliyaların isimlerinin anıldığı yerlere, Rahmeti İlahi’nin nazil olacağından, onları da eklemek suretiyle bu dua kitabını istifadenize arz etmekteyim.” diyerek kaleme aldığı eşsiz eseri, ‘Evrad-ı Şerif’i yazıp Necmettin Erbakan ve onun şahsında dervişlerinin ve Müslümanların istifadesine sunmuştur. Mehmet Zahid Kotku Hazretleri‘nin milli görüş lideri merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan‘ın hayatında önemli bir yeri vardır. Erbakan, İskenderpaşa cemaati Mürşidi Mehmet Zahid Kotku Hazretlerinin sohbetlerine iştirak eder, ondan manevi güç alır ve bu minval üzere hayatına yön verirdi. Merhum Necmettin Erbakan‘ın da yetişmesinde çok büyük katkısı olan Zahid Kotku Hazretleri, talebelerinin yanında çok önemli eserleri de gelecek nesillere bıraktı. Bunlardan biri de Erbakan‘ın da sürekli faydalandığı Evrad-ı Şerif‘ti. Siyasi hayatına hocasının telkinleriyle başlayan Necmettin Erbakan, millet ve bilhassa İslam ümmeti için mühim adımları bu kitaba bakarak atmış, üzerine düşen vazifeyi yerine getirmiştir. Mehmet Zahid Kotku, Erbakan‘ın siyasi hayatında başarılarına da katkıda bulunmuştur. Yüzyılın önemli mürşidi kâmillerinden Mehmed Zahid Kotku Hazretleri, 13 Kasım 1980'de Rahmet-i Rahman'a kavuşmuştu. Üstün ahlak ve faziletiyle tanınan Mehmet Zahid Kotku Hazretleri, birçok alandaki hizmetleri sebebiyle 'Görünmeyen Üniversite' olarak biliniyor. Mehmed Zahid Kotku Hoca, tekke ve zaviyelerin kapatılması kararından sonra hayatına imam-hatiplik yaparak devam etmiş, en son Fatih İskenderpaşa Camii'nde görev yapmıştı. Dini konularda birçok önemli eserler bırakan Mehmed Zahid Kotku, 14 Kasım 1980 günü Süleymaniye Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra caminin haziresine defnedilmişti. Siyasetin duayeni  Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın hocası olan Zahid Kotku Hazretleri, Erbakan Hoca'nın önderliğinde kurulan Gümüş Motor Fabrikası'nın da fikir babasıdır. Sohbetlerinde neler yapılması gereği üzerinde dururdu. İslâm’ın hayata geçirilmesini basit formüllerle verir, haliyle örnek olurdu (Esad Efendi’nin de Mehmed Efendi’den sonra çok çeşitli hizmetleri görülmüştür.). Mehmed Efendi’nin irşadında Nakşî ve Şâzelî izler görülür. Nakşiliğin ilk metodu sevgi ve sohbettir, ikincisi ise râbıtadır. Şâzelilik’te ilme önem veriliyordu. Şeyh efendi hazretleri de gençleri ilme ve öğrenmeye teşvik ederdi. Nakşilik ve Şâzeliliğin ikinci bir ortak özelliği de Melâmetîlik’tir. Melâmetîlik, tüketici dervişlik yerine üretici derviş olmayı öğütleyen bir tarîkat anlayışıdır. Şeyh efendi kimseye yük olmaya rıza göstermezdi. Hacca gidenlere “Cebinizi para ile doldurun, kimseye yük olmayın.” diyordu. Gümüşhanevî Dergâhı’nın devamı olan İskenderpaşa görünmeyen üniversite olmuş, oradan yakın dönemin pek çok ilim, fikir ve siyaset adamı yetişmiştir. Mehmed Efendi yabancı dili kendi memleketimizde öğrenmemizi isterdi. Mutlaka tahsillerin tamamlanmasını arzu ederdi. Şeyh efendi Kur’ân ve sünnete uymayan tasavvufu kabul etmezdi. “Kur’ân’ı bilmek ve anlamak her mü’minin vazifesidir.” derdi. Halk içinde Hakk’la beraber olmanın üzerinde dururdu (El kârda, gönül yârda.). Aynı şekilde Üsküdar Özbekler (Nakşî) Dergâhı Şeyhi Ethem Efendi’de bir motor yapmış, bunu bir sandala takıp İstanbul Boğazı’nda dolaşmıştır. 

ERBAKAN'I HIÇKIRARAK AĞLATAN NEYDİ?

Erbakan Hoca tutuklu olduğu sırada çok sevdiği, saygı duyduğu ve manevi eğitimini aldığı Mehmet Zahit Kotku Efendi kendisine ve arkadaşlarına birer takke hediye etmişti. Bu hediyelerin Erbakan ve arkadaşları için manası büyüktü. Bu takkeleri namaz esnasında başlarına taktıklarında kendilerini İskender Paşa Camii’nde Mehmet Zahit Kotku Hazretlerinin sohbetinde hissediyorlardı. Kıymetli dostlar, yazıma 1976 yılında gerçekleşen çok önemli bir hadiseyi anlatarak son vermek istiyorum. Son anlattıklarımla birlikte sizlerde hissedeceksiniz ve fark edeceksiniz ki şu an Türkiye teknolojik kalkınmayı, İHA ve SİHA'ları Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nın ilmi aklı ile Gümüşhanevi ekolünün de Havas ve ledün ilminin bereketiyle yapmaktadır. 1976 tarihinde İstanbul'da yapılan İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısından sonra konferansa katılan Komor Dış İşleri Bakanı İskender Paşa Camii’ne gelerek Mehmed Zahid Kotku hazretlerini ziyaret etmiş Komor'a ilim ve dergâh istemişti vesselam.