“Abdülkadir Şam'da kebapçıymış zamanında
Arkadaşı varmış onun Unkapanı'nda
Kalkmış gelmiş İstanbul'a sanatçı olmaya

Kıçını başını açtın mı şarkıcı olursun
Abdülkadir sen ne dedin yavrum, şşşt tutturursun

Gülen bir kaset yapacaksan milenyumda yap
Milenyumda yapmazsan uranyumda yap

Pazarları gazetelerde bedava magazin var
Magazinlerde senin gibi bir sürü armut var
Abdülkadir kusura bakma bir sen armutsun
Bir de sen dene şansını pop müzik kurtulsun

Her gün bir star patlıyor sen de patlarsın
Millet böyle susarsa RTÜK ne yapsın?

İbret olsun sesimiz prodüktörlere
Ayıp oluyor artık durun yazık bu millete

Olayın Abdülkadir'le hiçbir ilgisi yok
Anlayan anlamıştır başka sözümüz yok”
 

Ara sıra açar dinlerim bu şarkıyı. Evet, usta tiyatrocu Süheyl ve Behsat Uygur kardeşlerin yıllar önce sistemi eleştiren ‘Abdulkadir’ şarkısının sözleridir bunlar. Nereden dilime dolandı yine bu şarkı hiç anlamadım?

Çok anlamlı bir şarkı olsa da konumuz ‘Abdulkadir’ şarkısı değil elbette. Aleyna Tilki’nin Kahramanmaraş’a konser için gelecek olmasına neredeyse kentin yarısı sosyal medyadan tepki gösterdi ve nihayetinde konserin iptal edilmesine vesile oldu. Derdim konserin iptaline sevinmek, bir tarafı alkışlayıp diğer tarafı yermek de değil tabi. Ancak ‘Bazı saçma noktaları da dile getirmezsem olmaz’ diye düşünüyorum.

Mesela kültür sanatın ne olduğuna dair en ufacık fikri olmayan bir güruhun, Tilki’nin Kahramanmaraş’a gelemeyecek olmasını bir ‘Kayıp’ olarak değerlendirmesine kızdım doğrusu. Haber içeriğindeki metin aynen şöyleydi, “Sosyal medyada Aleyna Tilki’yi getirmeyenler biz kazandık derken, neleri kaybettiklerini bile görmezden geldiler.” Bak sevgili meslektaşım. Özellikle sıcak haberlerde, haber metni içerisinde asla fikir beyan edemez, sıfat kullanamazsın. Haa elbette ki fikirlerini beyan etme özgürlüğün var tabi ki. Sen gazetecisin. Ancak bu durumda köşe yazmalısın, haber metni değil.

Neyse, cümlenin içindeki ‘Kayıp’ ifadesine epeyce takılmadım değil. Ne kaybetmiş olabiliriz diye de epeyce kafa yormuşluğum oldu bunun üzerine. Bir şey bulabilir miyim diye araştırmalar yaptım ama ciddi bir kayıp yaşamış olacağız ki hiçbir şey bulamadım ne yazık ki. “Bu bir kayıpsa ben iflas bayrağını çoktan çekmişim” deyip güldüm içten içe. Hani hayatta öyle kayıplar vardır ki, sana oldukça güzel şeyler katar. Hayatına anlam ve güzellik verir. Siyah beyaz hayatın renklenir. Oluşturduğu boşlukla, o boşluğu güzel şeylerle doldurma ihtimali verir sana. Bu yönüyle yaşanan bazı kayıplar iyidir işte. Bahsedilen ‘Kayıp’ da onlardandır işte. Olmaması bir kazançtır.

Biz Kahramanmaraşlıyız. Necip Fazılların, Abdurrahim Karakoçların, Aşık Mahsuni Şeriflerin yetiştiği memlekette yetişmişiz. Kimse bize kültür sanat dersi vermeye kalkışmasın. Biz kimlerle ne kazanacağımızı ve kimlerle ne kaybedeceğimizi çok iyi biliriz. Lütfen siz de haddinizi bilin. Bizim damarımızdan Necip Fazıl’ın ‘Sakarya’sı, Abdurrahim Karakoç’un ‘Mihriban’ı, Mahsuni Şerif’in ‘Çeşmi Siyahı’ akar. Dilimiz anlamsız sözcüklere değil şarkılara, türkülere dönebilir ancak. ‘Sanatçı’ ifadesinin artık iyice linç edildiği böyle bir ortamda, anlamsız ifadelerle sahneden bağıranları, böğürenleri gördükçe; Emel Sayın’ı, Nilüfer’i, Zerrin Özer’i, Orhan Gencebay’ı, Neşet Ertaş’ı, Ferdi Tayfur’u, Barış Manço’yu ve daha nicelerini gerçekten nereye koyacağımızı uzun uzun düşünür hale geldim maalesef.

Bunları düşünürken de, Tilki’nin Kahramanmaraş’a gelemeyişine dair başka bir açıklamaya denk geldim haber içeriğinde. İş adamı Ahmet Belli, şehrin tanıtımı için ellerinden geleni yaptıklarını açıklamış ve önemli işlerin imaj ile olacağını söylemiş. Kültür sanata, şiire hayatını adamış bir insan olarak konuşuyorum şu an. Sadece şahsım adına Kahramanmaraş’ta yani Şiirin Başkenti’nde kendi el emeğimle kendi şiirlerimi sergileyerek ‘İlk’leri gerçekleştirdim ben. Haberiniz var mı bundan? Narin Demirci olarak sergimin bu yıl 4’üncüsünü açtım. Şiirin Başkenti’nde şiir sergilerinin yanı sıra Narince Şiir Sokağı’nı açtım. Şiirin Başkenti’nde yaşayan ve kültür sanata destek veren (!) bir iş adamı olarak, Narince Şiir Sokağı’ndan bilginiz var mı gerçekten? Ve iş adamlarının ve yetkililerin duyarsızlığı yüzünden artık Kahramanmaraş’ta sergi açma fikrinden yavaş yavaş vazgeçtiğimden de haberiniz var mı?

Bir yığın çılgın şiir projelerim var benim hayata geçmemiş olan. Geçemiyor maalesef. Sadece ben değil Kahramanmaraş’ta kültür sanatın azıcık kıyısında gezinen bir insan bile, kültüre ve sanata vatandaşın dışında kimsenin (iş adamları ve yetkililer) ilgi göstermediğini çok iyi bilir. Ki büyük üstadlarımız var bu anlamda. Onların konuşması daha da şık olur diye düşünüyorum ancak ben kendimle ilgili kısımda konuşuyorum şu an.

Kahramanmaraş’ta sanat can çekişiyor ama kimsenin umurunda değil bu. Herkes birer birer memleketi terk ediyor. Sanata bu kadar destek varsa, bu insanlar neden kendi memleketini bırakıp gidiyor soruyorum size? İnsanlar sanata destek verdikleri iddiasında bulunurken, bütün bunları göz önünde bulundurmamalı sizce de?

Geçtiğimiz günlerde saymakla bitiremeyeceğim Kahramanmaraş’ın doğal güzelliklerini ortaya çıkaran, uğur böceklerini kentle bütünleştirerek marka haline getiren Sait Kılıçsallayan bıraktı kendi memleketini. Yine Maraş yemenisini kentle bütünleştiren, hemen hemen bütün savaş filmlerine ve dizilerine yemeniler, çarıklar, kostümler yapan Hüseyin Kopar gitti bu memleketten. Diyeceksiniz ki, bunların konuyla ne alakası var? Demem o ki, Aleyna Tilki'ye gelene kadar kültüre ve sanata dair ne kayıplar yaşatılıyor Kahramanmaraş'a.

Sahi aklıma takıldı Kıraç neden hiç konsere gelmiyor kendi memleketine? Acaba sanata destek verenler tarafından davet mi edilmiyor? Bilemedim. Ya da Soner Sarıkabadayı’nın Kahramanmaraşlı olduğunu kim biliyor? ‘Mihriban’ türküsünün bu memlekete ait olduğunu, sadece ‘Mihriban’a ait iki türkü olduğunu, dinlediğimiz o meşhur türkülerin çoğunun Kahramanmaraş’a ait olduğunu her Kahramanmaraşlının bilmesi gerekmiyor mu? Hani haberdeki açıklamanızda demişsiniz ya, “Gerçekten önemli bir tanıtım yapmak istiyorsak ilk önce bu sert kabuğumuzu bir kıralım.” Sizinle aynı fikirdeyim Ahmet bey. Gelin bu sert kabuğunuzu kırın. İş adamları olarak sanata ve sanatçılara destek olun. Kahramanmaraşlı sizin arkanızda olur bundan hiç şüpheniz olmasın.

Neyse… Bu konu uzadıkça uzar. Ben bir şarkı daha dinleyeyim. Kahramanmaraş’ta Şiir Festivali’ne geldiğinde, “Benim bu hayatta iki idolüm var. Biri Necip Fazıl Kısakürek diğeri ise Abdurrahim Karakoç. İkisinin de Kahramanmaraşlı olması tesadüf olamaz. Bu memleketin havasında, suyunda, toprağında bir şeyler var” diyen bir sanatçının eserini dinlemek istiyorum ben yüksek sesle. Şöyle diyor sanatçı;

Bu gidişle aram yok bundan böyle
Hedefi olmayan yoldan bezmişim
Korkarım felaket hak bundan böyle
İblise dost olan kuldan bezmişim

Şarlatanlar işgal etti meydanı
Kanımıza girdi soysuzun kanı
Sırıtan kırıtan sardı dört yanı
Baldırdan, bacaktan, belden bezmişim

Özünden bihaber nesil perişan
Suratlar maskeli asıl perişan
Türküler yapmacık usul perişan
Şinanaylar çalan telden bezmişim

Gördüğüm manzara yakar sinemi
Yok mu hesap soran batıyor gemi
Adamlık yoluna koydum kellemi
Bu rezil kepaze halden bezmişim