Kıymetli dostlar, Akşemseddin Hazretlerinin hem kendisinin hemde eserlerinin ve eşyalarının sırlarla dolu olduğunu bilmenizi istiyorum. İstifade etmek için ise  derin araştırmalara muhtaç olduğumuzu sizlere söylemek zorundayım. Üzülerek arz etmek isterim ki Osmanlı tarihi ile o muazzam tarihi oluşturan şahsiyetleri yeterince tanımıyoruz, tanımadığımızdan dahi haberimiz yoktur. Hazret-i Pir Akşemseddin'in hayatı savaş, ilim ve zikir meydanlarında geçmiştir. Zat-ı sırlarla doludur ve İstanbul fetih ordusunun da ordu şeyhidir. Hazret, Sultan Fatih'in yanında durarak dünyanın kaderine yön vermiştir. Böylesine kıymetli bir bilge batıda olsaydı emin olun hayatı romanlara, ilmi eserlere, filmlere konu olur, adına anıtlar, abideler dikilirdi. Biz ne yapıyoruz? Akşemseddin ve onun gibi nice değeri ismen biliyor, dudak büküp geçiyoruz. Kaçımız biliyor hazretin, Fatih'e gemileri karadan yürütme fikrini verdiğini ya da "sakın vazgeçme İstanbul'u alacağız" diye harp meclisinde vezirlere karşı direndiğini? Bütün bunlar tarihi değiştirmek değil de nedir? Hazret-i Pir Efendimizin öylesine derin bir ilmi vardı ki deyim yerindeyse eserleri ile geleceğe sesleniyordu. Âlimliğini tıpla ilgili Türkçe yazdığı Maddet-ül Hayat’ta konuşturmuştu. Mikrobu tarif ettiği bu derin eserinde buyurmuştur ki: “Hastalıkların insanlarda teker teker peyda olduğunu zannetmek yanlıştır. Hastalıklar insandan insana bulaşma suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülmeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur. Canlı tohumların vücuda girdikten sonra kuluçka dönemleri bulunmaktadır ve her bir canlı tohumun insanı hasta etme süresi de değişiktir yani başka başkadır." Kıymetli dostlar, Pir Efendimiz, İstanbul’un fethine nail olan sultan hazretlerini yetiştirmiş, fetih müjdesinin vaktinin geldiğini haber vermiş, tıptan tasavvufa pek çok sahada keşifleri ile şöhret bulmuş bir âlimdir, âbid, zahid büyük bir zattır. Ona ait üzerinde Ayetelkürsi yazan tac-ı şerifi görmek insanı  heyecanlandırıyor, duygulandırıyor zira bu tac-ı şerif İstanbul'un fethini, fetih ordusunu görmüş ve bereketlendirmiştir. Osmanlı devrinde Fatih Camii'nde duran tac-ı şerife ilmiye sınıfı her daim hürmetkar davranmışlardır. Nice kadı, kazasker, müderris, şeyhülislâm tâc'ı bereketlenmek için  ya öpmüşler ya da saçak veya dalları diyebileceğimiz uzantılarına yüzlerini sürmüşlerdir. Osmanlı âlimlerinin hürmetkar tavırlarını hâşâ hayal ediyor değilim. Naîma tarihini ve daha pek çok kaynağı okuyanlar arz ettiğim hakikati göreceklerdir. Taç o kadar hürmet görmüştür ki Sultan I. Mahmud emanetin hünkar mahfilinde saklanmasını buyurmuştur. Sultan III. Mustafa Han ve sonra ki devirde Bezmiâlem Vâlide Sultân (Osmanlı Padişahı II. Mahmud'un ikinci eşi ve padişah Abdülmecid'in annesi) tarafından emanetin bakım ve tamiri de  yapılmış, ihya edilmiştir. Tac-ı şerifte Ayetelkürsi, Bezmiâlem Vâlide Sultân'ın tacı ihya yazısı bulunmaktadır. Hazretin, tac-ı şerifi hususi merasimlerde kullanılmış, Bayramî şeyhleri önemli günlerde giymiş, askere ve ilmiye mensuplarına vaaz etmişler, onları gayrete getirmişlerdir. Tac-ı şerifte ki sekiz kuşak cennetin sekiz kapısına işarettir, son ve dokuzuncu kuşak sonradan eklenmiş ve tamir bakım tarihi üzerine işlenmiştir. Kaynaklar tacın anahtarının hazretin asası olduğunu belirtmektedirler. Asanın maalesef kayıp olduğunu sizlere üzülerek arz etmek isterim. İnşallah asa bulunduğunda tacın sırları da ortaya çıkacaktır. Akşemseddin Hazretlerinin Bolu Göynük'te ki türbesinde şu anda teşhirde bulunan asa ise bahsi geçen ve kayıp olan emanet değil hazretin başka bir asasıdır. Kıymetli dostlar, yazımı hazretin Allah aşkını anlattığı bir şiiri ve eserlerinden kısaca bahsederek bitirmek istiyorum.

“Bu ışkı ben bilmez idüm, bu bir aceb sevdayimiş.

Bir zerresi ây-ü güneş, bir katresi deryayimiş. ”

“Sen vücûdın fâni kılmayınca bulmazsın bekâ.

Vaslın ister isen anun, canı ko cânânâ gel. ”

1–Risâletu Zikri’llah (Allah’ın Anılması Risâlesi): Arapça yazılmıştır. Allah’ı anmanın, tanımanın, onun yüce zat'ını bilmenin yol yordam ve erdemleri üzerine yazılmış bir eserdir.

2-Mâddetü’l-hayât veya Mâidetü’l-hayât’(Sağlığın Sermayesi):Türkçe yazılmıştır. Akşemseddin Hazretlerinin tıp tarihinde ilk kez mikroptan bahsettiği meşhur tıp kitabıdır.

3–Aş’âr (Şiirler): Akşemsedin tarafından Türkçe yazılmış sırlı şifreli şiirlerdir.

4–Fâl-i Mushaf-ı Kerîm: Türkçe yazılmıştır. Kur'an-ı Kerim'in sırlarını yazmış ve Kur'an'ın gelecekten verdiği haberleri açıklamıştır.

5–Hall-i Müşkilât (Güçlüklerin Çözümü): Tasavvufla ve Bayramiyye tarikatı ile ilgilidir.

6–Risâle fî İstilâhâti’s-Sûfîyâ (Derviş ıstılahları Konusunda Risale): Arapça yazılmıştır.

7–Risâletü’n nûriyye (Nur Risalesi): 1452 yılında Arapça yazılmıştır. Başta Muhyiddin İbn’ül-Arabî olmak üzere küfür ve dinsizlikle suçlanan mutasavıflar üzerinde yazılmış bir savunmadır. Akşemseddin Hazretleri; eserinde, bu mutasavvıflarla; Kuşeyrî, Gazzâlî, Cüneyd-i Bağdâdî gibi ulemâ ve meşâyihin sözleri arasında bir fark olmadığını ispat etmiştir.

8–Risâletü’d-Du’â (Dua Risalesi): Arapça yazılmıştır. Duanın sırları önemiyle ilgili bir kitaptır.

9–Risâle-i Kîmyâ-yî Saadet (Mutluluk İlacı Risâlesi): Türkçe yazılmış, tasavvufla ilgili bir kitaptır.

10–Risâletü Şerhi Akvelî Hacı Bayrâm-ı Velî (Hacı Bayrâm-ı Velî’nin hikmetli Sözlerinin Açıklanmasıdır): Eser Arapça yazılmıştır.

11–Fâtih Sultan Mehmed’e yazdığı Ta’bir name (Rüya Yorma Mektubu) ve Cevab name (Cevap mektubu) adlı iki mektubu vardır.

12-Makâmaât-ı Evliyâ (Evliyaların Makamları): “Mürşid kimdir, velayet makamı nedir, dereceleri nelerdir” gibi tasavvufî konuları işleyen Türkçe yazılmış bir eserdir.

13–Nâsîhatnâme-i Akşemseddin: Akşemseddin Hazretlerinin öğütlerinden hikmetli sözlerinden oluşmaktadır. Sultan Fatih iktidarında insanlığı şefkat ve merhametiyle kuşatmıştı. Bizlerde  insanlığa faydalı olmak için Hazret-i Pir  Akşemseddin-i Veliyi hakkıyla anlamak zorundayız zira o İstanbul'u fetheden cihan padişahını yetiştirmiştir. Ötesi Cihan Hükümdarı Fatih'in zihnini okumanın yolu da Akşemseddin Hazretlerinin yüce zatından geçmektedir vesselam.