İnsan, zaman köprüsünde yürürken; bir gözü ile tarihe, diğeri ile de geleceğe bakmalı... Onlardan birini kapattığında, çıkamayacağı bir uçurumun dibinde bulur kendini. Sonra da bu çukurda kimi geçmişe kimi istikbale kör olanlarla cebelleşir durur. 

Medeniyet, geçmişe bakarak olanı biteni kavrayan gözlerin, geleceğe bakarak ona hazırlanan gözlerin ulaşabileceği bir nokta. Bu bakışı kaybeden toplumlar da düştükleri çukurda bir kör dövüşünün içinde buluverir kendini. Kimi geleceğin kimi geçmişin kavgasındadır.

İlk bakışta “hem geçmiş ve geleceğe aynı anda bakabilmek neden zor olsun ki” denilebilir. Fakat bu çizgide kalabilmek cidden zordur. Çünkü geçmiş de gelecek de sizi sürekli ve sadece kendine bakmaya zorlayan garip bir cazibeye sahiptir. Geleceğin umutla beslenen pırıltılı hayali, geçmişin kimi zaman acı ya da övgüyle hafızalara çakılmış anıları yapar bunu.

Hayat bu ikisinden birini seçime zorlar insanı. Oysa akıllı insan ise her ikisine de gerektiği oranda, adaletle bakıp, geçmişin hatıralarından dersini, geleceğin umudunda da nasibini alarak, tarihe hoş bir sadâ, geleceğe de feraset bırakan insandır.

İnsan bunu başaramadığında ya geleceğe ya da geçmişe kör olanların düştüğü çukurda varlık bulur. Bu çukurda başlayan kör dövüşünün de galibi yoktur. Olabildiğince herkes bir diğerini yok etmek için uğraşır. Galibi de mağlubu da belli olmayan bir muharebenin, yıkık dökük viraneleri ve sakatları olarak kalıverir ortada.  Fakat körlerin hiç biri de bunun farkında değildir. Biraz nefes aralığından sonra savaş meydanına yeni düşen körlerle devam eder bitmeyen kör döğüşü.

Bu hafta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN, medeniyetin ihyası için fikir ve hayal sahibi olmak gerektiğini, Başbakanımız Binali YILDIRIM; akıl teri olmadan medeniyetin kurulamayacağını, Genel Başkan Yardımcımız Mahir ÜNAL’da “Kalem namustur” sözleriyle Fikir, Akıl ve Kalem kavramlarının bize, zaman köprüsünde geleceğe ve geçmişe aynı anda bakılmasını gösteren anahtarı teslim ettiler tekrardan.  

Medeniyetin ihyası hem geleceğe hem de geçmişe bakış zorunlu kılar. İhya, var olan, inşası zaten tamamlanmış ancak yıkık dökük, eksik gedik, ihmal edilmiş bir davanın yeniden, maddi manevi kültür unsurlarıyla canlandırılması anlamlarını taşır. Bu da ancak IQ (Bilişsel Zeka), EQ (Duygusal Zeka) ve SQ (Ruhsal Zeka) ya sahip bireylerin yetiştirilmesini sağlayacak bir eğitim öğretim sisteminin tasarımıyla ve bunu tasarlayacak akılların terlemesiyle mümkün olacaktır. Çünkü akıl kalemle terler. Her yöne dönen, küçük hesapların peşinde koşan kör kalemlerle değil. Medeniyet namusunu idrak etmiş, medeniyetin hikmeti kavramış “namuslu” kalemlerle.

Akıl ve kalem, medeniyet tasavvurunun hem geçmişe hem de geleceğe bakması gereken gözleridir. Hem birey olarak hem de toplum olarak, geçmişin mirasıyla övünmek hakkımızdır elbette. Ancak bu mirasın üzerine yeni değerler koyarak geleceğe yürümek de görevimizdir.

Türk İslam Medeniyeti öyle bir deryadır ki burada -hem tarihe hem de geleceğe evrensel bakışla milli ve yerli ruhla fikir üretebilen, vatana ve bayrağına, davasına, sadakatle sarılmış çalışkan bireylerden, kalemlerden, akıllardan coşan fikir ve emek teri olmadan- yelken açmak, başkalarının düştüğü çukurdan kurtulmak, kör dövüşünden uzak kalmak mümkün değildir.

Bunu sağlamanın en kestirme yollarında biri de; hem yaşayan hayata, hem yaşanmış tarihe hem de yaşanacak olana geleceğe hazırlayan, bilimi hayata, hayatı da bilimde ağırlayacak olan “maarif meselesi” üzerine odaklı eğim öğretim sisteminin yeniden tasarlanması ve istihdamda liyakat odaklı “kariyer yol haritasının” yeniden düşünülmesidir.

“Sistem” ne kadar mükemmel ise “sitem” o kadar az olacaktır.

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar Nadir Yıldırım