Hakkıyla yapana, her işin bir zorluğu, bir güzelliği var da gazetecilik, bir başka güzel, bir başka zor; her şeyi duymak, görmek ve her şeyi duyurmak göstermek de zor. Her gördüğünü görmemek ve her duyduğunu duymamak daha da zor.

İnternetin icadından sonra artan sanal gazetelerin raf ömrü, çoğu zaman gün bile değil. Basılı olanının ömrü birkaç bardak çay kadar birkaç yudumluk. Kelebeğin ömründen daha az, birkaç saatlik.

Televizyon mu? O işin Süpermen’i. Haddine mi düşmüş gazeteler onunla aynı meydanda güreş tutsun. Konumuz dışında.

Bir cümleyi geçmeyen haber başlığı ve yanındaki görsel yeterli, şu koskoca dünyada olup biten karmaşık hayatı anlamak için, internetin icadından sonra okuyucunun dünyası da bir başka.

Ne yazık ki çarpıcı bir başlığın, etkili bir fotoğrafın ezici galibiyeti, ölümün sırrını yazsa da okunmayan köşe yazılarının dramatik mağlubiyeti.

Ortaokul yıllarında bir gazetenin nasıl hazırlandığı gördüğüm anı hiç unutamıyorum. Siyah boyalar, burcu burcu kokan kâğıtlar, dev gibi görünen baskı makinaları. Başında bir adam, elinde kurşun harfler. El emeği göz nuru dizgiler ve emeğin, alın terinin kokusuyla dağıtılan, ruhu olan gazeteler.İnsanlar daha çok okuyorlardı sanki. Belki emeğe saygılarından, belki bilgiye ve habere açlıklarından, belki de meraktan. Gazeteci denilince, şöyle bir bakışımız vardı, hayran hayran.

Nostaljiyi bir yana bırakacak olursak, yerel gazeteler, ulusal gazetelerden daha farklı bir akrabalık bağına sahip okurlarıyla. Hele ona bir de memleketinizden uzakta iken rastlarsınız, gurbet ellerde hemşerinizi görmüş gibi sevinirsiniz. Sevinirsiniz ama onların dertlerini de görür, satır aralarında okursunuz.

Elinize bir gazete aldığınızda ya da bir tıkla sayfalara ulaşabildiğiniz, internet gazetelerine baktığınızda bunların hangi zorluklarla ayakta kaldığını, memleketlisine birkaç haberi ulaştırmak nelere katlandıklarını, birkaç fikri aktarabilmek için hangi sorunlarla karşılaştıklarını, ne kadar zaman harcadıkların ve bütün bunların karşılığında ne beklediklerini hiç düşünüz mü? Ben söyleyeyim: Sadece okunmak ve sosyal ağ sayfalarındaki beğeni yaptığımız o çiçek böcek, yemek paylaşımlarına karşı gösterdiğiniz ilginin yarısı! Yaptığımız o güzel yorumlardan, haberlerinin, yazılarının altına yazılmış birkaç kelime.

Öğrencilere sürekli söylediğim bir şey vardı: “Öğretmenlerinizi sağmalısınız. Onların bilgilerini, sorularınızla, sınıfta tartışmalarla sizlere vermesini sağlamalısınız. Bir öğretmenin sınıfta en çok hoşuna giden şey, öğrencilerin sormak ve konuşmak için havaya kalkan parmaklarıdır”. Sanatçılar sahnede alkış aldıkça, sanatlarını daha güzel icra etmenin yollarını ararlar. Yazarlar, kitapları okundukça daha güzeli yazmak için çaba gösterirler. Gazeteler de farklı değil. Onlar, haberlerin altında yazılan yorumlardan, sorulardan, eleştirilerden, katkılardan beslenir ve nefes alır. Özellikle internet gazetelerinin

Gazeteler ne kadar çok ilgi görüre o kadar ekonomik bağımsızlığa, mesleki prensiplerine ve mesleki etik ilkelere daha sağlam bir duruşla yaklaşmış demektir. Doğru haber, gerçekçi yorumlar, doyurucu içerik, kaliteli yazılara doğru bir adım daha yakınlaşmış demektir. Çünkü “Marifet, iltifata tabidir. İltifatsız marifet zayidir” derler. Bu iltifatın anlamı, “şakşakçılık” değil, ilgi ve alaka göstermektir.

Gazetenin içeriğine gazeteciyi okuyucu yönlendirir. Bu aynı zamanda otokontrolü de sağlar. Gazeteye bir duruş ve karakter kazandırır. Gazeteciye de işini daha profesyonel yapmaya teşvik eder.

Sahile vurmuş binlerce denizyıldızının içinden ulaşabildiği birkaç denizyıldızını kurtarmaya çalışan sahildeki çocuğa “Binlerce denizyıldızı var. Hangi birini kurtaracaksın, birinin kurtulması ne fark edecek?” diye sorana, elinde tuttuğu bir denizyıldızını hayata kavuştururken “Belki binlercesi için bir şey fark etmeyecek. Ama bunun için çok şey fark edecek” cevabındaki “ben yoksam kimse yok” anlayışıyla hareket etmemiz yerinde olacak.

Sonuç olarak belki binlerce takibinde bulunduğumuz sosyal medya takipçilerimiz için yaptığımız yorum, beğeni arasında bu gazetelerimizin sayfalarına girip, birkaç yorum yapmamız, bir kaç soru sormamız takipçilerimizle paylaşmamız, bizim çok zamanımızı almayacak ve bizim için çok şey fark ettirmeyecek. Ama o gazeteler ve gazeteciler için çok şey fark edecek.

Yeri geldiğinde gözümüz, kulağımız, yeri geldiğinde sesimiz olan gazetelerden uzak durmayıp, onları desteklememiz hem onlara hem bizlere hayat verecektir.

Kamuoyuna kör, sağır ve dilsiz kalmadan vatandaşlık görevimizi yerinde getirmemiz konusunda hem bizlere hem de gazetelere, pusula olacaktır.

Unutmayalım ki, gazetelerin ve gazetecilerin ömrü, okuyucuların ona baktıkları an kadardır.

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar Nadir Yıldırım